Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ
Tüm YazılarıBir Bilgisayar Meselesinden Çok Daha Fazlası: Bağımsızlık Artık Kodlarla Ölçülüyor
Kullanıcının Gözünden Görünmeyen Savaş, Yani Kodların Ardındaki Gerçek!
Bir sabah bilgisayarını açtığında, ekranda her şey olağan görünür.
Renkli ikonlar, tanıdık logolar, bildik sesler...
Ama aslında o an, görünmez bir kapı da açılmıştır — sen fark etmeden.
Kullandığın işletim sistemi — ister Windows, ister MacOS, ister Android ya da iOS olsun — hepsi senden bir şey ister: veri.
Sen e-postanı okurken, müziğini dinlerken, klavyene her bastığında sistem sessizce seni dinler.
Çünkü bu sistemlerin çoğu kapalı kaynak kodludur; içinde neler döndüğünü, hangi komutların çalıştığını, hangi bilgilerin nereye gittiğini bilemezsin.
Sen sadece “kolay kullanım” hissedersin.
Ama perde arkasında başka bir şey olur:
Kullandığın cihaz, bir merkeze rapor verir.
Senin davranışların, alışkanlıkların, hatta bazen düşüncelerine dair izler bile, kilometrelerce ötede bir sunucuya doğru yol alır.
Bu bir “teknik işlem” değil, egemenliğin devridir aslında.
Bir telefonun, bir bilgisayarın ya da bir kurumun sisteminin dışarıya veri göndermesi;
Bir ülkenin güvenlik anahtarını başka bir ülkenin eline bırakması demektir.
Ve işin en tehlikeli yanı şu:
Bu süreç öyle yavaş, öyle zararsız görünür ki kimse fark etmez.
İşte “dijital işgal” tam da böyle başlar.
Türkiye İçin Stratejik Gerçek: Dijital Egemenlik
Bir ülkenin gücü artık sadece sınırda nöbet tutan askerle, gökyüzünde uçan jetle, denizde süzülen fırkateynle ölçülmüyor.
Gerçek savaş, görünmez cephelerde; bilgisayarların içinde, verilerin satır aralarında yaşanıyor.
Bir düşün…
Bir ordunun tüm planları, bir üniversitenin tüm araştırmaları, bir bakanlığın gizli yazışmaları, hatta bir füzenin hedef koordinatları…
Hepsi artık dijitalde saklanıyor.
Ve o dijital dünya — eğer sana ait değilse — seni korumaz; seni teslim eder.
Bugün Türkiye’de kamu kurumlarının, üniversitelerin, kritik altyapıların büyük bölümü hâlâ yabancı menşeli yazılımlara bağlı.
Bu, sadece bir “teknik tercih” değil; doğrudan bir ulusal güvenlik riski.
Çünkü bağımsızlık, artık sınırda nöbet tutmakla değil, veri tabanlarını korumakla, kodlara sahip çıkmakla mümkün.
Bir sistemin içinde yabancı bir kod varsa, o kodun kime hizmet ettiğini bilemezsin.
Ve o sistem sana ait değilse, o sistemin çalıştırdığı silah, füze, dron, hatta mermi bile sana ait değildir.
İşte bu yüzden Pardus, sadece bir işletim sistemi değil; Türkiye’nin dijital istiklalinde atılmış en stratejik adımdır.
Kamuda zorunlu hale getirilmesi ekonomik değil, milli güvenlik gereğidir.
Artık mesele teknoloji değil; mesele egemenliktir.
Ve egemenlik, satır satır kodlarla korunur.
Yeni Savaş Alanı: Siber Vatan
Rusya–Ukrayna savaşı, tarihin ilk tam ölçekli siber savaşını gösterdi. Ukrayna verilerini Microsoft, Google ve Amazon bulutlarına taşıdı. ABD merkezli sunucular, Ukrayna’nın iletişim, medya, askeri ve diplomatik trafiğini yönetti. Tanklardan önce kodlar konuştu. Savaş artık cephede değil, veri merkezlerinde kazanılıyor. Aynı tabloyu bugün Gazze’de de görüyoruz. İsrail’in saldırıları sadece bombalarla değil; veriyle, algoritmayla, yapay zekâyla yürütülüyor.
Gazze: Dijital Savaşın Kanlı Laboratuvarı
Bugün benzer tabloyu Gazze’de izliyoruz. İsrail’in yürüttüğü saldırılar yalnızca bombalarla değil; veriyle, algoritmayla ve yapay zekâyla sürdürülüyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri, hedef tespitinden medya manipülasyonuna kadar birçok alanda yapay zekâ tabanlı sistemleri aktif biçimde kullanıyor.
Uydu görüntüleri, sosyal medya verileri ve istihbarat ağlarından toplanan büyük veriler, gerçek zamanlı analizlerle otomatik hedefleme sistemlerine aktarılıyor.
Bu süreçte kullanılan veri merkezleri, küresel bulut ağlarının parçası. Yani savaş artık yalnızca askeri değil, dijital ve siber bir karaktere bürünmüş durumda.
İsrail’in veri üstünlüğü, sahadaki operasyonlara yön veriyor; her bomba, bir algoritmanın işaret ettiği koordinata düşüyor.
Gazze’de yıkılan binalar, aslında dijital ağlarda çoktan “hedef” olarak işaretlenmiş sanal yapılardır.
Yapay zekâ destekli istihbarat sistemleri, kimlik tespitinden propaganda analizine kadar her aşamada devrede.
Sonuçta savaş, artık yalnızca bedenleri değil, bilgiyi de hedef alıyor.
Gazze, çağımızın dijital savaş laboratuvarı hâline gelmiş durumda — ve burada test edilen her sistem, yarının siber cephelerinde kullanılacak yeni bir silahın habercisi.
Microsoft – İsrail – Unit 8200 Üçgeni: Dijital Savaşın Görünmeyen Mimarları
Günümüz savaşlarının görünmeyen cephesi artık veri merkezlerinde şekilleniyor. Bu bağlamda Microsoft’un İsrail istihbaratıyla kurduğu stratejik teknoloji ortaklığı, yalnızca ticari bir işbirliği değil, küresel ölçekte bir dijital gözetim ekosisteminin omurgası hâline gelmiştir.
İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında yürüttüğü dijital gözetim faaliyetlerinin büyük bölümü, Microsoft’un Azure bulut altyapısı üzerinde çalışmaktadır. Gazze’deki milyonlarca sivilin kişisel verileri — konum bilgileri, iletişim kayıtları, sosyal medya trafiği ve dijital izleri — bu sistemlerde depolanmakta, analiz edilmekte ve sınıflandırılmaktadır.
Bu veriler, İsrail istihbaratının siber beyni olarak bilinen Unit 8200 birimi tarafından işlenmektedir. Söz konusu birim, yapay zekâ destekli analizlerle bireyleri “hedef” olarak tanımlamakta; bir annenin cep telefonu sinyalinden, bir çocuğun dijital oyun etkinliğinden ya da bir mahallenin ağ trafiğinden yola çıkarak bombalanacak koordinatları belirleyebilmektedir.
Böylece, modern savaşlarda “hedefleme” eylemi artık bir subayın kararına değil, bir algoritmanın çıktısına dönüşmüştür.
Bir mahallenin yok edilmesi, birkaç satır kodun çalıştırılması kadar basitleştirilmiştir.
İnsan hayatı, bir veri kümesinin satırları arasında silinip gitmektedir.
Bu tablo, sadece Gazze ya da Filistin meselesine özgü değildir. Aynı model, daha önce Ukrayna’da uygulanmış; Rusya ile yaşanan çatışmalarda da benzer yapay zekâ tabanlı gözetim sistemleri devreye sokulmuştur.
Dolayısıyla asıl soru şudur:
Bugün Ukrayna’da, Rusya’da ve Gazze’de dijital savaş yürüten bu yapılar, yarın Türkiye’de aynı operasyonu gerçekleştirmeyeceklerinin garantisini kim verebilir?
Bu sorunun cevabı açıktır.
Küresel teknoloji devleri, ne insani kaygılarla ne de etik ilkelerle hareket eder.
Onlar için önemli olan, verinin kimde toplandığı ve kimin denetlediğidir.
Geçmişte bunu yaptılar, bugün yapıyorlar ve dijital çağın devamında da yapmaya devam edeceklerdir.
Bu nedenle dijital egemenliğin korunması, artık bir teknoloji tercihi değil; milli güvenliğin temel şartıdır.
Veri merkezlerinin, yazılım altyapılarının ve siber ağların millîleştirilmesi; ulusal güvenlik kadar insan onurunun da korunması anlamına gelmektedir.
Bulutun Altındaki Gerçek
Microsoft’un bu desteği sadece yazılım satışı değil, savaşın dijital mühendisliğidir. “Bulut güvenliği” adı altında milyonlarca insanın verisi bir işgal ordusunun hedefleme sistemine dönüşmüştür. Veri artık bilgi değil; silah haline gelmiştir.
Avrupa’da Sessiz Alarm
Temmuz 2024’te Avrupa’da yaşanan enerji kesintileri, bankaların çökmesi, havaalanlarının felç olması dijital bağımlılığın bedelini gösterdi. Microsoft tabanlı kimlik doğrulama sistemindeki çökme bir kıtanın damarlarını kesti. Ve unutmayalım: Aynı altyapılar bugün Türkiye’de de birçok kurumda kullanılıyor.
Sessiz Ortaklık: Microsoft – Unit 8200
Microsoft’un İsrail’deki Ar-Ge merkezinde çalışan mühendislerin çoğu Unit 8200 mezunu istihbarat subaylarıdır. Bir yandan siber güvenlik geliştiriyorlar, diğer yandan kodlara arka kapılar yerleştiriyorlar. CEO Larry Ellison’un şu sözü her şeyi anlatıyor: “İki bin yıldır devleti olmayan bir halktık. Şimdi cesur kadın ve erkeklerin savunduğu kendimize ait bir ülkemiz var.” Bu Siyonist besleme daha ne desin?
Bu Sistemlere Hâlâ Güvenebilir Miyiz?
Bugün Türkiye’deki kamu kurumları, belediyeler, üniversiteler bu sistemleri kullanıyor. Ama biz bu yazılımların hangi verileri topladığını biliyor muyuz? Gerçek şu: Hayır. Bu kadar kritik bir alanda yabancı bir sisteme güvenmek, bir hazinenin anahtarını başka ülkeye vermek gibidir.
Yeter ki Sen Güven! Microsoft’a Güvendiğin Kadar Güven! Bu Milletin Çocukları; “Zoru Hemen Yapar, İmkânsız Biraz Zaman Alır!”
İşte yukarıdaki duruma düşmemek için yerli ve milli çözüm PARDUS. 2003 yılında TÜBİTAK BİLGEM’de bir grup Türk mühendisi dijital bağımsızlığın tohumunu attı: PARDUS. Hiçbir arka kapısı yoktu. Yerliydi, güvenliydi, milli mühendisliğin eseriydi. Ama mesele teknoloji değil; mesele irade idi. Türkiye’de eksik olan yazılım değil; kararlılıktır.
Günümüzde; kamu kurumlarında yıllardır kullanılan yabancı yazılımlar, teknik kolaylıktan çok alışkanlık, çıkar ve tembellik zincirlerine dayanıyor. Bir güncelleme bile dışarıdan gelir, bir veri akışı başka ülkelerin sunucularına dokunur. Bu bir gereklilik değil; stratejik esarettir.
Neden 25 Yıldır Pardus’a Geçemedik?
Tabii ki “Takozlar” Yüzünden!
Türkiye’nin dijital bağımsızlığının önündeki en büyük engel teknoloji değil, irade eksikliğidir.
Bu iradeyi törpüleyen, yerli sistemlerin önünü kesen en büyük güç, Microsoft lobisi ve onun yerli aparatlarıdır.
1. Microsoft Lobisi: Devlet İçinde Devlet
Türkiye’de kamunun damarlarına işlemiş bir Microsoft lobisi vardır.
Bu yapı artık bir yazılım şirketinden çok, devlet içinde bir güç odağı gibi davranmaktadır.
Yüksek lisans anlaşmaları, bakım sözleşmeleri, “uyumluluk” bahaneleriyle ülkemizi yazılımda dışa bağımlı hale getirmiştir.
Asıl tehlike ise dışarıda değil, içeridedir:
Bürokratik konfor alanında oturan yerli yandaşlar, Pardus’a geçişin önündeki en büyük takozdur.
2. Çıkar Ağları ve Komisyoncular
Yıllardır yabancı yazılım ihalelerinden nemalanan çıkar çevreleri, milli sisteme geçişi sessizce sabote ediyor.
Birçok kurumda başarılı Pardus projeleri, “uyumsuz” bahanesiyle rafa kaldırıldı.
Sebep teknik değil; ticari, siyasi ve lobisel çıkar çatışmasıydı.
3. Adam Sendecilik Virüsü
“Aman başımıza iş çıkarma. Microsoft yapmış işte, biz niye uğraşalım?”
Bu cümle, Türkiye’nin dijital kaderini tutsak eden virüstür.
Çünkü “adam sendecilik”, sadece tembellik değil; teslimiyettir.
Bu zihniyetle ne dijital istiklal olur ne milli yazılım devrimi…
4. Öğrenilmiş Çaresizlik Sendromu
“Biz yapamayız.”
“Linux zor.”
“Yerli sistem güvenli olmaz.”
Bu cümleler, teknik değil psikolojik işgaldir.
Oysa bu ülke kendi uçağını yaptı, kendi kripto cihazını geliştirdi, kendi uydusunu fırlattı.
Hâlâ işletim sistemi yapamayız diyenler; zihinsel esaretin tutsağıdır.
5. Gerçek Bağımsızlık Kodda Gizlidir
Pardus’a geçişin önündeki her takoz, Türkiye’nin dijital istiklal yürüyüşünü geciktiriyor.
Ama bu millet bağımlılıkla yaşamaz.
Gerekirse yeniden yazar, yeniden kurar.
Çünkü bu milletin kodunda teslimiyet yoktur!
6. Milli Egemenliğin Yeni Adı: Dijital Bağımsızlık
Enerjide, savunmada, ekonomide nasıl bağımsızlık istiyorsak, bilgisayarda da aynı kararlılığı göstermeliyiz.
Artık veri, vatan kadar kutsaldır.
Verisini koruyamayan ülke, sınırını da koruyamaz.
7. Takozların Kaldırılma Zamanı!
Artık o gün geldi.
Siber Güvenlik Başkanlığı kuruldu!
Bu, yalnızca bir kurumsal yapı değil; Türkiye’nin dijital bağımsızlık mücadelesinin resmî karargâhıdır.
Başkanlık ivedilikle göreve başlamalı; ülkemizin dijital birlik ve beraberliğini tesis etmeli; bürokratik çıkar ağlarının kurduğu takozları kaldırmalıdır.
8. Görev Net:
- Kamuda yerli işletim sistemine tam geçiş,
- Kritik altyapılardan yabancı yazılımların çıkarılması,
- Milli yazılım ekosisteminin kurulması,
- Ulusal verinin, ulusal toprak gibi korunması.
Türkiye artık sadece savunma sanayiinde değil, siber güvenlikte de egemenlik çağını başlatmıştır.
Geriye kalan tek şey: kararlılık ve otoritedir.
Pardus – Dijital Manifesto
Pardus, Türkiye’nin dijital istiklal manifestosudur.
Bu manifesto bir yazılım projesi değil, bir irade beyannamesidir.
Artık bağımsızlık; tankla, tüfekle, roketle değil, kodla yazılır.
Siber Vatan’ın kaderi, Türk mühendisinin klavyesindedir.
Pardus Hazır, Türkiye Hazır!
Pardus, yalnızca bir işletim sistemi değil, bir milli kararlılığın sembolüdür.
Ve o sembolün kalbi, TÜBİTAK BİLGEM’de atmaktadır.
2003 yılında BİLGEM’in laboratuvarlarında, bir grup Türk mühendisi bu ülkenin dijital istiklalinin temelini attı.
Hiçbir yabancı lisansa, hiçbir gizli koda, hiçbir dış bağlantıya dayanmadı.
Çünkü Pardus; Türk aklının, Türk elinin ve Türk iradesinin eseridir.
Bugün Pardus, sadece BİLGEM’in değil;
Türk Devleti’nin kalbinde,
Türk milletinin iradesinde,
Siber Vatan’ın savunma hattında yaşamaktadır.
Yazılımcılar, mühendisler, destek personelleri…
Hepsi Türk Devleti’nin emrinde, Siber Vatan’ı korumaya hazır!
Artık hiçbir şeyin “nasıl olsa çalışıyor” bahanesiyle ertelenme lüksü yok.
Çünkü PARDUS hazır!
Kodlar yazıldı, altyapı kuruldu, irade emir bekliyor.
Dijital İstiklal Başlamıştır
Pardus, bugünün değil; yarının Türkiye’sidir.
O Türkiye ki, kendi yazılımını yazan, kendi geleceğini kodlayan, dijital istiklalini bayrak gibi dalgalandıran bir Türkiye’dir.
Siber Güvenlik Başkanlığı göreve, PARDUS sahaya!
Çünkü dijital egemenlik artık bir güvenlik tercihi değil, milli bekânın şartıdır.
Ve Türkiye, dijital çağda artık başkalarının kodlarıyla değil, kendi iradesiyle, kendi sistemiyle, kendi Pardus’u ile yürüyor.
TÜBİTAK BİLGEM hazır.
PARDUS hazır.
TÜRKİYE hazır.
Dijital İstiklal Çağı başlamıştır!
(E)Tuğg. Halil İbrahim BÜYÜKBAŞ
Güncel Yazıları
MİLLİ İŞLETİM SİSTEMİ PARDUS’UN HİKAYESİ-Siber Vatanın Kodları Türkiye’de Yazılmalı..
15 Ekim 2025
Hamas Filistin'in Umudu! Sahi Şu FKÖ(Filistin Kurtuluş Örgütü) Nerede?
10 Ekim 2025
Hem Paramızı Aldılar Hem Devlet Sırlarımızı Çaldılar-Kriptoyla Soyulan Türkiye!..
07 Ekim 2025
Amerika’nın Yalanları ve Venezuela Senaryosu
03 Ekim 2025
Yeni Nesil Otomobiller Dijital Gözcü Mü?
01 Ekim 2025
Microsoft Siyonist Çocuk Katilleri ile İşbirliğini İtiraf Etti
26 Eylül 2025
İngiliz İstihbaratı MI6 Başkanı Richard Moore İstanbul’da: Niye Geldi Acaba?
22 Eylül 2025
Cep Telefonu: Cebimize Sokulan Dijital Truva Atı
17 Eylül 2025
Türkiye’ye Saldırının Bedeli: 72 Saatte Kudüs’te Ayyıldızlı Al Bayrak
10 Eylül 2025
Yeşilçam Gerçekten Yeşil Miydi?
04 Eylül 2025
Fransa Whatsapp'ı Yasakladı, Ya Biz!
02 Eylül 2025
Sıfır Tıklama ile Sıfır Güvenlik
01 Eylül 2025
Amerika’da Epstein Var da Türkiye’de Yok mu?
30 Ağustos 2025
Sanayi Devriminden Yapay Zekâ Çağına: Beyaz Yakalıların Sessiz Çöküşü
21 Ağustos 2025
Amerika'nın Truva Atı
18 Ağustos 2025