Giriş
Pakistan, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki üçlü ittifak, stratejik ve askerî iş birliği alanında yeni ve belirleyici bir adım atmış; Batı merkezli geleneksel güvenlik sistemlerinin doğrudan belirleyici olmadığı İslam ülkeleri ilişkilerinde yükselen bir trend hâline gelmiştir.
Son birkaç yılda, özellikle bölgesel çatışmalar ve küresel yeniden hizalanmaların ardından, bu üç ülke savunma kapasitelerini güçlendirmeye, sanayi iş birliğini artırmaya ve istikrar, egemenlik ve birlik temeline dayalı ortak jeopolitik vizyonlarını ortaya koymaya çalışmaktadır. 2023–2025 döneminde gerçekleştirilen yüksek düzeyli savunma istişareleri ve özellikle Three Brothers serisi karşılıklı askerî tatbikatlar, bu ortaklığın giderek daha fazla kurumsallaştığını göstermektedir.
NATO Bağlamında Türkiye’nin Rolü ve İslam Dünyasında Güvenlik Bağımsızlığı
NATO’nun önde gelen üyelerinden biri olan Türkiye’nin öncülüğünde, yerel savunma tecrübesine dayalı olarak şekillenen bu girişimler, İslam dünyasında güvenlik bağımsızlığına yönelik tutumda ortak bir değişime işaret etmektedir.
Ortaya çıkan yeni askerî iş birliği modeli, geleneksel savunma iş birliğini; teknolojik gelişim, istihbarat paylaşımı ve yerel tehditlere cevap vermeye yönelik stratejik konumlanma ile dengelemeyi amaçlamaktadır. Böylece, yalnızca dışa bağımlı, reaksiyoner güvenlik anlayışından, kendi tehdit algılarına göre şekillenen, proaktif ve çok katmanlı bir savunma düzenine geçiş hedeflenmektedir.
İkinci Karabağ Savaşı ve Üçlü Modelin Zihinsel Arka Planı
Üçlü savunma modeli, uluslararası güvenlik sisteminin dönüşüm geçirdiği bir dönemde gündeme gelmiştir. 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı’ndan çıkarılan dersler; Türk ve Pakistan diplomatik girişimleri ile Azerbaycan’ın askerî çabalarının başarıyla koordine edilmesi, Müslüman ülkeler arasında bağımsız bölgesel savunma iş birliğinin somut sonuçlar doğurabileceği algısını güçlendirmiştir.
Bu deneyim, sadece sahadaki askerî başarıyı değil, aynı zamanda diplomasi, kamu diplomasisi, savunma sanayii ve lojistik hatların birlikte işletilebildiği çok boyutlu bir koordinasyon kapasitesini de ortaya koymuştur.
Hibrit Tehditler, Siber Güvenlik ve Savunma Sanayiinde Sinerji
Hibrit savaş, siber güvenlik ve insansız hava araçları çağında, üç ülke eski ve dışa bağımlı askerî altyapılarının yetersizliğini daha net biçimde fark etmiştir. Bu nedenle iş birliği, yalnızca sembolik dayanışma söylemleriyle sınırlı değildir;
amaçlamaktadır.
Türkiye’nin gelişmiş savunma üretim kapasitesi; Pakistan’ın operasyonel tecrübesi ve nükleer caydırıcılığı; Azerbaycan’ın ise teknolojik açıdan esnek, manevra kabiliyeti yüksek bir askerî güç olma potansiyeli, bugüne kadar pek çok bölgesel ittifakın erişemediği bir sinerji yaratmaktadır.
İslam İşbirliği Teşkilatı Bağlamında Modernleşme ve Kurumsallaşma
Üç ülke arasındaki askerî ilişkilerin modernizasyonu, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) genel ekonomik canlanma ve kurumsal dönüşüm gündemiyle de paralellik taşımaktadır. İİT’nin ekonomik yapıları çağdaş küresel ekonomiye uyarlama çabalarına benzer şekilde, Pakistan, Türkiye ve Azerbaycan da askerî iş birliklerini 21. yüzyılın güvenlik ihtiyaçlarına uygun biçimde modernize etmektedir.
Bu kapsamda:
gibi başlıklar öne çıkmaktadır. Türkiye’nin ASELSAN, Baykar ve TUSAŞ (TAI) üzerinden yürüttüğü savunma sanayii liderliği; Pakistan’daki Heavy Industries Taxila ve Pakistan Aeronautical Complex ile Azerbaycan’ın savunma tedarik ve modernizasyon programlarıyla giderek daha fazla entegre olmaktadır.
Bu üçlü model, ülkelerin karşılıklı çalışabilirliğini artırmayı, savunma yatırımlarını rasyonelleştirmeyi ve teknolojik özerklik düzeylerini yükseltmeyi hedeflemektedir.
İslam Dünyasında Yükselen Stratejik Merkez İşlevi
Bu ortaklık, daha geniş bir İslami savunma ağının merkezinde yükselen stratejik bir çekirdek işlevi görmektedir. Yalnızca Batı güvenlik trendlerine tepki vermekle yetinmemekte; Müslüman çoğunluklu devletlerin kendi kaderini tayin eden, öz-belirlemeci bir güvenlik yolu inşa etme çabalarını da etkilemektedir.
Söz konusu ittifak, pasif diplomasiden aktif stratejik girişime geçişin somut bir örneği olarak, İİT’nin sembolik bir örgütlenmeden ekonomik ortaklığa doğru evrilmesini yansıtmaktadır. Türkiye, sanayi ve taktik uzmanlığıyla sistemin operasyonel omurgasını güçlendirirken, nükleer kapasiteye ve profesyonel bir orduya sahip Pakistan stratejik derinlik ve caydırıcılık sunmakta, Azerbaycan ise Hazar-Kafkasya hattındaki konumuyla Avrasya ve Orta Doğu güvenlik çıkarları arasında bir köprü işlevi görmektedir.
Üç ülke, karşılıklı savunma, egemenliğe saygı ve ortak teknolojik gelişim öncelikli olacak şekilde, dışa bağımlılıktan ziyade iş birliği temelli bir direnç modeli sergilemektedir.
Zorluklar ve Kırılganlık Alanları
Her ne kadar bu üçlü savunma iş birliği uluslararası düzeyde dikkat çekse de, çeşitli zorluklar devam etmektedir. Ülkelerin her biri farklı ekonomik ve siyasi baskılarla karşı karşıyadır:
bu zorluklardan yalnızca birkaçıdır.
Bu ulusal çıkarları tek bir operasyonel çerçeve içinde dengelemek, yüksek düzeyde diplomatik hassasiyet ve sürekli politika entegrasyonu gerektirmektedir. Buna rağmen, savunma bakanlıkları arasındaki son görüşmeler, savunma anlaşmalarının kurumsallaştırılması ve ortak askerî niyet beyanları, uzun vadeli uyuma yönelik artan bir bağlılığı ortaya koymaktadır.
Bu girişimler, İİT’nin modernleşme gündemiyle de uyumlu olup, üye devletlerin ekonomik, siyasi ve askerî alanlarda eşitlik, yetkinlik ve kolektif stratejik vizyon temelinde karşılıklı güçlenme yapıları benimsemeye yöneldiklerini göstermektedir.
Sonuç: Kardeşlik Söyleminden Operasyonel İttifaka
Pakistan–Azerbaycan–Türkiye savunma ittifakı, artık yalnızca “kardeşlik” söylemine dayalı bir dayanışma çerçevesi olmaktan çıkarak, operasyonel bir üçlü güvenlik ve teknolojik gelişim sistemi hâline gelmiştir. Bu durum, Müslüman dünyanın bağımsız stratejik tasarımlar inşa etme kapasitesinin somut bir göstergesi olarak öne çıkmaktadır.
İttifak, “caydırıcılık ile kalkınma”, “dayanışma ile egemenlik” arasında bir denge kurmayı hedeflemektedir. İİT’nin 1981 Yatırım Anlaşması’nı modernize etmesi, sembolik birliğin ekonomik ajansa dönüşümünü nasıl simgeliyorsa, bu savunma üçgeni de bağımlılıktan kendi kaderini tayin etmeye geçişin askerî boyutunu temsil etmektedir.
Savunma ittifaklarını güçlendirerek Pakistan, Azerbaycan ve Türkiye; yalnızca kendi bölgelerinin istikrarını sağlayan aktörler olarak değil, aynı zamanda değişen dünya düzeninde daha adil ve daha dengeli bir İslami güvenlik sisteminin inşacıları olarak konumlanmaktadır.