Mithat IŞIK
Tüm YazılarıKeşmir’in dününe bu gününe belki de yarınına baktığımızda Keşmir halkının geçmişte yaşadığı çok zor yılların olduğunu görürüz. Dileğimiz Keşmir halkının gelecek yıllarda aynı zorlukları ve zulümleri yaşamamasıdır. Kahraman Keşmir halkı topyekûn direnişi ile yaşadığı zor yılları geride bırakacak hür ve özgür yaşamına kavuşacaktır.
Keşmir'in güzellikleri, özellikleri ve üzerinde yer aldığı coğrafyanın kazandırdığı stratejik getiriler Keşmir halkının karşısına hep kayıp ve götürü şeklinde çıkmıştır. Her dönemde Keşmir halkı hep kaybeden tarafta yer almıştır.
Muhammed İkbal, Keşmir’in satışıyla ilgili olarak şöyle demiştir:
-Köylüyü, tarlayı ve caddeleri sattılar.
-Bir ulusu sattılar hem de çok ucuza sattılar.
Dünya üzerindeki birçok ülkeden geniş bir alanı kaplayan Keşmir ile içerisinde yaşayan halk bir mal gibi bir sahibinin elinden alınıp bir aracı vasıtasıyla bir başka sahibine devredilmiştir.
Günümüzde evrensel hukukun çok sevdiği icadı olarak “self determination” halkların kendi kendilerini tayin etme hakkı; Batılı toplumlara uygun görülmüş, Doğu toplumlarına uygun görülmemiştir.
Ne gariptir ki Kıbrıs’a barış ve özgürlüğü getiren Türkleri katliamdan kurtaran Türkiye’yi işgalci olarak suçlayan bazı çevreler Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına rağmen Keşmir halkına kendi geleceklerini tayin etme hakkının verilmemesine ses çıkarmamaktadırlar. Üstelik acımasızca uygulanan insan hakları ihlallerine, öldürülen on binlerce suçsuz insana, tecavüz olaylarına, işkencelere sessiz kalmışlar ve izlemeyi tercih etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, Keşmir halkının çektiği zulmün son bulması için daima desteğini sürdürmüştür.
Değişen günümüz dünyasında güç dengeleri de değişmiştir. Bu durumu çok iyi anlamaya ve değerlendirmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Gelişen olayları anlamaya ve geleceğe yönelik öngörülere gereksinim vardır.
Hindistan’dan başlayarak Çin- Kore- Avusturalya gibi alanlara yönelik çalışmalar da çok önemlidir. Dünya nüfusunun ve ekonomideki ağırlığı bundan sonraki süreçte bu bölgede olacaktır.
ABD 5 Ocak 2012’den itibaren yeni güvenlik stratejisinde önceliği Asya- Pasifik’e kaydırmıştır. Amaç Çin’in çevrelenmesidir. ABD-Hindistan- Japonya- Avusturalya QUAD’ı kurdular. Mütakiben ABD- İngiltere- Avusturalya AUKUS’u kurdular.
QUAD dörtlüsünde kilit ülke Hindistan’dı. Hindistan devasa nüfusu ve eğitimli genç mühendisleriyle nitelikli bir insan kaynağı yaratmaya çalışıyor.
ABD ve NATO’nun ilgi alanının Orta Doğudan Asya-Pasifiğe kayması nedeniyle Orta Doğuda oluşacak boşluğu ve Rusya’nın bu bölgedeki etkinliğini önlemek için Türkiye’nin önemi giderek artmaktadır. Türkiye Asya ülkeleri, Afrika, Orta Doğu, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de giderek artan bir etkinliğe sahiptir.
Bu nedenle Türkiye- Azerbaycan- Afganistan- Pakistan- Bangladeş, KKTC Bölgesel iş birliği ve güvenlik paktı oluşturmasıdır.
Türk Devletleri (TDT) Teşkilatı genişletilmeli KKTC, Güney Kore ve Macaristan’ın zaman içerisinde bu teşkilata katılmaları sağlanmalıdır.
6 Eylül 2018 tarihinde Trump’ın ilk döneminde oluşturulan Hindistan ABD diyaloğu Biden döneminde de devam etmiştir. Ancak bu diyalogda Hindistan’daki insan hakları, sağlık sorunları, çevre sorunlarından hiç bahsedilmiyor. Hindistan sadece Çin’in önüne sürülecek bir askeri aktör olarak görülüyor.
Keşmir halkı yüzyıllardır zulme maruz kalmış günümüzde de bu zulüm devam etmektedir.
Keşmir Vadisinde 700.000 (yedi yüz bin) Hindistan askeri ve güvenlik görevlisi bulunmaktadır. 7 milyon nüfusun bulunduğu bu vadide 10 kişiye 1 güvenlik görevlisi düşüyor. Bu yoğunlukta asker, polis, paramiliter gücüne rağmen Hindistan Keşmir’i kontrol altına alamamıştır. Bunun nedeni Keşmir halkının mücadele ve direniş azmidir.
Hindistan, Keşmir’de siyasi çözüm yerine daima askerî yöntemlerle sorunu çözmek istemiştir.
Hindistan, sorunu askerî yöntem ve baskılarla çözmeye çalıştığı sürece Keşmir halkının direnişi devam edecektir.
ABD, 11 Eylül saldırılarından sonra basın-yayın organlarında başlattığı yalan kampanyalarla bu saldırıların faturasını tüm İslam ülkelerine ödetmeye başladı. Batılı medya bu saldırılara “medeniyetler çatışması” derken, ABD Başkanı önce “Haçlı Seferi başlatıyoruz” diye bahsetti, sonra “terörizme karşı savaş” diyerek düzeltti. Bush’un bahsettiği terörizmle mücadele söylemi, bütün basın ve yayın organları tarafından hiç sorgulanmadan desteklendi. Bu kampanyanın ilk kurbanı Afganistan, sonrasında ise Irak halkı oldu. Daha sonrasında Libya, Suriye sırasıyla devam etti.
11 Eylül saldırılarıyla tüm Müslümanlar adeta terörist ilan edildi. Aniden El-Kaide diye bir terör örgütü ortaya çıkıverdi. Bazı çevreler “İslam = Terörizm” diye gerçekle hiç ilgisi olmayan bir argüman servis ederek insanların zihnine yerleştirdi. El-Kaide de kanlı eylemlerine devam etti. El-Kaide, insanların zihinlerine yerleşen İslam karşıtlığını güçlendirme fırsatı verdi.
Keşmir’in özgürlüğü için savaşanlar da bundan nasibini aldı. Halbuki bunlar, Hint zulmüne karşı direnen Keşmir halkının kendi çocuklarıydı. Keşmir halkı bunlara “Mücahit” diyordu.
11 Eylül'den sonra Keşmir’in özgürlüğü için savaşan, çalışan Mücahitler terörist ilan edildi. Keşmir’deki her direniş eylemi terörist saldırı olarak servis edildi. Her silahlı grup El-Kaide’ye bağlıymış gibi lanse ediliyordu. Bu yalan propaganda nedeniyle Batılıların gözünde “Mücahit” ve “terörist” kelimeleri eşdeğer kavramlar olarak kabul ediliyordu. Bu durum, Keşmir davası için büyük bir handikap oluşturdu.
Siyasi çözümü kabul etmeyen ve askerî yöntemlerle sorunu çözmek isteyen Hindistan, Keşmir’i almaya yöneldi. Baskılar ve katliamlar nedeniyle köyler boşaltılmış, evlerinde, sokaklarda ve otobüslerde insanlar katledilmiştir. Srinagar her gün işgali yaşamış, insanlar silahlarla taranarak öldürülmüştür. Bugün, Hindistan denetimindeki Keşmir’de isimsiz ve toplu mezarlar doludur. Hindistan’ın yaptığı katliamlar, birçok uluslararası örgütün hazırladığı raporlarda belirtilmiştir.
Keşmir halkının direniş mücadelesinde binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Hindistan tarafından direniş liderleri de katledilmiştir. 2009’da Cammu Keşmir Özgürlük Cephesi lideri Afzal Guru idam edilmiştir.
8 Temmuz 2016’da Hizbü’l-Mücahidin lideri Burhan Vani 22 yaşında Hindistan güvenlik güçleri tarafından katledilmiştir. Bu liderlerin ölümlerine halk kitlesel olarak tepki göstermiş, üzücü olan bu olaylar halkın direniş azmini güçlendirmiştir. Olaylar tüm Keşmir geneline yayılmıştır. Hindistan güvenlik güçlerinin uyguladığı bu yasadışı şiddet Keşmir halkının direnişini önleyememiştir. Bilakis halkın direnme gücünü artırmıştır. Keşmir halkının direnişinin daha güçlü ve organize olması için halk gayrı nizami harp (GNH) taktik ve tekniklerine göre teşkilatlanmalıdır. Teşkilatlanma da gizli hareket teknikleri uygulanmalıdır. Teşkilatlanma kırsal alanda köylerde başlamalıdır. Şehirlerde sokak, mahalle, semt şeklinde olmalıdır. Kırsal alanda mücadelenin silahlı gücünü oluşturacak gerillalar için gerilla üstleri oluşturulmalıdır. Gerilla üstleri Hindistan güvenlik güçlerinin kolaylıkla ulaşamayacağı sarp ve dağlık alanlarda oluşturulmalıdır.
Keşmir halkının direniş mücadelesi dışarıdan gizli ve örtülü şekilde desteklenmelidir. Dış destek olmadan direnişin başarıya uluşması çok zordur. Bağımsızlık mücadelesinde büyük acılar da yaşanacaktır. Ancak zaferi zafere inananlar kazanacaktır. Keşmir halkı zafere inanmıştır ve direnmektedir. Bugün Keşmir Vadisinde tek bir kelime “Azadi Özgürlük” yankılanmaktadır.
Güncel Yazıları
Keşmir’e Özgürlük
15 Temmuz 2025
Mağara Operasyonu
08 Temmuz 2025
Şimdilik Her İki Taraf da Kazandı
26 Haziran 2025
İsrail-İran Savaşı
17 Haziran 2025
İsrail'in Sinsi Planı
13 Haziran 2025
Onurlu Bir Barış Olabilir Mi?
11 Haziran 2025
Ukrayna-Rusya Barışı
27 Mayıs 2025
PKK’nın Fesih Kararı
14 Mayıs 2025
Keşmir Sorunu
13 Mayıs 2025
Suriye Türkmenleri
06 Mayıs 2025
Yeni Savaş Bölgesi Asya Pasifik mi Olacak?
17 Nisan 2025
Rum Kesiminde Yeni Bir Örgüt Kuruldu
07 Nisan 2025
Putin ve Trump Satranç Masasında
25 Mart 2025
Orta Doğu'da Sorunlar
20 Mart 2025
Nükleer Savaşa Doğru
13 Mart 2025