Mithat IŞIK

Tüm Yazıları

Teşkilat-ı Mahsusa

08 Mayıs 2023
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Kuruluşundan 110 yıl, kapatılmasından 105 yıl geçmesine rağmen unutulmayan bir istihbarat örgütüdür. Kapatılmasına rağmen Teşkilat-ı Mahsusa Milli Mücadele döneminde faaliyet gösteren başta Karakol Cemiyeti olmak üzere kendisinden sonra kurulan istihbarat örgütlerine örnek olmuştur. Birçok eski Teşkilat-ı Mahsusa mensubu kurmuş oldukları gizli grup ve örgütler bünyesinde Kurtuluş Savaşı’nda istihbarat faaliyetleri yürütmüşlerdir.

Teşkilat-ı Mahsusa 17 Kasım 1913 tarihinde Enver Paşa tarafından kurulmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa sadece askeri istihbarat örgütü değil devletin takip ettiği temel siyasette açığa vurmayan hizmetleri de yüklenmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa'nın isim babası Miralay Rasim Bey’dir. Örgüt sadrazama bağlı gibi görünse de bu bağlantı idari bir görünüşten öteye gitmemiştir. Teşkilat çalışmalarında tamamen bağımsızdı. Teşkilat başkanı yürütülen faaliyetler hakkında sadece sadrazam ve Harbiye nazırlığına bilgi verirdi. Teşkilatın ilk başkanı Kemal Binbaşı, Süleyman Askeri Bey, son başkanı ise Hüsamettin Ertürk idi. Ertürk teşkilatın kuruluş gayesini şöyle açıklamıştı:

Bu teşkilatın gayesi bir taraftan bütün İslam’ı bir bayrak altında toplamak bu suretle Panislamizm’e vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi birlik içinde bulundurmak bu bakımdan da Pantürkizm’i hakikat sahasına sokmaktır.

Arap bağımsızlığını kışkırtmak için Osmanlı Devleti topraklarında olabildiğince sayıları artan konsolosluklar, dostluk kuruluşları, edebi ve kültürel cemiyetler, yabancı hastaneler, yardım kuruluşları ve öğrenim kuruluşları Teşkilat-I Mahsusa tarafından sıkı bir takip ve gözetim altına alınmıştır.

Teşkilat-ı Mahsusa Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına karşıydı. Amaç dağılan ve kum gibi parmaklar arasından kayıp giden Osmanlı Devleti’ne ve toprağına sahip çıkabilmekti. Ülkenin bölünme ve parçalanmasının önüne geçebilmenin ancak milli birliğin ve bütünlüğün korunmasıyla, bazı yüce değerlerin ön plana çıkarılmasıyla mümkün olabileceğini düşünmüştü. İşte bu nedenle Teşkilat-ı Mahsusa kurulmuştu.

İttihat ve Terakki Partisi ile Teşkilat-ı Mahsusa zaman zaman birbirine karıştırılmıştır. Aslında bu iki yapılanma birbirinden tamamen farklıydı. Biri parti olarak rejime karşı örgütlenen siyasi oluşum iken diğeri casusluk ve karşı casusluk amacıyla oluşturulmuş bir askeri teşkilattı. Teşkilatı Mahsusa'nın bir idari hiyerarşisi, genel merkezi, bütçesi, yardımcı yöneticileri, bölge sorumluları vardı. Kısacası açık ve gizli idari mekanizması gizli hücreleri ve bir yetiştirme, eğitme ve finansman sistemi mevcuttu.

Teşkilat Osmanlı Devleti’nin bürokrasisinin eski unsurlarına göre daha titiz biçimde örgütlenmiş kurumsal bir yapıdaydı. Aslında Teşkilat-ı Mahsusa’yı Osmanlı devlet sistemini ayakta tutmaya samimiyetle çalışan yürekli vatanseverlerin bir girişimi olarak değerlendirmek de mümkündür.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın yönetici kadrosu iyi eğitilmiş asker ve siyasilerden oluşmaktaydı. Teşkilatta görev alanların büyük bir kısmı ordu içinden seçilmişti. Ancak diplomatlar gazeteciler doktorlar ve bazı bakanlıkların yönetim kadroları da teşkilatın içinde yer almışlardır. Eğitilmiş ve tecrübeli ajan kadrolarının kurulacak hücrelerin temelini oluşturmak üzere İngiliz ve Fransız sömürgelerine gönderilerek buralarda gayrinizami harp teşkilatını oluşturmak böylece düşmanı sömürgelerinde meşgul etmek stratejisi benimsenmişti. Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin işgale uğrayabilecek bölgelerinde de gayri nizami harp teşkilatını kurmak fikri kabul edilmiştir. Ancak Almanlar Teşkilat-ı Mahsusa'nın bu bölgelerde gayri nizami harp teşkilatı kurmasına karşı çıkıyordu. Almanlar Teşkilat-ı Mahsusa’yı kendi çıkarlarına alet etmeye ve küçük çapta operasyonlarda kullanmaya çalışmışlardı. Almanların bu tutumu teşkilat ajanları tarafından kabul görmemiştir. Eşref Kuşçubaşı bu durumu:

Koordinasyon, mali kaynak ve ideoloji meseleleri bizi ilgilendirmiyordu. Biz harekât adamıydık, filozof veya idareci değil.” sözleriyle açıklamıştır.

Teşkilatı mahsusa sadece gizli bir istihbarat örgütü değildi ülkenin her tarafında yaşanan iç ve dış saldırılar teşkilatın tek yönlü olmasına müsaade etmemiştir. Teşkilat bir yandan istihbarat toplayıp propaganda çalışmaları yaparken diğer taraftan oluşturduğu gerilla birlikleri ile düşmanla silahlı çatışmalarda çatışmalara da girmiştir. Teşkilata bağlı olarak Trakya, Kafkasya, Yakın Doğu’da oluşturulan gerilla birlikleri tipik örneklerdi. Gerillacılığın en önemli ismi örgütün ilk başkanı Süleyman Askeri Bey’di. Örneğin dönemin Bingazi Milletvekili Yusuf Setvan Bey ve Şeyh Sünusi’nin Alman denizaltı ile Bingazi’den İstanbul’a kaçırılması gayri nizami harbin kurtarma-kaçırma harekatına önemli bir örnektir.

Teşkilat-ı Mahsusa modern dünyanın getirdiği sorunları çözmek açısından pek başarılı olamamış fakat kendi içinde belirlediği amaç ve hedefler doğrultusunda sınırlı başarılara imza atmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa'nın bütün üyeleri bir idealizmi benimsemiştir. Zaman zaman aralarında fikir ayrılıkları yaşamışlardır. Bugün dahi Kafkaslarda, Uzak Asya'da, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Afrika’da Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarının izlerine rastlamak mümkündür. Teşkilatın ismi bu bölgelerde halen bilinmektedir. Teşkilat mensuplarının fedakârca ve büyük bir inançla hedeflerine ulaşmak için çalışmaları hayranlık vericidir. 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA