Alper TAN
Tüm Yazılarıİkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan küresel sömürü ve yönetim sisteminin dengesi, Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla bozulmuştu. Birçok faktör olmakla beraber SSCB’nin dağılmasının en önemli sebebi 1979’da Afganistan’ı haksız yere işgal ederek yüzbinlerce masum Müslümanı katletmesinin ardından, yıllar sonra başı-gözü yarılarak oradan kaçmak zorunda kalmasıydı.
27 Nisan 1978’de Afgan ordusundaki Komünistler, askeri darbe yaparak Afganistan yönetimini ele geçirmiş adına da “Afganistan Demokrat Cumhuriyeti” demişlerdi. Yönetimi ele geçiren darbeci hükümetin (ADC) daveti üzerine SSCB 1979’da bu ülkeye asker göndermişti. Afganistan'da işgalin devam ettiği yıllarda muhtelif dönemlerde Kızıl Ordu'nun 620 bin askerinin görev aldığı söyleniyor. Afganistan Savaşı'nda Kızıl Ordu adına ağırlıklı olarak Orta Asya kökenli Müslüman askerlerin görevlendirildiği de önemli bir konu.
1985'te SSCB Komünist Partisi'nin başına geçen Mihail Gorbaçov'un "Yeniden Yapılanma" ve "şeffaflık" politikası yeni bir dönem başlattı. Gorbaçov, 1987 yılının son ayında ABD'ye yaptığı ziyarette, “Yakında Afganistan'daki askerlerini geri çekmeyi planladıklarını” duyurdu.
Sovyetler Birliği, 9 yıldan fazla süren Afganistan macerasının ardından 15 Şubat 1989'da ülke topraklarını terk etti. Kızıl Ordu, toplam 9 yıl, 1 ay, 19 gün süren Afganistan'daki savaşta, 5'i general 15 binden fazla subay ve askerini, en az 147 tankını, 118 uçak ve 333 helikopterini kaybetmişti.
1996’da Taliban Afganistan yönetimini ele geçirdikten sonra kendi otoritesini kurmuştu. Moskova’nın Afganistan’daki eski kukla devlet başkanı Muhammed Necibullah, 27 Eylül 1996'da Kabil'e giren Taliban militanları tarafından, sığınmış olduğu Birleşmiş Milletler (BM) binasından zorla çıkarılmış, işkence edildikten sonra kardeşi Şahpur Ahmedzai ile birlikte kent meydanında asılarak idam edilmişti. Moskova, o güne kadar Afganistan’da kullandığı kuklalarına sahip çıkmadı veya çıkamadı.
SSCB’nin dağılmasıyla beraber ABD, dünyada rakipsiz kaldığını düşünerek bir CIA kurgusu olan 11 Eylül saldırılarını bahane gösterip, Sovyetlerin sonunu getiren Afganistan’a bu defa kendisi girdi. O da yetmedi; Irak’ı da işgal edip, tüm Ortadoğu ülkelerine tehditler savurarak savaş cephesini genişletti.
Tıpkı Moskova’nın 1979’da Afganistan’ı işgalinde olduğu gibi Washington’un masa başı hesapları da hiç tutmadı. Çeşitli hesaplar ve rakamlar dolaşmakla birlikte, ABD ve yanındaki diğer Haçlı Ordularının Afganistan ve Irak’ta ne kadar asker ve güç kaybettiklerini henüz tam olarak bilemiyoruz.
11 Eylül saldırıları sonrasında Irak ve Afganistan’da düzenlediği operasyonların diğer işgalci devletler hariç, ABD’ye maliyeti 7 trilyon Doları geçti ve bu rakam her gün daha da artıyor.
Beyaz Saray'da ABD'nin 2019 yılı bütçesine ilişkin açıklamalarda bulunan ABD Başkanı Donald Trump, 12 Şubat 2018’de yaptığı açıklamada ABD'nin bugüne kadar Ortadoğu ile ilgili süreçler için 7 trilyon Dolar harcadığını belirterek, "Bu büyük bir hata, ama durum bu" itirafında bulundu.
Trump, "Birkaç ay öncesindeki son hesaplara göre Ortadoğu'da 7 trilyon dolar harcadık. 7 trilyon dolar. Büyük bir hata, ama durum bu. Ve bugün Ortadoğu, oraya pek de akıllıca olmayan bir şekilde 17 yıl önce girdiklerinden daha kötü durumda. Çok üzücü bir durum" demişti. Başkan olmadan önceki seçim kampanyası döneminde ABD'nin Irak'ı işgal etmesini "büyük bir hata" olarak nitelendiren Trump, ülkesinin Ortadoğu'ya askeri olarak fazla müdahil olmasından şikayet ediyordu.
Afganistan, Sovyetler’in sonu olmuştu. Muhtemeldir ki Afganistan ve Irak işgalleri, ABD’nin de sonunu getirecek. Moskova, bu yenilgiyi ve Sovyet İmparatorluğu’nun parçalanmasını “Glastnost (Açıklık)” ve “Perestroyka (Yeniden Yapılandırma)” politikasıyla “sevecen” bir kılıfla dünyaya sunmuştu. Ve bunu SSCB’nin “rakibi” olan ABD’de açıklamıştı.
Anlaşılan o ki ABD de Afganistan ve Irak’ta milyonlarca Müslümanın kanını dökmesine rağmen kazanamadığı savaşın pahalı hezimetini örtmek ve ABD’nin bölgeden çekilmesini, dünyanın diğer yerlerinde de askeri güç azaltma sürecini yakında başlatacaktır. SSCB’nin dağılması Mihail Gorbaçov’a düştüğü gibi ABD’nin askeri olarak kabuğuna çekilmesi de Donald Trump’a düşebilir.
Vietnam hezimetini, Rambo filmleriyle başarı ve kahramanlık hikayesine dönüştürerek Amerikan askerlerinin onurunu bu şekilde kurtarmaya çalıştıkları gibi ABD’nin kabuğuna çekilmesi sürecini zafer gibi sunmak için Beyaz Saray’da ve Hollywood’da elbette yeni senaryo çalışmaları vardır.
ABD Başkanı Trump, Rusya Lideri Putin ile 16 Temmuz 2018’de Helsinki’de başbaşa çok özel bir görüşme yaptı. Trump bu görüşmenin 'büyük bir başarı' olduğunu ifade etti.
Trump, attığı tweet'te "Teröre son vermek, İsrail için güvenlik ve nükleer dahil görüştüğümüz birçok konunun hayata geçmesi için ikinci toplantımızı sabırsızlıkla bekliyorum" dedi. Sadece iki liderin tercümanlarının alındığı Helsinki zirvesinde ne konuşulduğu tam olarak bilinmiyor. Belli ki bölgemizle ilgili gizli bir pazarlık var. Trump, Putin'i ABD'ye davet etti. Beyaz Saray, ziyaretin sonbaharda gerçekleşmesinin planlandığını söyledi.
Vlademir Putin 2015’in Eylül ayında dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile baş başa görüşmüş, o görüşmede ABD’nin icazetini alan Rusya, görüşmeden birkaç gün sonra Suriye’ye asker göndermişti. O güne kadar Suriye konusunda BM ortamında devam eden ABD-Rusya arasındaki “kayıkçı kavgası” artık yeni bir boyuta taşınmıştı.
Şimdilerde Suriye konusunda Rusya durumu idare ediyor. Ama her şey bir anda değişebilir. ABD ise sürekli mevzi kaybediyor. Ama bunu belli etmemek için çeşitli gösteriler ve manevralar yapıyor.
Sovyetlerin Babra Karmal’ı, Muhammed Necibullah’ı satması gibi ABD de PKK-YPG’yi satmak üzere..
Anlaşılan o ki ABD, önce PKK-YPG’yi rejimin ordusuna katarak Esad’a asker yapıp Esad’ı da Rusya’nın himayesine vererek Suriye’den yavaş yavaş çekilmeyi planlıyor. ABD’nin ve Avrupa’nın menfaatlerini, Türkiye ve İran ile ilişkileri iyi görünen Rusya himayesinde devam ettirmeyi düşünüyor.
Bu durumu perdelemek, dikkatleri başka şeylere çekmek için de Ak Deniz’e yeni donanma gönderiyor.
Bakalım Donald Trump, Sovyetler’in Mihail Gorbaçov’u olacak mı?
Alper TAN
21.07.2018
Güncel Yazıları
Vefatının 32. Yılında Vizyoner Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı Hatırlamak
17 Nisan 2025
Batı’ya Güvenip Kendilerine Her Yolu Mübah Görenlere Hesap Zamanı
29 Mart 2025
Analiz- في ضوء التاريخ، كيف ستكون نهاية نتنياهو وإسرائيل؟..
25 Mart 2025
Tarihin Işığında, Netanyahu ve İsrail’in Sonu Nasıl Olacak?
22 Mart 2025
Ortadoğu’ya 6 Köşeli Davut Mührü Değil 8 Köşeli Selçuklu Mührü Vuruluyor
13 Mart 2025
Türkiye Yeni Küresel Lider, 100 Yıllık Mesele 100 Günde Nasıl Bitti?
11 Mart 2025
Abdullah Öcalan’ın Düşmanları Kahreden, Dostları Coşturan Tarihi Çağrısı
28 Şubat 2025
28. Yılında, 28 Şubat'ın 28 Günahı
28 Şubat 2025
Trump Başkan Olunca Cehennem Vaad Ediyor!
13 Şubat 2025
Trump’s Arrival has Disrupted European Politics
27 Ocak 2025
Trump’ın Gelişi Avrupa Siyasetini Darmadağın Etti
23 Ocak 2025
Hamas’ Blessed Victory Could Lead To Political And Social Turmoil In Israel
17 Ocak 2025
Hamas’ın Kutlu Zaferi, İsrail’de İç Savaşa Dönüşebilir
15 Ocak 2025
Birileri Dünya Düzenine Meydan Okuyor, Dalga Geçiyor, Hesap Görüyor Ama Dünya Sessiz ..
13 Ocak 2025
Someone is Challenging the World Order, Making Fun of It, Holding It to Account, But ..
13 Ocak 2025