Sinan TAVUKCU

Tüm Yazıları

İsrail ‘Yeniden Tanımlanma’ Sürecine Gidiyor

30 Temmuz 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

13 Temmuz'da Süveyda'da, İsrail bağlantılı Dürzî lider Hikmet el-Hicri'ye bağlı milisler ile Bedevi Araplar arasında çıkan çatışma, sadece Suriye’de değil bölgede yeni gerçekliklerin ortaya çıkmasına yol açtı.

Süveyda olayları, 7 Ekim’den sonra bütün stratejik kazanımları boşa çıkan ve hızla dünyadan izole olan soykırımcı İsrail’in elinde, bir grup Dürzî ve YPG dışında oynayacak kartının kalmadığını gösterdi. Bu kartları da Netanyahu, iktidarda kalma hırsı ile ucuza harcadı, İsrail Suriye saldırılarında ABD’nin bile arkasında durmadığını gördü.

Bölgede İsrail aleyhine oluşan hava

Netanyahu hükümetinin gerek Filistin’de gerçekleştirdiği katliamlar gerekse bölge ülkelerine yaptığı saldırılar bütün İslam dünyasını İsrail karşısında birleştirecek bir sonuç üretti, İslam ülkeleri arasında bu devletin ancak güçle durdurulabileceği kanaati yaygınlaştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği “Kudüs İttifakı” İslam dünyasında karşılık buldu. Cumhurbaşkanın bölgenin gerçek sahipleri olan Türkler-Kürtler-Araplar arasındaki tarihi birlikteliğin yeniden kurulması ve birlikte Ortadoğu’da huzura dayalı yeni bir düzen kurma teklifi heyecanla karşılandı.

İsrail’in son kozu: Dürziler ve Kürtler

Bölgede kendi aleyhine bir ittifakın oluştuğunu, İbrahim Anlaşmalarının hükümsüz kaldığını anlayan  İsrail, 1950’den bu yana “Çevre Doktrini”nin bir parçası olarak gördüğü  azınlık halklar Dürzî ve Kürtlerin hamisi olma rolünü açıktan oynamaya geçti.

İsrail tehdidine karşı iç birliği tahkim etmek üzere MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ çağrısına olumlu karşılık veren PKK/KCK lideri Abdullah Öcalan örgütten  silahlarını bırakma ve kendisini fesh  etmesinin istedi. Bu çağrıya uyan örgütün kendisini fesh etmesi ve 11 Temmuz’da silahlarını yakması ile başlayan süreç Türkiye, Irak ve Suriye Kürtleri arasında büyük oranda sevinçle karşılanırken örgüt üzerinden bölgeyi parçalama hesabına dayalı İsrail doktrini için büyük bir yıkım oldu. 

İsrail’in elinde tek Kürt kozu SDG bünyesindeki YPG kalmıştı. Tel Aviv, Şam hükümeti ile 10 Mart’ta entegrasyon anlaşması imzalayan SDG’yi anlaşmaya uymamaya ve özerklik talebini sürdürmeye teşvik etti. Mazlum Abdi liderliğinde askeri gücü elinde bulunduran YPG, üniter devletin parçası olmayı kabul etmeyeceğini defaatle açıkladı.

İsrail, Suriye’de Dürzî kartını da 13 Temmuz'da devreye soktu. Süveyda'da, Dürzî liderlerden İsrail bağlantılı Hikmet el-Hicri'ye bağlı milisler ile Bedevi Araplar arasında çıkan çatışmanın büyümesini teşvik etti. Başbakan Netanyahu, “Şam'ın güneyine güç konuşlandırılmasına ya da Dürzî topluluğa yönelik herhangi bir tehdide izin vermeyeceğiz” açıklaması yaptı ve  çatışmayı durdurmak, ateşkes sağlamak üzere şehre gelen Suriye ordusu mensuplarına hava saldırıları düzenledi. Şam yönetimi Dürzî ileri gelenlerle anlaşma sağlayarak çekilmesine rağmen İsrail durmadı,15-16 Temmuz’da Şam’daki Genelkurmay Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı çevresine hava saldırıları düzenlemeye devam etti.

Bu sırada kuzeydeki SDG/YPG’nin Şam yönetimine karşı Dürzîler ile dayanışma içine girdikleri görüldü. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "YPG'nin hareketlilik içinde olduğu duyumları da alınıyor. Onlara da mesajımız buradaki karışıklığı fırsat bilip istenmeyen bir duruma girişmesinler.  Var olan kritik ve hassas süreci daha da Suriye’de sıkıntılı hale getirmesinler. İstikralı ve yapıcı bir rol oynasınlar. Aksi takdirde fırsatçılık beraberinde büyük bir riski getirir." sözleriyle YPG’yi uyardı.

Bu sırada ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Bruce, ABD'nin İsrail'in saldırılarını desteklemediğini açıkladı. 

17 Temmuz’da Suriye’de ateşkes sağlanmasının ardından Türkiye’nin 10 Arap ülkesiyle birlikte imzaladığı ortak bildiride, “Suriye’nin güvenliğinin ve istikrarının, bölgesel güvenlik ve istikrarın temel unsuru ve ortak bir öncelik olduğunu” teyit etmesi bölgede İsrail karşıtı bir blokun oluştuğunun işareti olarak kabul edildi. 

Bedevi Arap aşiretlerinin sahaya inmesi ve oyun bozması

Hükümet güçleri çekildikten sonra Dürzîlerin yaklaşık 1.500 Bedeviyi rehin alması ve bir hastanede yüzlerce sivil Sünni Arap’ı katlettiğine ilişkin görüntülerin ortaya çıkması üzerine Arap dünyasındaki bütün Bedevi aşiretler ayağa kalktı. Arap aşiretlerinin silahlı on binlerce mensubu Deyrizor, Rakka, Hama, Humus, Halep şehirlerinden savaşmak üzere Süveyda’ya aktı. Suriye hükümetine bağlılık yemini eden Aşiret temsilcileri Şam yönetimiyle koordineli hareket ettiklerini, Dürzîleri İsrail’in kışkırttığını açıkladılar. 

Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Körfez bedevi aşiretlerinin de savaşa katılacaklarına dair açıklamaları, İsrail’in Suriye ordusunu sivil halkla çatıştırma, Dürzî ve YPG eliyle Suriye’yi bölme oyununu bozdu. Aralarında konfederasyon bağlılığı bulunan Arap aşiretlerinin kısa sürede örgütlenmesi ve sahaya inmesi herkesi şaşırttı, YPG ve bazı Dürzîleri sahaya süren İsrail, karşısında devlete sadık aşiretleri buldu.

20–21 Temmuz’da ABD destekli ateşkes devreye sokularak çatışmalar durduruldu. Süveyda olayları ile ortaya çıkan Aşiretler-Şam ittifakı sadece Dürzîler için değil SDG/YPG için de yeni bir meydan okumanın habercisi oldu.  

26 Temmuz’da 133 aşiret ve kabilenin yayınladığı ortak bildiri, İsrail’in vekil gücü YPG’ye ülkeye entegre olmamaları halinde savaşmaya hazır olduklarının ilanıydı. Bildiride; “PKK terör örgütünün ve ona bağlı milis güçlerin, dış güçlerin desteğiyle Suriye halkına ve devletine karşı yürüttüğü projeyi reddediyoruz. Bu bağlamda, bu örgütlere karşı durma ve topraklarımızı savunma kararlılığımızı ilan ediyoruz.” açıklaması yapıldı. Arap aşiret ve kabileleri açıklamada, bu toprakların bütünlüğünü korumak için Suriye Arap Cumhuriyeti ordusu ile omuz omuza mücadele edeceklerini ve Suriye’nin bağımsızlığına, birliğine ve halkının haklarına yönelik her türlü tehdide karşı duracaklarını açıkça ilan ettiler.

SDG hakimiyet bölgesinde nüfusun %70’e varan kısmının Arap aşiret ve kabilelerinden oluştuğu dikkate alındığında, Araplar ve ayrılıkçı Kürtler arasında SDG içi çatışmanın çok yakın olduğu tahmin edilebilir. İsrail, Dürzî ve YPG kartını sahaya sürerken karşısında geniş bir Arap cephenin oluşacağını, aşiret ve kabilelerin Şam yönetimine bağlılığına sebep olacağını hesaplamamıştı. 

Suriye Türkiye’den askeri destek talep etti

İsrail’in hesaplarını bozan bir diğer gelişme, Suriye yönetiminin savunma kapasitesini artırma ve tüm terör örgütleriyle mücadele etmek üzere Türkiye’den ilk kez resmî destek talebinde bulunması, Türkiye’nin de buna olumlu cevap vermesi oldu.

23 Temmuz Salı günü Millî Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, bölgesel istikrarın sağlanması ve terör örgütleriyle kararlı mücadelesini sürdüreceğini vurguladı. Yapılan talep doğrultusunda, Suriye’nin savunma kapasitesini artırmaya yönelik eğitim, danışmanlık ve teknik destek sağlanması için çalışmaların devam ettiği açıklandı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’da 23 Temmuz’da yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Suriye'yi parçalamaya yönelik her türlü girişimi durdurmak için doğrudan müdahale edeceğini ve Suriye'nin güneyindeki çatışmaların ardından militanların özerklik elde etme girişimlerini engelleyeceğini söyledi. Diplomasi yoluyla birçok konunun tartışılabileceğini belirten Fidan, “Ancak bunun ötesine geçip bölünme ve istikrarsızlık peşinde koşarsanız, bunu güvenliğimize yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendirip müdahale edeceğiz.” diye konuştu.

Bu açıklamanın ardından zırhlı araçların ve özel harekatçıların Suriye’ye gönderilişine ilişkin haber ve görüntüler medyada yer aldı.

İsrail ve İran dışında hiçbir devlet Suriye’de istikrarsızlık istemiyor

Süveyda çatışmaları başlamadan iki gün önce 11 Temmuz'da, New York'ta basın mensuplarıyla bir araya gelen ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’de “tek ülke, tek millet, tek ordu” sürecinin devam ettiğini ve ABD’nin üniter bir Suriye’den yana olduğunu, ayrı bir SDG devleti kurulmasına ilişkin garanti vermediklerini, Şam yönetimiyle birleşmeye teşvik ettiklerini söyledi.

21 Temmuz’da Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta da açıklama yapan Barrack, Süveyda krizi nedeniyle İsrail’in Suriye’ye müdahalesini sert bir dille eleştirdi; İsrail’in güçlü ve merkezi bir yönetim yerine, parçalanmış ve bölünmüş bir Suriye’yi tercih ettiğini, İsrail’in Suriye’ye yönelik hava saldırıları için ABD’ye danışmadığını, ABD’nin bu süreçte yer almadığını, bu saldırılarla başkan Trump’ın Suriye-İsrail normalleşmesi çabalarını zora soktuğunu açıkladı. Barrack, Washington’un Suriye’deki yeni yönetime destek verdiğini ve “ülkeyi birleştirme çabalarında bu yönetimle çalışmaktan başka bir seçenek olmadığını” söyledi.

İsrail ve İran dışında bütün bir dünyanın Suriye’nin istikrar ve bütünlüğünden yana olması, daha önce Suriye’ye konulmuş yaptırımların kaldırılması, geçici devlet başkanı Ahmed el-Şara’ya destek verilmesi, İsrail’in YPG ve Dürzîleri harekete geçirerek Suriye’yi bölme planının gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu gösterdi.

Sonuç

28 Temmuz’da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ABD büyükelçisi Tom Barrack’ı kabul ettiği görüşmede gündem Suriye’ydi. Sonrasında görüşme hakkında resmi bir açıklama yapılmazken Suriye Dışişleri Bakanlığı yetkilileri kendilerine verilen bilgi çerçevesinde medyaya açıklamalar yaptılar. Yapılan açıklamaya göre Tom Barrack; SDG'nin bölgeleri birleştirmeyi ve teslim etmeyi reddetmesi halinde son çarenin askeri operasyon olacağını, bu durumda kaosun önlenmesi için Türkiye'nin en büyük rolü oynaması ve hayati noktaların güvence altına alınması için hava saldırılarının yanı sıra Türk ordusundan karadan müdahalesi yönündeki Amerikan arzusunu iletti.

Son gelişmelerin devlet başkanı Ahmed el-Şara’yı zayıflatacağını, Suriye’nin kaosa düşerek bölüneceğini hesaplayan İsrail’in beklentileri boşa çıktı, İsrail’in iki aparatı YPG ile Dürzî lider Hikmet el-Hicri'ye bağlı milisler dışındaki kesimler el-Şara etrafında kenetlendiler. Bir yandan Arap aşiretleri silahları ile meydana inip devlete bağlılık yemini ederken diğer yandan Şam hükümeti ile Türkiye arasında güvenliğin sağlanması konusunda mutabakata varıldı. 28 Temmuz itibariyle bunun da ötesine geçilerek, SDG/YPG’nin entegrasyona direnmesi halinde Türk ordusunun YPG üzerine harekât yapması konusunda ABD ve Türkiye anlaştı. 

Son 15 günde peş peşe gelen hamlelerle sersemletilen İsrail’in Suriye üzerinde oynama alanı iyice daraltıldı. Her ne yaparsa yapsın ABD tarafından sahiplenileceği algısı Suriye’de çöktü.

Büyükelçi Tom Barrack siyonist çevrelerde çok tepki alan bir konuşmasında, "İsrail'in yeniden tanımlanması gerekiyor, şu an yeniden tanımlanma sürecinde. İsrail ile İran arasında yaşananlar, hepimiz için, 'süre doldu, yeni bir yol açalım' deme fırsatı. Bu yolun anahtarı Türkiye." ifadesini kullanmıştı.

İşlediği onca katliam ve soykırıma rağmen Hamas direnişi karşısında başarı kazanamayan, Mart ayından bu yana Gazze halkına uyguladığı açlık silahı da ters tepen ve uluslararası baskı karşısında dış yardımlara kapıları açmak zorunda kalan, Suriye’ye kurduğu oyunu boşa çıkarılan İsrail için artık manevra alanı tükenmiş, “İsrail’in yeniden tanımlanma” zamanı gelmiştir. 

Bundan sonraki gelişmeler; ABD içindeki ülkenin dış politikasına yön veren siyonist lobinin güç ve itibar kaybedeceğini, ABD’nin her ne pahasına olursa olsun İsrail’i destekleyeceği dönemin sonuna gelindiğini, ABD desteğinin kaybedilmesinin İsrail’in içinde kaosa yol açacağını ve BM’de Filistin Devleti’nin tam üye olacağı günlerin yaklaştığını bize göstermektedir.


 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA