İsviçre'nin Cenevre kentinde 27-29 Nisan tarihleri arasında Birleşmiş Milletler öncülüğünde yapılan 5+1 formatındaki gayri resmi Kıbrıs zirvesi, dört yıl aradan sonra garantör ülkeler Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın yanı sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimini aynı masada tekrar bir araya getirdi. Ancak karşılıklı müzakere ve yeni tekliflere rağmen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, üç günlük görüşmelerde Kıbrıs sorununun çözümü konusunda Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin yeterli bir ortak zeminde buluşamadıklarını ve resmi müzakerelere geçilmesinin halen mümkün olmadığını açıkladı ve görüşmelerden tekrar bir sonuç çıkmadı.
Kıbrıs sorununa ilişkin bu görüşmeleri, önceki görüşmelerden ayıran iki önemli hususu fark etmek gerekiyor. İlki KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın "Kıbrıs Türk tarafının sürdürebilir bir anlaşma için önerisi" başlığıyla sunduğu iki sayfalık ve altı maddelik teklifinin ilk defa ortaya konulması, diğeri ise görüşmeler öncesi İngiliz Sunday Express gazetesinin siyasi analisti David Maddox tarafından kaleme alınan 24 Nisan 2021 tarihli bir yazıda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, garantör ülke İngiltere adına Boris Johnson hükümetini görüşmelerde önereceği iki devletli çözüm planını desteklemeye çağırdığı belirten ve devamında ise David Maddox’a göre “İngiliz Kabinesi Kuzey Kıbrıs’ı resmi olarak bağımsız bir devlet olarak tanımayı düşündüklerini” ifade eden İngiltere’den görüşme öncesi beklentileri yükselten haberlerin dile getirilmesiydi. Bahsedilen haberde ismi belirtilmeyen hükümet kaynaklarınca, görüşme masasında üç garantör ülkeden biri olarak Brexit ile Avrupa Birliğinden ayrılmış olan İngiltere’nin, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetiminin tezlerinden ziyade Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yanında olacağı ve çözüme yönelik yeni teklifler sunacağı beklentisi oluşmuştu. Dolayısıyla bu gelişmeler sonrasında, İngiltere’nin bu görüşmelerde konumunun ne olduğu ne tür konuları ileri sürdüğü ve neleri önerdiği ve niçin bu tür haberlerin önceden servis edildiğinin ortaya çıkarılması önem kazanacaktır.
Cenevre Görüşmelerde Tarafların Stratejileri Nelerdi?
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ile Doğu Akdeniz'de yaşadıkları birçok problemi genelde bir zaman sonra kendileri aradan sıyrılarak doğrudan Türkiye-AB sorununa çevirmeye yönelik istismar edici politikalarına bir yenisi eklemek amacıyla Kıbrıs görüşmeleri öncesi Rumların çağrısıyla AB’den, Cenevre toplantılarında yetkisi olmadığı halde masada yer almasını istemiş ancak Türkiye’nin
bu teklifi reddetmesi üzerine AB, bu defa üç üst düzey diplomatını toplantıları gözlemeleri için Cenevre'ye göndermişti. Görüşmelerde Türk tarafı üzerinde baskı oluşturmak ve AB’nin Rum tarafının yanında olduğu izlenimi veren bu girişimle, Rum tarafının AB’yi arkasına alarak görüşmelerde yeni bir görüş ve teklif sunmadan sadece statükoyu koruyarak karşıya baskın çıkma hamlesine karşı Türk tarafı da AB’den Brexit ile yeni ayrılmış ve onunla birlikte hareket etme zorunluluğu kalmayan İngiltere’yi, üstelik Kıbrıs konusunda garantör bir devlet olarak masada bulunmasından da faydalanarak, Türk tezlerine destek sağlaması için resmi ve gayri resmi beyanatlarla yanında görmek istediğini açık etmişti. Ayrıca görüşmelerde Rum tarafının aksine Türk tarafı çözümü daha çok istediğinin delili olarak yeni teklif ve önerilerle, mevcut statükoyu değiştirmek istediği de görülmekteydi.
Bu görüşmelerde kritik bir rol üstlenmesi beklenen İngiltere’nin ise Türk tarafında oluşan aşırı iyimser beklentilere rağmen taraflara pek yaklaşmadan genelde ortada bir pozisyonda kalarak sadece önceden Rumlar lehine olan durumu az da olsa değiştirmeye yönelik iki ana öneri sunduğu görülmektedir. İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab'ın dile getirdiği bu önerilerde Cenevre toplantısında ilk olarak âdem-i merkeziyetçi (decentralized) bir federasyon oluşturulmasının öngörüldüğü, ayrıca Kıbrıs Rumları ve Türklerinin karşılıklı olarak birbirlerinin varlıklarını tanımalarını, Kuzey Kıbrıs'ın da AB parçası olarak sayılması ancak uluslararası bir tanınırlığının olmaması önerisinin de eklendiği ileri sürülmektedir. Ancak bu önerilerin aslında yeni olmadığı, İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın şubat ayında adaya yaptığı görüşmelerde bu önerileri zaten taraflara başka versiyonları ile önceden sunduğu da bilinmektedir.
İngiltere’nin Kıbrıs’ta Çözüm için Önerileri Nelerdi?
İngiltere’nin taraflara önceden önerdiği ve Cenevre görüşmelerinde tekrarladığı tekliflerin öne çıkan bazı maddelerine göre:
1- Kıbrıs’ta bir Federasyon olmalıdır. Bu federasyonun 36 milletvekilinden oluşan bir Meclisi olmalıdır. Mecliste 24 Rum üyeye karşılık 12 Türk üye olmalıdır.
2- Kıbrısta yürütmeyi 9 bakandan oluşan bir Bakanlar kurulu temsil etmelidir. Bu kabinede 6 Rum bakana karşılık 3 Türk bakan olmalıdır.
3- Kıbrıs’ta Maraş ve Güzelyurt merkezi Rumlara teslim edilerek ve Kıbrıslı Türkler adanın yaklaşık olarak %28,2 ile %29,2’si arasından bir bölümü kontrol etmelidir.
4- Kıbrıs’ta kurulacak devlet Federasyon olmasına rağmen hem Rum tarafı ve hem de Türk tarafı tek devlet olan bu Federasyonun sorumluluklarından ayrı olarak kendi anlaşmalarını akdetme hakkına sahip olmalıdır. Örneğin Birleşik Krallığın bir parçası olan İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’nın çeşitli uluslararası kuruluşlara katılabilmesi ve uluslararası spor etkinliklerinde kendi takımlarıyla temsil edilebilmesinde olduğu gibi.
5- Adada bulunan Türk askeri birlikleri adadan ayrılmalı ve adada az sayıda Yunan ve Türk askeri bırakılmalıdır. Askerlerin adadan çekilmesi sonrasında 10 yıl durumu izledikten sonra hem Yunanistan ve hem de Türkiye tek taraflı olarak daha önce sahip oldukları adaya müdahale etme hakkından vazgeçmiş kabul edilmelidir.
6- Adada en büyük sorun olan mülklerin sahipliği konusunda 46 yıl boyunca aynı mülkte yaşayanların sahipliği tanınarak genelde mülkler iade, tazminat, takas gibi çözümlerle hak sahiplerine geri verilmelidir.
İngiltere’nin Kıbrıs’ta “Gevşek Federasyon” Önerisi Neleri İçermektedir?
İngiltere, Kıbrıs’ta kurulacak Federasyon için Belçika Federal sistemini önermektedir. Belçika’da farklı dilleri konuşan çeşitli gruplar bulunduğu gibi etnik olarak da farklı topluluklar yer almaktadır. Örneğin Valon ve Flaman toplulukları bulunmaktadır. Bu toplulukların oluşturduğu Belçika devleti, bilinen federal devlet modeline uymamaktadır. Belçika anayasasında devlet için: “topluluklardan ve bölgelerden oluşan federal bir devlettir” tanımlaması yer almaktadır. Belçika federalizmi bölgelere dayalı coğrafi temelli bir federe birimin yanında, herhangi bir coğrafi sınırlara dayanmayan unsurları da içermesi sebebiyle kendine özgü federal bir sistem oluşturmuştur.
Bu modelde, Federal hükümetin ancak anayasanın kendisine çizdiği alanlarda yetkisi bulunmakta, ayrıca her bölgenin kendine ait yasama görevi gören bir konseyi ve yürütme görevini üstlenen bir hükümeti bulunmaktadır. Bu sebeple Belçika modelinin adı “gevşek federalizm” olarak bilinmektedir. Bu öneri daha önce de BM ve AB tarafından 1992’den beri çeşitli defalar Türk tarafına öneri şeklinde dile getirilmişti. Belçika modeli bir ülkedeki farklı toplulukların etnik kökenine göre değil konuştukları dile göre, birlikte ancak farklı bölgelerde yaşamalarını sağlayan bir model olarak kimi coğrafi sorunları aşmaya imkân sağlamaktadır. Oysa Kıbrıs’ta asıl sorun Belçika’da olduğu gibi ayrı bölgelerde farklı dillerin konuşulması değil etnik toplulukların adanın zenginlik ve refahını paylaşamamasından kaynaklanmaktadır.
İngiltere, Belçika modeli üzerinden daha önceki teklifleri yeniden ısıtarak tekrar masaya sürmekle, Kıbrıs görüşmelerinde yıllardır dile getirilen Türk tezlerini ya hiç anlamadığı veyahut yeni bir şey söylüyorum diyerek kendisine müzakerelerde yeni bir alan açmak istediği şeklinde yorumlamak gerekecektir. Görüşmeler öncesi İngiltere eski dış İşleri bakanı Jack Straw’ın gazetelere verdiği Türk tezlerini destekler
mahiyetteki iki ayrı devleti çağrıştıran ifadelerinin İngiltere’nin resmi tezi olmadığı sonradan anlaşılmıştır. Cenevre görüşmeleri sonrasında Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuoğlu, İngiltere’nin bu toplantılardaki önerilerine ilişkin: “Bazı fikirleri ilginç bulsak da özellikle egemen eşitlik beklentileri karşılamadığı için ve Kıbrıs Türklerinin 1960 anlaşmasıyla elde ettiği statü ve egemenlik konusunda beklentileri karşılayacak nitelikte olmadığı için kendi düşüncelerimizi de paylaştık. En azından bir çaba sarf ettiler” şeklinde değerlendirmiştir. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın eski danışmanı Sabahattin İsmail’e göre İngiltere’nin bu önerileri 2004'te KKTC'nin kabul, GKRY'nin reddettiği Annan Planı'ndan daha kötü içeriğe sahiptir ve Rum tarafının adadaki konum ve haklarını garanti altına aldığı yönündedir.
Kıbrıs’ta Statüko Hangi Tarafın İşine Gelmektedir?
Kıbrıs’taki statüko başta Yunanistan ve AB olmak üzere, İngiltere’nin ve ABD’nin yararınadır. Birkaç yıl önceki nüfus sayımlarına göre Türk tarafının 326 bin, Rum tarafının ise 876 bin nüfusu bulunduğu Kıbrıs’ta, İngiltere’nin Rum tarafında Ağrotur ve Dikelya adlı iki askeri üssü bulunmaktadır. Tüm adanın %3’ne karşılık gelen bu üsler İngiliz toprağı sayılmakta ve toplamda 254 kilometre karelik alan genişliği ile Malta’nın toplam alanı olan 316 kilometre kareye yakındır. Diğer bir ifadeyle İngiltere, Kıbrıs üzerinde halen bir Malta ülkesi kadar bir bölgeyi kontrol etmektedir. Yarın iki toplumun birleşmesi ve tek devlet haline dönüşmesi halinde adadaki bu üslerin sorgulanacağını bildiğinden dolayı, İngiltere’nin kimi zaman iki ayrı devlet içerikli formüllere bile yakın olabileceğini tahmin etmek zor değildir. İngiltere için adadaki statükonun değiştirilmesini gerektirecek yakın zamanda herhangi bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla İngiltere’nin, Rum tarafının tez ve görüşlerine aykırı bir öneri sunabileceğini düşünmek ve beklemek yerine Rum tarafının uzlaşmaz ve çözüme uzak yaklaşımının geçersizliğini ortaya koyarak ilerlemek daha mümkün gibi durmaktadır. Bunun için de Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik ve sosyal gücünü artırmasını planlamak gerekecektir.




