Alper TAN
Tüm YazılarıSuriye’de iç savaş dokuz yılı dolduruyor. İnsanların çoğu kendi topraklarından ayrılmak zorunda kaldı. Ya ülke içinde kısmen daha güvenli olduğu varsayılan yerlere ya da başka ülkelere göç ettiler. Şehirler, köyler hatta tarlalar, bahçeler harab edildi. Yüzlerce yıllık tarihi eserler yakıldı, yıkıldı ya da yağmalandı.
Varoluş temelleri zaten şaibeli ve suni olan Suriye fiilen bitti. Böyle bir devletten bahsetmek artık anlamlı değil. Politikacılar, konuştuklarında “Suriye’nin toprak bütünlüğü”ne saygıdan bahsediyorlar ve bu “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nün korunması gerektiğini söylüyorlar. Neyin bütünlüğünden söz ediliyor? Her geçen gün geçerliliği ve inandırıcılığını kaybetmekte ve hatta yıkılmakta olan Modern Uluslararası Sistem’in tanıdığı yani meşru saydığı Suriye’nin bütünlüğü mü kastediliyor?
Evet. Kurulduğundan beri Suriye’de “zoraki” de olsa bir bütünlükten belki söz edilebilirdi. Ancak 10. seneye girmekte olan iç çatışmalar ve vekalet savaşları sonucu artık böyle bir bütünlükten yani “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nden bahsetmek sadece bir hayal veya umutsuz bir temenni olabilir. Bütünlüğü sağlayan, toprağın yani coğrafyanın kendisi değildir. Üzerinde yaşayan halk ya da yönetimdir. Üzerinde yaşayan halkın büyük çoğunluğu, yönetime karşı isyan etmişse ve yönetim halkı ikna edemiyor, güven veremiyorsa o ülkenin bütünlüğü kalmamıştır.
Kendi halkıyla savaşan BAAS yönetimi, Rusya ve İran’ın doğrudan, İsrail ve ABD’nin ise dolaylı destekleri sayesinde hala ayakta görünmektedir.
Zahiren İran’la hasım görünen ABD ve İsrail, Suriye konusunda Tahran ile dolaylı paralel bir politika uygulamaktalar. ABD öncülüğünde “IŞİD’le Mücadele Koalisyonu” adıyla oluşturulan yapı, zalim BAAS rejiminin suni solunumla hayatta kalmasına sebep olmuştur. Bu koalisyon, IŞİD’le mücadele örtüsü altında Suriye halkının iktidara gelmesine mani olmaktadır. Ancak Suriye’de halkın iktidarı ele alması geciktirilse de engellenemez. Olsa olsa özgürlüğün ve bağımsızlığın bedeli biraz daha artar, buna engel olmaya çalışanların da maddi manevi maliyetleri yükselir.
11 Eylül olaylarını gerekçe gösteren ABD, saldırıdan sorumlu gösterdiği El Kaide ve Afganistan’ı yöneten Taliban’ı cezalandırmak için bu ülkeyi yine bir Haçlı Koalisyonu ile işgal etmişti. 19 sene sonra başarısızlığını kabul etti ve terör örgütü dediği Taliban’la masaya oturup anlaştı. ABD, Afganistan’dan çekilecek.
ABD, 2003’te, yalandan gerekçelerle Irak’ı da işgal etmişti. Ülkeyi neredeyse yerle bir etti ama zafer kazanamadı. Kendi maliyetlerini arttırmakla kalmayıp yüzyıllarca unutulmayacak büyük bir kin ve nefret topladı. Şu anda hemen olmasa bile bu kötülüğün varisleri, yapılanların bedelini ödemekten kurtulamayacaklar. Afganistan ve Irak’ın ruhu kabus gibi ABD’nin ve destekçilerinin peşinde olacaktır.
Bu son derece olumsuz, kötü örnekler ortada iken ABD gibi köksüz olmayan, Rusya gibi tecrübeli bir devletin, bazı evhamlar veya hevesler uğruna Suriye’de halkıyla savaşan zalim bir yönetime payanda olması akıl alır gibi değil. Modern uluslararası Sistemin öğretisindeki gibi ülkeler arası ilişkiler, dostluğa-düşmanlığa değil de sadece menfaate göre şekilleniyorsa böyle bir ilişkide Rusya’nın nasıl bir menfaati olabilir?
Diyelim ki Esad Rusya’ya Lazkiye ve Tartus’ta üsler verdiği için bir menfaat sağlıyor… Esad’ın kalıcı olamayacağını, uzun olmayan bir süre zarfında BAAS’la beraber yıkılacağını ve yönetimin Suriye halkına geçeceğini bilmek için kahin olmak gerekmez. Halk, yönetimi ele aldığında Rusya o üsleri nasıl koruyabilir/sürdürebilir? Oradaki bazı örgütleri bahane ederek Suriye halkını karşısına almak Rusya’ya ne kazandırabilir?
Moskova, Suriye ve Libya politikalarıyla sadece Suriye ve Libya halkını karşısına almıyor. Son yıllarda siyasi ve stratejik konularda çok yakın işbirliği içinde olduğu Türkiye’yi de karşısına alıyor. Hatta daha da ötesi, kalbi Türkiye, Suriye ve Libya ile birlikte atan, nüfusu iki milyara yakın Müslümanların çok büyük bir kısmının da tepkisini ve hiddetini üstüne çekiyor.
Rusya’nın vatandaşı olan çok ciddi bir Müslüman nüfusun varlığı da hesaba katılacak olursa Kremlin’in bu tutumunun akılcı ve gerçekçi olup olmadığı daha kolay hesap edilebilir.
ABD ve Avrupa ülkeleriyle ilişkileri zaten hiç iyi olmayan Rusya, Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerin tepkisini ve öfkesini çekecek politikalara devam ederse hem iyice yalnızlaşıp hem de istikrarsızlaşabilir.
Dünya güç dengelerinin çok hızlı değiştiği şu süreçte devletlerin, bugünkü mevcut şartları değil yarının ve sonrasının şartlarını gözeterek politika ve plan yapmalarında elbette büyük faydalar olabilir.
25 Şubat 2020
Alper TAN
Güncel Yazıları
Batı’ya Güvenip Kendilerine Her Yolu Mübah Görenlere Hesap Zamanı
29 Mart 2025
Analiz- في ضوء التاريخ، كيف ستكون نهاية نتنياهو وإسرائيل؟..
25 Mart 2025
Tarihin Işığında, Netanyahu ve İsrail’in Sonu Nasıl Olacak?
22 Mart 2025
Ortadoğu’ya 6 Köşeli Davut Mührü Değil 8 Köşeli Selçuklu Mührü Vuruluyor
13 Mart 2025
Türkiye Yeni Küresel Lider, 100 Yıllık Mesele 100 Günde Nasıl Bitti?
11 Mart 2025
Abdullah Öcalan’ın Düşmanları Kahreden, Dostları Coşturan Tarihi Çağrısı
28 Şubat 2025
28. Yılında, 28 Şubat'ın 28 Günahı
28 Şubat 2025
Trump Başkan Olunca Cehennem Vaad Ediyor!
13 Şubat 2025
Trump’s Arrival has Disrupted European Politics
27 Ocak 2025
Trump’ın Gelişi Avrupa Siyasetini Darmadağın Etti
23 Ocak 2025
Hamas’ Blessed Victory Could Lead To Political And Social Turmoil In Israel
17 Ocak 2025
Hamas’ın Kutlu Zaferi, İsrail’de İç Savaşa Dönüşebilir
15 Ocak 2025
Birileri Dünya Düzenine Meydan Okuyor, Dalga Geçiyor, Hesap Görüyor Ama Dünya Sessiz ..
13 Ocak 2025
Someone is Challenging the World Order, Making Fun of It, Holding It to Account, But ..
13 Ocak 2025
جهان و پیشبینیهای سال ۲۰۲۵-Analiz
10 Ocak 2025