Alper TAN

Tüm Yazıları

Küresel Merkez Artık Türkiye: “Yeni Dünya” İstanbul’da Kuruluyor

12 Mayıs 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Dünya, son birkaç günde adeta bir satranç tahtasına dönüştü ve bu tahtanın tam ortasında, tüm hamleleri ustalıkla yönlendiren bir aktör var: Türkiye! Gazze’den Ukrayna’ya, Keşmir’den Suriye’ye kadar uzanan krizlerde Türkiye’nin adı, sadece bir arabulucu olarak değil, bir lider, bir umut ışığı, bir barış mimarı olarak yankılanıyor. Hamas-ABD görüşmelerinde, Pakistan-Hindistan ateşkesinde, Suriye ve Lübnan’ın İsrail karşısındaki pozisyonunda, Rusya-Ukrayna barış sürecinde ve hatta PKK’nın kendini feshetmesi gibi tarihi bir dönüm noktasında Türkiye’ye teşekkür eden devletler, liderler ve halklar…

Peki, bu nasıl oldu? Türkiye, bu muazzam gücü, bu eşsiz inisiyatifi nasıl ve nereden yakaladı? Akıl sahipleri, bu sorunun cevabını iyi düşünmeli, zira karşımızda sadece bir ülkenin değil, bir milletin yeniden doğuş destanı var!

Diplomasinin Zirvesi: Türkiye’nin Güvenilir Arabuluculuğu

Türkiye’nin son günlerdeki küresel liderliği, tesadüf değil, yıllardır inşa edilen bir vizyonun meyvesidir. Hamas ile ABD arasındaki anlaşmada her iki tarafın Türkiye’ye teşekkür etmesi, tesadüfi bir jest değil, Ankara’nın adil, tarafsız ve kararlı duruşunun bir yansımasıdır. Gazze’de akan kanın durması için gece gündüz çalışan, Filistin’in haklı davasını her platformda savunan Türkiye, sadece bir arabulucu değil, aynı zamanda bir vicdan köprüsü oldu. Hamas’ın “Türkiye’nin desteği olmadan bu anlaşma mümkün olmazdı” demesi, ABD’nin bile bu gerçeği kabul etmesi, Türkiye’nin küresel siyasetteki ağırlığını gözler önüne seriyor.

Pakistan-Hindistan geriliminde de benzer bir tablo var. Keşmir’de patlayan kriz, nükleer silahlara sahip iki komşuyu savaşın eşiğine getirirken, dünya nefesini tuttu. Ancak Pakistan, ateşkes anlaşmasının ardından Türkiye’ye teşekkür etti. Neden? Çünkü Türkiye, sadece tarafları masaya oturtmakla yetinmedi; aynı zamanda bölgede kalıcı barış için stratejik bir vizyon sundu. Türkiye’nin bu çatışmada “tarafsız ama etkili” bir aktör olarak öne çıkması, onun bölgesel değil, küresel bir güç olduğunu kanıtladı.

Ortadoğu’da Barışın Mimarı: Suriye, Lübnan ve İsrail Denklemi

Suriye ve Lübnan, yıllardır İsrail’in bombardımanları altında inim inim inlerken, Türkiye’nin cesur çıkışı bir dönüm noktası oldu. Ankara, İsrail’e “Bu zulme son ver” diyerek sadece diplomatik bir çağrı yapmadı; aynı zamanda sahada ve masada tavizsiz ve etkili bir baskı kurdu. Suriye ve Lübnan’ın Türkiye’ye teşekkür etmesi, bu başarının somut bir göstergesi. Türkiye, Esad yönetimiyle ilişkileri normalleştirme yolunda attığı adımlarla, İran ve Rusya gibi aktörlerle dengeli bir diplomasi yürüterek Ortadoğu’da yeni bir sayfa açtı. Bu, sadece bir askeri ya da siyasi başarı değil; aynı zamanda Türkiye’nin “adil bir barışın kaybedeni olmaz” ilkesinin zaferidir.

Türkiye’nin bu süreçteki sırrı neydi? Birincisi, tarihsel bağlar. Türkiye, Suriye ve Lübnan’la bin yılı aşkın komşuluk ve kardeşlik ilişkilerine sahip. İkincisi, kararlılık. Ankara, İsrail’in saldırganlığına karşı sessiz kalan Batı’ya inat, hakkı ve hakikati haykırdı. Üçüncüsü, stratejik akıl. Türkiye, hem sahada hem masada var olarak, kimseyi dışlamadan ama kimseye de boyun eğmeden bu denklemi çözdü. İşte bu, lider bir ülkenin yapacağı iştir!

Rusya-Ukrayna Barışında İstanbul’un Merkezi Rolü

Rusya-Ukrayna savaşı, küresel ekonomiden güvenliğe kadar her şeyi sarsarken, barışın adresi olarak İstanbul’un gösterilmesi, Türkiye’nin diplomasideki altın çağını müjdeliyor. Rusya, Ukrayna ve hatta ABD’nin “Türkiye’ye güveniyoruz” demesi, Karadeniz Tahıl Girişimi’nden bu yana Ankara’nın kazandığı güvenin bir devamı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz hazırız” mesajı, sadece bir diplomatik nezaket değil, aynı zamanda Türkiye’nin bu tarihi sorumluluğu göğüslemeye hazır olduğunun ilanıdır.

Türkiye, bu süreçte ne yaptı? Birincisi, tarafsız ama etkili bir arabulucu oldu. İkincisi, hem Rusya hem Ukrayna ile diyalog kanallarını açık tuttu. Üçüncüsü, küresel çapta bir liderlik sergileyerek, savaşın yıkıcı etkilerini azaltmak için somut adımlar attı. İstanbul, sadece bir görüşme mekânı değil; barışın, umudun ve yeni bir dünya düzeninin başkenti olmaya aday!

PKK’nın Sonu: Türkiye’nin İç Barış Zaferi

Ve belki de en çarpıcı gelişme: PKK’nın 50 yıllık terör faaliyetlerine son verip kendini feshetmesi. DEM Parti ve Kürt kanaat önderlerinin devlete teşekkür etmesi, sadece bir siyasi olay değil; aynı zamanda Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaştığının ilanıdır. Bu, sadece silahların susması değil; Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşa edilmesi, ortak bir geleceğe olan inancın zaferidir.

Peki, bu nasıl oldu? Türkiye, bir yandan PKK’ya karşı kararlı bir mücadele yürütürken, diğer yandan Kürt halkının haklı taleplerine kulak verdi. Çözüm süreci, 2013-2015 arasında yarım kalsa da, o ruh yeniden canlandı. Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a TBMM’de konuşma çağrısı, AK Parti’nin “Türkiye Yüzyılı” vizyonu ve DEM Parti’nin sürece katkısı, bu tarihi dönüşümü mümkün kıldı. Türkiye, bu süreçte ne ödün verdi ne de kibir yaptı; sadece adaletle ve kararlılıkla hareket etti. İşte bu, bir milletin birliğine olan sarsılmaz inancın gücüdür.

Türkiye’nin Gücünün Kaynağı: Vizyon, Kararlılık, Millet ve Köklü Devlet

Şimdi gelelim asıl soruya: Türkiye, bu liderlik gücünü nereden alıyor? Cevap, dört kelimede saklı: Vizyon, kararlılık, millet ve köklü devlet.

* Vizyon: Türkiye, son 20 yılda bağımsız, çok boyutlu ve yapıcı bir dış politika geliştirdi. Afrika’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar her coğrafyada etkili olan Türkiye, sadece kendi çıkarlarını değil, küresel barışı da önceleyen bir aktör oldu.

* Kararlılık: Türkiye, ne ABD’nin ne de başka bir gücün gölgesine sığındı. Kendi yolunu çizdi, kendi gücüne güvendi. SİHA’larla, savunma sanayisiyle, enerji hamleleriyle ve diplomatik ataklarla bu kararlılığı dünyaya gösterdi.

* Millet: Türkiye’nin asıl gücü, 85 milyonluk birleşik iradesidir. Bu millet, 15 Temmuz’da tankların önüne yatarak, ekonomik saldırılara göğüs gererek, terörle mücadelede dimdik durarak liderine ve devletine sahip çıktı. İşte bu ruh, Türkiye’yi küresel bir lider yaptı!

* ⁠Köklü devlet: Türk devleti 1600 yıllık köklü bir maziye sahiptir. Çağ açıp, çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet Han’dan sonra devlet daha güçlü ve daha kurumsal bir yapıya kavuştu. Yerüstünde kudretli bir devlet olarak var olduğu kadar yer altında da inşa ettiği, içini manevi ruhla doldurduğu, dünyanın dört bir tarafında vücut bulan bir “görünmez devlet” de var etmiş oldu. Dünyanın hangi köşesine, hangi halklarına giderseniz gidiniz Osmanlı Devleti’nin, kimliğinin manevi hazını, taraftarını ve onun yolunda can verecek sevdalısını mutlaka bulursunuz.

“Yeni Dünya” İstanbul’da Kuruluyor

Türkiye’nin son günlerdeki yükselişi, bir tesadüf değil; bir milletin yeniden doğuşunun, bir liderin vizyonunun ve bir devletin kararlılığının eseridir. Gazze’de barışın, Keşmir’de ateşkesin, Suriye ve Lübnan’da huzurun, Ukrayna’da umudun ve Türkiye’de kardeşliğin mimarı olan bu ülke, yeni dünya düzeninin öncüsü olmaya hazır. Yabancı basın bile bu gerçeği kabul ediyor: “Erdoğan, dünya siyasetinde gücünü zirveye taşıdı.”

Bakmayın siz, içeride gürültüsü cirminden fazla çıkan bir avuç devlet, millet ve İslam düşmanının moral bozan ve bozgunculuk yapan marjinal unsurlara.. Bunlar, Batının işbirlikçileri ve bu topraklara, bu millete, bu devlete, halkların inancına ebediyyen düşman olan kesimlerdir. CHP etrafında toparlanan bu kesimler de yakında yeni dünya düzenine, devletimizin ve halkımızın gücüne boyun eğeceklerdir. Çünkü Batıdan aldıkları destek ve güç tamamen tükenmek üzeredir.

Lütfen bundan sonrasını da takip edin. Bu, sadece bir ülkenin zaferi değil; adaletin, barışın ve insanlığın zaferidir. Türkiye, sadece bölgesinde değil, küresel çapta bir umut ışığıdır. Bu ışık, İstanbul’dan tüm dünyaya yayılıyor. Ve bu ışık, asla sönmeyecek! Çünkü bu millet, tarih yazmaya devam edecek!

 

Alper Tan

12 Mayıs 2025

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA