Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

Tüm Yazıları

Dijital Esaret

14 Ağustos 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bir zamanlar “Üç Bilge Maymun” gerçeklere gözünü kapatıp başını derde sokmamayı, doğruları dinlemeden ve söylemeden kurnazlıkla aradan sıyrılmayı temsil edenlerin sembolüydü. Ama 21. yüzyılda bu üçlüye bir kardeş daha eklendi: Dördüncü Maymun. Elinde telefon, gözleri ekrana kilitli… Ne kimseyi görüyor, ne kimseyi duyuyor, ne de kimseyle konuşuyor. Çünkü onun dünyası artık parmaklarının ucunda, zindanı da yine aynı yerde: dijital ekranında.

Sessiz Bir Kölelik

Dijital bağımlılık, modern çağın en sinsi esaret biçimlerinden biri haline geldi. İnsanlar artık zincirlerle değil, bildirim sesleriyle tutsak ediliyor. Her anımız, ekranlardan akan görüntüler, algoritmaların seçtiği haberler, sosyal medyanın sunduğu “mutluluk” illüzyonları ile işgal altında. Ve bu işgal, gönüllü bir teslimiyetle sürüyor. Artık olan biteni duymuyor, görmüyor, hissetmiyoruz.

-Filistin’de çocuklar katlediliyor; dünya sessiz.

- İnsanlar açlıktan ölüyor; biz “trend olan” şarkıya eşlik ediyoruz.

- Ülkemizin etrafı ateş çemberi; Ukrayna-Rusya savaşı, Doğu Akdeniz gerilimi, Suriye’deki kan kokusu… Ama biz sosyal medyada hangi dizinin final yapacağını tartışıyoruz.

- Ülkemizin içi de ateş çemberi; ormanlar yanıyor, hayvanat cayır cayır yanarken çığlıklarını duymuyoruz.

- Depremler oluyor, binlerce insan göçük altında kalıyor; yardım çığlıklarını duymuyoruz.

Ayet-i Kerimede buyurduğu gibi…

“… Onların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler…” (A’râf, 7/179)

Bu ayet, sanki bugünün dijital mahkûmlarını anlatıyor.

Kalbimiz var ama hissedemiyoruz; gözümüz var ama ekrandan başka bir şey göremiyoruz; kulağımız var ama gerçek hayatın seslerini duyamıyoruz.

Çünkü dijital zincirler, fark ettirmeden ruhumuzu kuşattı.

Artık felaketler kapımızda, ama biz ekrandaki sanal felaket videolarıyla oyalanıyoruz.

Gözlerimiz Var, Görmüyoruz

Sokakta yürürken başı telefona gömülü insanlarla çarpışmak sıradan.

Yan masadaki dostumuzun gözlerine değil, ekranına bakıyoruz.

Gerçek hayatın renkleri yerine, filtrelenmiş kareleri izliyoruz.

Kulaklarımız Var, Duymuyoruz

Kalabalık içinde yalnızız. Sohbetin ortasında bile kulağımızda kulaklık, zihnimiz başka bir yerde.

Gerçek sesleri, dostların kahkahasını, çocuğun neşesini, kuşların ötüşünü, mazlumların çığlığını duymuyoruz.

Onun yerine sanal dünyanın yankı odalarında dolaşıyoruz.

Dilimiz Var, Konuşmuyoruz

Artık yüz yüze konuşmak yerine mesajlaşıyoruz.

Göz temasını unuttuk, mimiklerimizi yitirdik.

Emojiler, gerçek duyguların yerini aldı.

“Nasılsın?” sorusunu bile otomatik cevaplara bıraktık.

Mazlumların hakkını savunacak bir cümle kurmaya üşeniyoruz ama saatlerce “akım videoları” (ilgi çeksin diye yapılan videolar) çekebiliyoruz.

Algoritmaların Efendiliği

Kendi irademizle değil, algoritmaların yönlendirmesiyle düşünüyor, hissediyor ve hareket ediyoruz. Ne izleyeceğimize, ne okuyacağımıza, hatta kimi seveceğimize bile dijital devler karar veriyor. Bu, tarihin en sofistike esaret düzeni: Zincir yok, kelepçe yok; sadece ekran ve internet bağlantısı var.

Ve en acısı… Biz bu esareti özgürlük sanıyoruz.

Wi-Fi Ülkesi’de ki, OFFFF! Tuşu

Meşhur beş maymun hikayesini bilmeyen yok gibidir. Bu yazımızda bu kişisel gelişim hikayesini sizlere hatırlatıp içinde olduğumuz kafesi hatırlatmak istedim. Bu hikayeyi “Dital Dünyaya” taşıdım.

Bir zamanlar, adı Wi-Fi Ülkesi olan bir yerde beş maymun yaşarmış. Ortada kocaman bir modem durur, modemin üstünde de kocaman 'OFFFF!' yazan bir tuş bulunurmuş.

Bir maymun, merdiveni tırmanıp o OFFFF! Tuşuna (muz) yaklaşmaya kalktığında, dışarıdan buz gibi soğuk su sıkılırmış. Her denemede aynı şey olmuş; tuşa yaklaşan ıslanıp, geri inmiş. Birkaç denemeden sonra, suya maruz kalan maymunlar, tuşa yaklaşmak isteyen arkadaşlarını döverek engellemeye başlamışlar.

Sonra, ıslanmış maymunlardan biri dışarı alınmış, yerine yeni bir maymun gelmiş. Yeni gelen, OFFFF! tuşuna doğru adım attığında, diğerleri üzerine atlayıp onu dövmüşler. Yeni maymun, neden dövüldüğünü anlamasa da öğrendiği tek şey şu olmuş: “O tuş tehlikeli, yaklaşma!”

Zamanla tüm eski maymunlar değişmiş. Artık içeride beş yeni maymun varmış; artık hiçbiri soğuk suya maruz kalmamış ama OFFFF! Tuşuna yaklaşanı yine de dövüyorlarmış. Sebebini sorsan, “Biz böyle gördük, böyle yaparız” diyorlarmış.

Ama işin asıl garip tarafı şuymuş: O büyük kırmızı OFFFF! Tuşuna basıldığında modem kapanıyor ve Wi-Fi Ülkesi’nin duvarları ortadan kalkıyor, dışarıdaki gerçek dünyaya açılan kapı görünüyormuş. Yani özgürlüğün anahtarı hep gözlerinin önündeymiş. Fakat maymunların aklına o tuşa basmak hiç gelmemiş.

Çünkü yasaklar ve şartlanmalar, onların özgürlük ihtimalini bile düşünmelerine engel olmuş.

Ve böylece, özgürlüğün hemen yanı başında, ama ona asla dokunamadan yaşamışlar…

Dijital Esaret, bazen özgürlüğün yanı başında durup ona dokunmamaktır...

“Öğrenilmiş çaresizlik.”

“Negatif öğrenme!”

“Bu hep böyle yapılıyordu” cümlesi, ilerlemenin en büyük düşmanıdır.

Beş Maymun Deneyi bize gösteriyor ki; bazen kimse nedenini bilmeden, sadece alışkanlık olduğu için aynı kurallara uyarız. Oysa dijital dönüşüm çağında, sorgulamadan tekrarlanan ezberler; yaratıcılığı boğar, fırsatları yok eder.

Y ve Z kuşağı, bu zinciri kırmaya kararlı mı? Esneklik, özgürlük ve “neden olmasın?” diyerek sınırları zorluyorlar mı acaba? Yoksa kitleleri daha iyi yönlendirmek için Y ve Z kuşağı gibi sınıflandırıp, yeni bir resetlemeye mi gidiyorlar?

Kurumunuzda, evinizde hâlâ görünmez bariyerler mi var?

Gelecek, sorgulayanların olacak.

Geleceği Sorgulayanlar Yazacak!

Dijital Zindandan Kaçış

Çözüm zor ama imkânsız değil:

- Bazen telefonu evde bırak.

- Sohbet ederken ekranı değil, karşındakinin gözlerini gör.

- Bildirimleri kapat.

- Gerçek dünyayı yeniden keşfet.

- Gözlerini mazlumlara, kulaklarını gerçeğe, kalbini hakikate aç.

Çünkü unutmamalıyız: Özgürlük, elimizdeki telefonun değil; zihnimizin kilidini açmakla başlar.

 

(E)Tuğg. Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA