Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

Tüm Yazıları

Bal Tuzağı - Ahlak Meselesi Değil, Devlet Meselesi

23 Aralık 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Son günlerde kamuoyuna yansıyan taciz, uyuşturucu, kadın, özel hayat merkezli iddialar; bir skandaldan çok daha fazlasına işaret ediyor. Medya, iş dünyası ve görünür alanlarda dolaşan bu dosyalar bize şunu söylüyor: Birileri izlenmiş, birileri kayda alınmış ve birileri artık konuşmak zorunda bırakılmış olabilir.

Burada asıl soru “kim yaptı?” değildir.

Asıl soru şudur: Bu ilişkiler gerçekten tesadüf müydü, yoksa çok önceden kurgulanmış bir ağın parçası mıydı?

Uyuşturucu iddiaları, kadınlar üzerinden kurulan temaslar, özel hayatın sistematik biçimde dosyalara girmesi…

Bunların hiçbiri tek başına ele alındığında anlamlı değildir.

Ama birlikte okunduğunda, bal tuzağı denilen mekanizmanın nasıl çalıştığını fısıldar.

Bu yazı, isimleri tartışmak için değil; yöntemi görmek, tuzağı tanımak ve aynı hataya düşmemek için kaleme alındı.

Bal Tuzağı! (Honey Trap):

Bal tuzağı, bir kişinin cinsel, duygusal veya mahrem zaafları kullanılarak; bilgi elde etmek, şantaj yapmak, yönlendirmek ya da tasfiye etmek amacıyla kurulan planlı ve sistematik bir manipülasyon yöntemidir.

İstihbarat ve güvenlik literatüründe bu yöntem; “yatak operasyonu” olarak da anılır ve hedefin kendi iradesiyle tuzağa girdiği izlenimi yaratır.

Çünkü tarih şunu defalarca gösterdi:

Bal tuzağına düşenler çoğu zaman “suçlu” oldukları için değil, kendilerini güvende sandıkları için kaybettiler.

Devamında anlatılanlar, bir iddia listesi değil; bir uyarı sözüdür. Başıma gelmez, bana bir şey olmaz diye düşünme!

Bal tuzağı bir magazin başlığı değildir.

Bir ahlak dersi hiç değildir.

Bal tuzağı, hükümetlerin yıkıldığı, rejimlerin sarsıldığı, iktidarların el değiştirdiği bir millî güvenlik meselesidir.

Bir gecelik zaaf; bir ailenin dağılmasıyla sınırlı kalabilir.

Ama bazen bir kariyeri, bazen bir kurumu, bazen de bir ülkenin kaderini etkiler.

Bu yüzden mesele “kim kiminle ne yaşadı” değildir.

Asıl mesele şudur: Kimin, hangi zaaf üzerinden tutulabildiği.

Zaaf, Sinyal ve Avlanma Gerçeği

İnsan sinyal verir.

Bunu çoğu zaman farkında olmadan yapar.

Statüsüyle verir.

Parasıyla verir.

Makamıyla, kıyafetiyle, gittiği mekânla, paylaştığı fotoğrafla verir.

Dijital çağda bu sinyaller artık bağırmaktadır.

Sosyal medya, bu sinyallerin açık vitrinidir.

Bir beğeni…

Bir takip…

Gece atılan bir emoji…

Bunların hiçbiri masum değildir.

Hepsi veridir.

Ve veri, doğru ellerde değilse; artık bir tercih değil, tehdittir.

Bal Tuzağı Nasıl Çalışır?

Bal tuzağı bugün kaba yöntemlerle kurulmaz.

Kimse kapınızı çalmaz.

Kimse kendini açık etmez.

Sizi sizden iyi tanıyan bir sistem çalışır.

Dijital geçmişiniz taranır, beğenileriniz sınıflandırılır, zaaflarınız profillenir.

Sonra tam bu profile uygun bir “tesadüf” üretilir.

Aynı müzikler, aynı kitaplar, aynı hayata dair yakınmalar…

Siz buna “uyum” dersiniz.

Oysa bu eşleştirmedir.

İletişim önce masumdur.

Sonra özelleşir.

Sonra gizlileşir.

Sonra yalnızlaştırır.

Ve fark etmeden şu noktaya gelirsiniz: Kontrol sizde değildir.

Dijital Çağda Tuzak Daha Sinsi!

Eskiden kaset vardı.

Bugün telefon yeter.

Bir zamanlar delil saklanırdı.

Bugün bulut yeter. Sanal alemde hiçbir veri, iz, mesaj, fotoğraf, video silinmez! Eskiden aldım kaseti imha ettim dedim mi, iş tamamdı. Şimdi siz silince, acaba silindi mi?

Bilgisayarınız, telefonunuz, konum bilgileriniz, mesajlarınız…

Hepsi birleştiğinde sizden daha “siz” bir dosya oluşur.

Sosyal medya, bal tuzağının ana sahasıdır.

Çünkü insanlar burada zorla değil, gönüllü olarak kendilerini ifşa eder.

Ve istihbarat artık kapı çalmaz.

Takip eder.

Algoritmalarla tarar.

Size tam da sizin zevkinize göre bir karşılık üretir.

Bir sabah uyanırsınız: Bilgisayarınız boş.

Telefonunuz kilitli.

İtibarınız sorguda.

Hayatınız rehin.

İşte bal tuzağı budur.

Sessizdir.

İz bırakmaz.

Ama tam isabetlidir.

Dünyadan ve Türkiye’den Dersler

Bal tuzağı sadece bireyi değil, kurumu ve devleti hedef alır.

Devletin Baktığı Yer!

Devlet için mesele ahlak değildir.

Devlet şu soruya bakar: Bu kişi şantaja açık mı?

Tutulabilir mi?

Yönlendirilebilir mi?

Son dönemde medya ve iş dünyasına yönelik operasyonlarda öne çıkan başlıklar boşuna değildir:

Kadın.

Uyuşturucu.

Mahremiyet.

Bunlar “özel hayat” değildir.

GÜVENLİK AÇIĞIDIR.

Yanlış nerede?

Yanlış, insanın zaaflı olması değildir.

Yanlış, arzu duymak değildir.

Yanlış; zaafını bilmeden yaşamak, verdiğin sinyali inkâr etmek, “bana bir şey olmaz” rehavetiyle hareket etmektir.

Velhasıl!

Bu yazı bir ahlak dersi değil.

Bir magazin yorumu hiç değil.

Bu yazı, okuyanı rahatlatmak için değil, rahatsız etmek için kaleme alındı.

Çünkü gerçek tehdit gürültüyle gelmez.

Sessiz gelir.

Yaklaşır.

İzler.

Bekler.

Ve çoğu zaman insan, tuzağın içine düştüğünü değil, kendini güvende hissettiğini zannettiği anı hatırlar.

Devletler silahla değil, çoğu zaman şantajla çözülür.

Kurumlar saldırıyla değil, zaaf dosyalarıyla teslim alınır.

Ve tarihte kaybedilenlerin neredeyse tamamı, son ana kadar şunu düşünmüştür: “Bana bir şey olmaz.”

Belki de asıl soru şudur: Sizi izleyen kim?

Ve ne zamandır bekliyor?

Gerisini zaman söyler.

 

(E)Tuğg. Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA