Levent AYDIN

Levent AYDIN

Tüm Yazıları

Tek Haneli Faiz Penceresinden Gündeme Dair

03 Şubat 2020
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bu hafta Türkiye ekonomisine yönelik yapılan açıklamalar ve son yayınlanan verilerin kısa bir analizini bir köşe yazısıyla sizinle paylaşmak istedim. Son günlerde yakın hedefin tek haneli faiz ve enflasyon ile yüzde 5’lik bir büyümeyi sağlamak olduğunu ekonomi yönetiminden sıkça duyar olduk. Hatta duymak bir tarafa hedeflerden biri olan faizin yine bugünlerde tek haneye düşürüldüğünü müşahede etmekteyiz.

Önce tek hanede yaşayan faiz penceresinden gündemin TUİK tarafından açıklanan 2019 yılı ekonomiye taze döviz getiren turizm gelirlerine bir göz atalım. Çevremizde bu kadar jeopolitik riskler yani deyim yerindeyse etrafımız ateş çemberi iken ülkemize yaklaşık 45 milyon kişi çeşitli ülkelerden gelerek kendi para birimleriyle yani döviz ile harcama yapmaktadır.  Açıklanan verilere göre 2019 yılı turizm geliri bir önceki yılı %17 kadar aşarak 34,5 milyar dolara ulaşmış. Turistlerden ödemeler bilançosuna kaydedilen 35 milyar gelir yine açıklanan dış ticaret verileri ve azalan dış açıkla birlikte yorumlandığında ortaya daha istikrarlı döviz kuru çıkabilir. Yine TUİK verilerine göre İhracat 2019 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2.1 artarak 171,5 milyar olurken, ithalat yüzde 9.1 azalarak 202,7 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Dış ticaret açığı 2019 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 43,5 azalarak 55,1 milyar dolardan, 31 milyara geriledi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2018 yılında 75 iken 2019 yılında yüzde 85 oldu.

İhracat artışının en önemli belirleyicisinin ticaret yaptığınız ülkenin geliri ile kurdaki (dolarda yaklaşık olarak yüzde 13, avroda yüzde 11’lik) artış olduğunu biliyoruz. Yerli para TL’nin değer kaybıyla dünya piyasalarında ucuzlayan Türk mallarının daha çok talep edilmesidir ki bu da yüzde 2,1 olarak yansıyabilmiştir. Buna karşılık yüzde 0,5 civarında gerçekleşmesi beklenen ekonomik büyüme ve kur artışı ithalatı yüzde %9,1 kadar azaltabilmiştir. İhracat artışı ve ithalatın azalması cari açığın önemli bir parçası olan ticaret açığının yüzde 44 azalmasına neden olmuştur. 

Kısaca turizm gelirleri ile ticaret açığını kapatan ve geçen yılın ilk yarısından bu yana yarı yarıya düşürülerek tek hanede yeni yaşamına başlayan faizlerin Türkiye ekonomisi için söyleyebileceğimiz tek söz; büyümelisin artık senin kolundan tutup geriye doğru çeken bir dış ticaret açığın yok.

Yine aynı pencereden bakıldığında diğer bir gelişme, Merkez Bankası başkanın enflasyon raporunu açıklamasıydı. Raporda şaşırtıcı veya beklediğimizin dışında herhangi bir açıklama yok gibi ama bu yıl ve gelecek yıl enflasyon hedeflemesini görünce şu anki MB başkanından öncekilerine bir şeyler söylemek gerekiyor sanki.  Faizler o kadar kavga gürültü (hükümet ile MB arasında yaşanan çekişmeler) sonrası tek haneye taşındı ki eğer bu tek hanede uzun süreli kalırsa gerçekten çekişmenin tarafı olan MB’ına dönüp şunları birkaç ay sonra sormak isterim. Ey önceki Merkez Bankası Başkanları madem bu faiz enflasyonda ve döviz kurunda rahatsız etmeyecek kadar artmayabiliyorduysa sizin bu kadar direnmeniz neydi ve nedendi?  Ve bundan sonra MB para politikası araçlarını kullanmada bağımsız davranabilecek mi? Örneğin ilerde ekonomide faizlerin fiyat ve finansal istikrarı için artırılması gerekiyor ve hükümet bunu istemiyorsa hükümete rağmen faizleri artırabilecek misiniz? Bu soruların yanıtı gelecekteki fiyat istikrarımız için önemli olabilir.

Başkanın enflasyon raporunda kamuya açıklanan bu yıl ve gelecek yılın enflasyon hedefleri eğer tek haneli faizlerle birlikte ve bir de istikrarlı kurla gerçekleşirse bölgede jeopolitik risklere karşı direnç kazanmış güçlü bir ekonomiye kavuşmuş olabiliriz. Tabi buna önce kendimiz inanıp sonra da tüm millete artık biz de riskleri de yöneterek ekonomiyi yönetmeyi öğrendik diyebiliriz. Öyle doların değerinde her bir kuruşluk artışla kriz geldi kriz var deyip hop oturup hop kalkarak karalar bağlamadan geleceğe bakarız.

Penceren gördüğümüz gelişmeler kervanına bu hafta Enerji Bakanı Fatih Dönmez de kamudaki enerji verimliliğinin önemini rakamlarla vurgulayarak katıldı ve dedi ki: “2020 itibarıyla kamunun toplam enerji maliyetinin 8 milyar liranın üzerine çıktığının tahmin edildiğini yaptığımız çalışmalar sonucu burada yüzde 40'lık bir enerji tasarrufunun mümkün olduğunu tespit ettik. Yani 3,2 milyar liralık bir enerji tasarrufundan bahsediyoruz.”

Bu kıymetli söz ve tespitlerin üzerine umarım Enerji Bakanımız bu hedef ve isteğinden DÖNMEZ. Çünkü bu memleket enerji verimliği konusunda öyle EN-VER (Enerji Verimliliği) hedef ve paketleri duydu ki, paket açılınca içinde kayda değer bir şeyler çıkmadığı gibi kayda değersiz şeyler çıktı. Aman ne olur bu iş o kadar hayati ki artık hayat bulsun

Enerji penceresini açmışken hemen kapatmadan iki önemli gelişmeden bahsederek yazıyı uzatmadan tamamlamam gerekir.  Dünya genelinde en yaygın kullanılan Brent türü ham petrolün varil fiyatı, 20 Ocak'ta Çin'in Vuhan bölgesinden ortaya çıkan korona virüsü petrol talebini düşürmesi nedeniyle yaklaşık yüzde 12 düşerek varili 57 doları gördü. Virüsün düşürdüğü ham petrol fiyatları petrol ve gaz ihraç eden OPEC ülkeleri için gelir kaybına neden olurken bizim gibi ithal eden ülkeler için bir kazanca dönüşüyor. Bunu da zaten akaryakıta peş peşe gelen iki indirimle petrol istasyonlarındaki pompalara bakarak gördük ve yaşadık. Hatta bu arada hükümette ÖTV artışıyla arada kendi payını almayı ihmal etmedi. Ancak yaşamlarının nerdeyse tamamını siyah altına bağlayan OPEC ülkelerinin hallerine ne demeli.

OPEC üyeleri hemen toplanmak ve arz musluğunu kısmak istiyor yoksa belli ki virüs petrol ve gaz gelirlerini azaltıyor ve azaltacak. Öyle ya varilini 5-10 dolara üretilen siyah altını aman ha aman 60 doların altında satmasınlar. Yoksa nasıl keyif sürüp yaşarlar.

Son bir gelişme olarak sadece bizim için değil aynı zamanda küresel hayati bir sorun olan havayı zehirleyen ve iklimi değiştiren taş kömür ya da linyit üretimi. Bizde Zonguldak dışında taşkömürü pek yok ve az üretiliyor, dolayısıyla enerji yoğun imalat sektörün ihtiyacı olan taş kömürü ve koku ithalatla karşılanıyor. Son aylar da ithal edilen taş kömürü 4 milyon tonu aştı. İçerde üretilen linyit ise Kasım ayında 7,1 milyon tonu aştı.

Malumunuz elektrik üretimi için bacalarına filtresini takamadığımız ve temiz yakıt teknolojisi ile yakamadığımız linyit, hem biz hem de bizim gibi bazı ülkeler için önemli bir çelişkiye ve zor karar vermeye neden oluyor: Linyit üretimi artsın mı artmasın mı? Artsın diyenler iklimi değiştiriyor. Artmasın diyenler ya gaza yükleniyor ya da havadan sudan yenilenebilir temiz enerjisini buluyor. Türkiye her ikisini hem artsın hem artmasın diyenlerden yana olacak ki hem temiz enerjisini artırıyor hem de hala Paris İklim sözleşmesini meclise taşımıyor. Paris’in akıbeti Kyoto Protokolü’ne benzer gibi olacak sanki.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA