Alper TAN

Tüm Yazıları

Suriye'deki ABD Askerlerini Kim Öldürüyor?

21 Ocak 2019
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

1990’lı yılarda PKK terörünün azması sebebiyle “olağanüstü hal” (OHAL) ilan edilmişti. Terörün en fazla etkilediği Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde görev yapan asker, polis ve diğer devlet personeline, maaşlarına ek olarak OHAL Tazminatı adı altında hatırı sayılır ilave ödemeler yapılmaya başlanmıştı.

OHAL kararını tabi olarak TBMM veriyordu ve süresi sınırlıydı. Her altı ayda bir TBMM, OHAL’e ihtiyaç olup olmadığını tartışıyor, neticede bir altı ay daha uzatıyordu. Çünkü OHAL’in süresinin dolmasına günler kala büyük çaplı PKK saldırıları oluyor, konu aylık yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ele alınıp askerin talebiyle hükümete tavsiye/dikte ediliyor ve süre bir daha uzatılıyordu. Yani asker böyle istiyordu. Genelde zayıf bünyeli olan siyasi iktidarlar da “ikna” oluyor/ediliyorlardı.

Bu altı aylığına başlayan OHAL’ler yıllarca devam etti. OHAL uygulandıkça askerin siyaset üzerinde etkisi yoğunlaştı. 2000’li yıllardan itibaren bu durum daha çok tartışılır hale geldi. Asker içinde bazı kripto grupların terör örgütü PKK içindeki etkisi ve irtibatları tespit/iddia edildi. Yıllar sonra genel bir toplumsal kanaat oluştu ki, ülkenin güvenliğini sağlamakla görevli bazı kişiler ülkenin güvenliğini tehdit eden terör örgütüyle ilişki halindeler ve birlikte iş ve kirli siyaset yapıyorlar.

ABD’nin 2001 yılında Afganistan’ı işgaline bir bakalım.. Afganistan’ın kuş uçar kervan geçmez dağlarında yaşayan, bir kısmı belki okuma-yazma dahi bilmeyen, neredeyse hiç bilgisayara dokunmamış El Kaide militanları, Dünyanın süper güvenlikli en güçlü devletinin yolcu uçaklarını “kaçırdılar”  ve 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’nin kulelerine çarparak yok ettiler! Çok garip değil mi bu?

Peki neydi bu olanların anlamı?

Bu olay (11 Eylül saldırıları) üzerine ABD, bu “küresel terör”e karşı savaş ilan etti. Birkaç gün sonra Afganistan’a savaş kararı yürürlüğe konuldu. Afganistan’a “özgürlük ve demokrasi” getireceklerdi..! ABD, işgali “meşrulaştırmak” için BM Güvenlik konseyinden 14 Kasım 2001 tarihinde 1378 sayılı kararı çıkarttı. Başkan George W. Bush ABD liderliğinde NATO kuvvetlerinin işgalinin amacını açıklarken “haçlı savaşını başlatıyoruz” deyivermişti.. Acaba bu söz bir dil sürçmesi veya fanatik bir siyasetçinin şahsi görüşü müydü?

Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının hemen ardından İskoçya’nın Turnberry kentinde 7-8 Haziran 1990 tarihleri arasındaki NATO Zirvesi’nde ev sahibi İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher "Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslâm'dır" sözleriyle yeni düşmanı tanımlamıştı.

Afganistan işgali sırasında ABD’nin yanındaki en güçlü destekçisi o Thatcher’in İngiltere’sinin hükümetiydi. Öyle ki Başbakan Tony Blair’e İngiliz medyası “ABD’nin finosu” lakabını uygun görmüştü.

Şaibeli 11 Eylül saldırılarının aslında El Kaide saldırısı olmadığı, CIA’nın El Kaide içindeki uzantılarını kullanarak düzenlediği bir “Derin Devlet” komplosu olduğuna dair dünyada çok güçlü bir kanaat hakim. ABD bu güne kadar bunun gerçekten El Kaide işi olduğuna dair dünyayı ikna edemedi. Afganistan’a getirdiği “özgürlük ve demokrasi” ise 2019 yılı itibari ile yani işgalin üzerinden geçen 18 yıla rağmen gözler önünde..!

Irak işgalini de uzun uzadıya düşünebilirsiniz.

Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok.

Konu Suriye..

ABD, Suriye’deki iç karışıklıkları vesile ederek bu ülkeye de girdi. “IŞİD terörünü” ortadan kaldırmak için PKK/YPG terör örgütüyle ittifak kurdu. Önceki yıllarda zaten var olan ama aleni görünmeyen işbirliğini bu defa Kongre kararlarıyla ve hiç gizleme gereği duymadan devam ettirdiler.

Obama döneminde başlayan bu durum Trump döneminde iyice pekişti. Ancak Trump, Afganistan, Irak ve Suriye siyasetlerinin ABD açısından sürdürülemez olduğunu anladı. Bunun siyasi, askeri ve mali külfetlerini daha fazla götürmenin çok zor olduğunu görüyor.

CIA’nın bölgeye dair başkana sunulan gizli raporları da durumun vehametini ortaya koyuyor.

İşte bütün bu tabloyu çok daha geniş ve derin sebepleriyle anlayan Trump, 2019’a günler kala “Suriye’deki ABD askerlerini çekiyorum” dedi. Bu durum ABD temel kurumları arasında ciddi tartışmalara yol açtı. Savunma Bakanı istifa etti. Suriye’de görevli bazı ABD temsilcileri başkanın kararına ayak diremeye başladılar. Pentagon Suriye’den çekilmeye açıkça razı gelmiyordu.

Peki ABD’nin Suriye’de kalmaya devam etmesini başka kimler arzu ediyor? ABD Suriye’den ayrılırsa bölgede kimler zora girer?

Bunun cevabı çok kolay ve net: PKK/YPG, İsrail ve Pentagon..

Yıllardır Suriye’de görev yapan binlerce ABD askeri olduğu ve bunların çoğu üniformalı olarak dolaştığı halde neden bugüne kadar bunlara saldırılar olmuyor, ABD askerleri ölmüyordu da Trump, “Suriye’den çekiliyoruz” deyince ardı ardına ABD askerleri ölmeye başladı? Bu çok manidar değil mi?

Oradayken saldırmayıp da Suriye’den çekilmeye başladığında ABD askerlerine saldırmak “ABD Suriye’den çekilmesin burada kalsın” demektir. Bunu yapanlar alenen ortadadır. Trump’ı asker çekmekten vazgeçirmek için kirli bir operasyon yürütülmektedir.

Tıpkı 90’lı yıllarda Türkiye’de OHAL yönetiminin yıllarca devam ettirilmesi gibi. Tıpkı 11 Eylül mizanseni/komplosu gibi..

Bu durum gösteriyor ki ABD çekilince PKK/YPG ve İsrail ile birlikte Pentagon çok daha zor duruma düşecekler..

Ama görünen o ki korkunun da komplonun da faydası olmayacak..

21.01.2019

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA