Muhammet Savaş KAFKASYALI
Tüm YazılarıTek dişiyle ne kadar da çok zarar verdi dünyaya, medeniyet denen canavar.
Güya insanlığın tecrübe ve bilgi birikimiydi medeniyet. Hep ilerleyerek, gelişerek gelmişti bugüne. Bu yüzden, medenilerin bütün yaptıkları, gelişmiş ve ilerlemiş davranışlar idi. En faydalı ve en gerekli olanlardı medeniyetin salık verdikleri.
Yegâne gayesi hükmetmek olan insanoğlu, varlık sebebi zaten kendine hizmet etmek olan varlıklara ve bütün varlıkların bir arada yaşayışından oluşan işleyişe çok kötü davrandı. Bu işleyişle uyum içinde ondan faydalanmak dururken, tabiata ve onun işleyişine hükmetmek istedi.
İnsanoğlu daha önce binlerce yıl tabiatın işleyişine uyum sağlayarak yaşamaya gayret etmişti. Çünkü en doğrusunun, bu işleyişi öğrenerek ve bilerek yaşaması olduğunu anlamış idi. Kendine hizmet etmek için yaratılan tabiata ne kadar uyum sağlarsa o kadar huzurlu ve mutlu olacağı tecrübelerle sabitti. Keza insandan gayrı hiçbir canlının tabiata zarar vermediği de kesin biliniyordu. Zaten bilim, kâinatın işleyişini, tabiatı ve diğer canlıları bilmek idi ve bilmek, onlarla birlikte huzur içinde, şerefli bir şekilde yaşamak için gerekliydi.
Ne zamanki insanoğlu her şeye hükmetmek ve hem kendini hem de hükümranlığını kalıcı kılmak istedi, bilimi hükümranlığın ve kontrolün vasıtası kılmaya çalıştı, işte o zaman tabiatın işleyişini bozmaya ve diğer canlılara zarar vermeye başladı. Keyfince yaşadığını ve her istediğini yaptığını zannetti, lâkin her an kendini ve insanlığını yok etti. Evvelce de yapmıştı aynı hatayı ve kovulmuştu bu hatadan ötürü cennetten. Artık dünyadaydı ve aynı hatayı yaparak şimdi dünyayı bozuyordu.
En kötüsü ise dünyayı, tabiatı ve insanlığı bozarken, ıslah ediyorum demesiydi.[1] Bozgunculuğuna medeniyet diyor ve medeniyeti, bozgunculuğu ‘ideal’ olarak ‘amaç’ olarak gösteriyordu. Maalesef anlaşılan o ki, hükmetme ihtirasının kör ettiğini ve şuursuz bıraktığını anlaması ise çok uzun zaman alacak. “Artık çok geç!” diyecek kadar uzun zaman.
Canlılara, canlı olduklarını, canlarının olduğunu görerek, yani can olduklarını bilerek ve o canı verenin insanoğlu olmadığını anlayarak davranmayıp sadece onlara hükmetmek isteyince, hükmetmenin yollarını arayarak geçirilen zamanın sonunda insanoğlu, insanımsı (android) oluverdi.
Su kaynaklarını tüketen develerin dahi bir kaynak olduğu, canlı olduğu, can olduğu, üstelik suyu tüketmeyip içtiği, içmenin tüketmek olmadığı, dahası tıpkı canı veren olmadıkları gibi su kaynağı dediklerini de kendilerinin üretmediği, can almanın ne büyük bir kabahat olduğu düşünülmeden öldürüldü develer.[2] Çünkü medeniyet, develerin ölüm fermanını çıkarmıştı.
Yakında, yağan yağmurun toprak tarafından tüketilmesine (!) engel olmak için yerler kaplanacak. Gökyüzüne yahut sıcak havaya kızacak medeniyet, buharlaşan suyu tüketiyor diye.
Kim bilir, yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot karakteriyle medenî insanın akıbetini anlatmak istemişti belki de Cervantes.
Ne var ki, gelinen noktada hükümranlığın, kontrolün vasıtası kılınmaya çalışılan bilimin bizzat kendisi, bırakınız tabiatı kontrol etmeyi, insanoğlunun varlığını sürdürebilmesinin dahi kendi elleriyle bozduğu bu düzene adaptasyonundan başkaca yolunun olmadığını ve yapılması gerekenin de adaptasyonun yollarını aramak olduğunu açıkça söylemekte ve ikaz etmektedir.
İyi anlaşılmalıdır ki, tükenen, develerin içtiği su değil, insanlıktır. Tüketen ise develeri öldüren medeniyettir. Zarar veren ve zararlı olan, su içen develer değil, küresel ısıtıcılar ve tabiatın işleyişini, ‘ekini ve nesli bozan’ medeniyetin temsilcileri ve savunucularıdır. Mücadele edilecekse develerle değil, medeniyet denen canavarı dünyanın başına bela edenlerle edilmelidir. Islah edilecekse de ‘ekin ve nesil’ değil, insanoğlu ıslah edilmelidir.
___________________________________________
[1] Doğalı, ahlâkî olanı bozan ve bunu meşrulaştırmak için kurgulayan zihniyeti Kur’an, Bakara sûresinin 11. ayetinde şöyle anlatır: “Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler”.
[2] Medine ile Tebûk arasında yaşamış Semud kavmine gönderilen Salih Peygamberin devesi, şehrin suyunu şehir halkıyla nöbetleşe içerken herkese yettiği halde, devenin varlığından rahatsız olanlar, onu öldürerek kendi sonlarını hazırlamış ve helak olmuştur. Bu olay Kur’an’da şu şekilde anlatılmıştır:
Güncel Yazıları
Karanlık ve Işık
08 Nisan 2020
Konjonktür ve Gündem
19 Mart 2020
Bahar
03 Mart 2020
Küresel Isıtma ve Zihniyet
24 Şubat 2020
Kurban Bayramı’ndan Şükran Gününe
10 Aralık 2019
Masraf ve Minnettarlık
02 Nisan 2019
Talihe Vergi Koymak
01 Ocak 2019
Şevket’li Özbekistan’ın Yeniden Uyanışı
04 Aralık 2018
Strateji ve Tarih İşbirliği
03 Temmuz 2018
SDE Yeniden Başlarken
15 Mayıs 2018