Netflix, 1997 yılında DVD kiralama hizmeti sunan bir şirket olarak kuruldu. 2007 yılında internet üzerinden video akışı hizmetini başlattı. 2010’da Kanada’ya, 2011’de Latin Amerika’ya ve 2012’de Avrupa’ya açıldı. 2016 yılı itibarıyla ise neredeyse tüm dünyada erişilebilir hâle geldi. Şirket, 2018–2020 yılları arasında 100 milyondan fazla yeni abone kazanırken, 2030 yılına kadar 500 milyon kullanıcıya ulaşmayı hedeflemektedir. Amazon Prime ve Apple TV gibi platformlar da bu alanda faaliyet göstermektedir. Ancak bu mecrada, üretim hacmi ve çeşitliliği bakımından Netflix ile rekabet edebilen bir başka platform bulunmamaktadır.
Netflix şirketi, dünya çapında benzeri görülmemiş ölçekte ve çeşitlilikte film üretimiyle öne çıkmakta; bu üretimleri güçlü biçimde desteklemektedir. Söz konusu yapımlar açıkça pornografik filmler değildir; aksine dram, romantizm, toplumsal meseleler, hatta savaş, mücadele, gerilim ve aksiyon kalıpları içine ustalıkla yerleştirilmiş içeriklerdir.
Ancak mesele bununla sınırlı değildir. Netflix; dini tahrif etmeye, gerçekleri çarpıtmaya ve özellikle İslam’a saldırmaya yönelik çok daha tehlikeli bir kampanya yürütmektedir. Şirket, Müslüman Doğulu karakterleri konu alan diziler üretmiş; bunları çoklu cinsel ilişkiler içinde sunarak İslam dünyasında bu davranışları normalleştirmeyi amaçlamıştır. Ruhani değerlerin geri plana itildiği bu dünyada, ideolojik yönelimi açık olan netflix vb. şirketler, ilahi yasaları ortadan kaldırmayı ve yerine sapkın değerler koymayı amaçlamaktadır. Netflix bu ideolojinin baş aktörlerinden biri olarak görülmektedir.
Şaşırtıcı olan, bu ideolojiye şiddetle karşı çıkan pek çok gencin, hâlâ bu platforma abone olarak maddi destek sağlamaya devam etmesidir. Netflix’in 2020 yılının ilk çeyreğindeki kârı 700 milyon dolara ulaşmış; bu rakam bir önceki yılın 344 milyon dolarlık kârının iki katından fazladır. Gelirleri ise %28 artarak 5 milyar doları aşmıştır.
Netflix toplumların değerlerini bilinçli biçimde mi etkiliyor?
Bu noktada, Netflix’in yayın politikalarına ilişkin temel bir soru öne çıkıyor: Platform, toplumların değer yapısında bilinçli ve planlı bir etki yaratmayı mı hedefliyor? Bu soruya yanıt arayan birçok analiz, iletişim bilimlerinde önemli bir yere sahip olan “gündem belirleme” teorisine atıfta bulunuyor. Gündem belirleme teorisi, medyanın hangi konulara ne ölçüde yer verdiğinin, kamuoyunun hangi meseleleri önemli gördüğünü doğrudan etkilediğini savunur. Başka bir ifadeyle, medya sadece olayları aktarmakla kalmaz; aynı zamanda hangi meselelerin tartışılacağını, hangilerinin geri planda kalacağını da belirler. Böylece medya gündemi, zamanla kamuoyunun gündemine dönüşür. Bu yaklaşımın, bazı çevrelerce “örtük bir ideolojik yönlendirme” olarak değerlendirildiği görülüyor. Eleştirilerde, Netflix’in açık bir propaganda dili kullanmadığı; bunun yerine, hikâye anlatımı, karakter inşası ve tekrar yoluyla belirli değerleri izleyicinin bilinçaltına yerleştirdiği savunuluyor. Bu çerçevede Netflix, yalnızca bir yayıncı değil; aynı zamanda değerleri yeniden tanımlayan ve normalleştiren bir güç olarak ele alınıyor. Özellikle muhafazakâr ve dini referansları güçlü toplumlarda, bu durum kültürel bir çatışma alanı oluşturuyor.
Netflix’in gençlerin zihinleri üzerindeki etkisine dair farkındalık
Netflix platformunun toplumlar üzerindeki etkisine ilişkin tartışmaların merkezinde, özellikle gençler ve ergenler yer alıyor. Bu platformun tehlikesi, gençlik ve ergenlik dönemindeki bireyleri hedef alması ve dramatik yapımlar aracılığıyla ahlaki olmayan, dini açıdan sapkın ve şaz olarak nitelenen fikirleri yayması olarak değerlendiriliyor. Söz konusu içeriklerin, muhafazakâr İslami toplumların gelenekleri, değerleri ve ahlaki yapısıyla bağdaşmadığı savunuluyor.
Günümüzde gençleri hedef alan çok sayıda dikkat dağıtıcı unsur bulunmaktadır. Sosyal medya platformlarından dijital yayın servislerine kadar uzanan bu geniş yelpazede, Netflix, gençler arasında en fazla ilgi gören platformlardan biridir. Eleştirilere göre, Netflix’in asıl tehlikesi; dizi ve filmler yoluyla ahlaki ve dini açıdan sapkın olarak nitelenen fikirleri yayması ve bunları normalleştirmesi olarak görülüyor. Bu içeriklerde sıklıkla açık ve örtük biçimde yer alan cinsel sahneler, pornografik görüntüler ve özellikle eşcinsellik temalı anlatılar, gençlerin ve ergenlerin zihin dünyasında bu tür davranışların “doğal” ve “olağan” algılanmasına katkı sağlıyor.
Örneğin “Elite” dizisi, başörtüsünün aşağılanmasından eşcinselliğin neredeyse her yapımda standart bir unsur hâline getirilmesine, gençliğin geleneğe karşı isyana yönlendirilmesinden yabancı kültürel etkilerle değerlerin aşındırılmasına kadar birçok unsuru aynı anlatı içinde bir araya getirmektedir. Tartışmalı yapımlardan biri olan “Messiah” dizisinde ise Mesih inancının bir aldatmaca ve mit olduğu ileri sürülmekte; İsa’nın (aleyhisselâm) eşcinsel olarak tasvir edilmesi ve Meryem’in (aleyhisselâm) uyuşturucu kullanan bir figür şeklinde sunulması gibi, birçok kesim tarafından son derece rahatsız edici bulunan sahnelere yer verilmektedir. “Dark” dizisi ise anlatısını Hermetik öğelerle ve yeraltı gnostik Kabala tarikatlarını çağrıştıran inanç sistemleri etrafında kurgulamakta; insanlığın binlerce yıldır inandığı Tanrı’nın, gerçek bir varlık değil, zamandan ibaret soyut bir kavram olduğu fikrini açık biçimde dile getirmektedir. Bu anlatılarda Tanrı, düşünce, irade ve eylem gücünden yoksun bir soyutlama olarak sunulmakta; böylece geleneksel dini anlayışlar doğrudan hedef alınmaktadır.
Eleştirmenlere göre bu yapımların ortak noktası açıktır: Dinlere yönelik hakaret, kutsalların değersizleştirilmesi ve norm ihlali olarak görülebilecek unsurların sistematik biçimde tekrar edilmesi. Bu tekrar, eşcinselliğin platformda istisnai bir tema olmaktan çıkarak norm ve standart hâline geldiği yönündeki eleştirileri daha da güçlendirmektedir.
Eleştirilerde, gençlerin bu tür içeriklere sürekli maruz kalmasının, zamanla bu fikirleri içselleştirmelerine hatta bazı durumlarda bu düşüncelere sempati duymalarına yol açabileceği vurgulanıyor. Özellikle eleştirel bilinç düzeyi henüz gelişmemiş ergenlerin, bu içeriklerden etkilenerek söz konusu davranışları benimseme riski taşıdığı ileri sürülüyor. Bununla birlikte, özellikle Doğu toplumlarını ve Müslüman toplulukları hedef alan bazı yapımlarda, bu tür fikirlerin sanki bu toplumların doğal bir parçasıymış gibi sunulduğu iddia ediliyor.
Yaşam Tarzı Normalleşmesi ve Zihinsel Dönüşüm
Bugün gençler arasında ateizmin yayılmasının temel sebebi, doğrudan felsefi tartışmalar değildir. Gençleri sorgulamaya iten asıl unsur, Batı yaşam tarzının zihinlerde normalleştirilmesidir. Batı merkezli yaşam biçimleri özgür, modern ve çekici olarak algılanmakta; aileye ve topluma ait değerler ise geri kalmış veya baskıcı olarak değerlendirilmektedir. Bu algı değişimiyle birlikte romantik ilişkilerin zorunlu kabul edilmesi, alkol kullanımının sorun olarak görülmemesi, eşcinsel ilişkilerin normalleştirilmesi ve tüm bu yaşam tarzlarının sorgulanmadan kabul edilmesi gibi tutumlar oluşmaktadır. Bu tutumlar başlangıçta ideolojik değil, kültürel ve duygusal bir zeminde ortaya çıkmaktadır. Yaşam tarzı temelli bu zemin oluştuktan sonra değer erozyonu, inanç sorgulaması ve ateizm sürecin sonraki aşamaları olarak ortaya çıkmaktadır.
Amerika’daki Duyarsızlaşma
Bu kültürel yönelimin somut sonuçları, istatistiklerde de kendisini göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde eşcinsel olduğunu beyan eden bireylerin oranı %2,7 civarındadır. Buna karşın, eşcinselliğin toplumsal olarak kabul edilmesine olumlu bakanların oranı, yalnızca 20 yıl içinde —1996’dan 2015’e— %27’den %60’a yükselmiştir. Bu hızlı dönüşüm, bireysel tercihlerle açıklanamayacak ölçüdedir. Eğitim sistemi, medya, hukuk düzenlemeleri ve karşıt görüşlerin ifade edilmesini zorlaştıran sosyal baskı mekanizmaları, bu sürecin temel dinamikleri arasında sayılmaktadır.
Ergenler, Netflix ve değerler sistemi
Yapılan bir akademik çalışma, Netflix’te yayınlanan bazı dizilerden oluşan bir örneklemin içerik analizine odaklanmıştır. Çalışmanın amacı, televizyon ve Netflix’te eşcinselliğin nasıl yönetildiğini, onunla ilgili kalıp yargıların nasıl oluştuğunu ortaya koymaktır. Bunun yanı sıra, bu kalıp yargıların arkasındaki gizli hedefleri, yönlendirici değerler sistemini ve alıcıyı etkilemek amacıyla kullanılan ikna yöntemlerini belirlemeyi amaçlamaktadır.
Netflix platformu üzerinden yayınlanan televizyon dizilerinden oluşan bir örneklemde eşcinselliğe ilişkin kalıp yargıları ortaya çıkarmak amacıyla ilk olarak, beşeri bilimlerde yoğun biçimde kullanılan “içerik analizi” tekniğine başvurulmuştur. İçerik analizinde verilerin toplanmasını sağlayan araç, içerik analiz kategorileridir. Bu çalışmanın niteliği gereği aşağıdaki kategoriler esas alınmıştır: Konu, yönelim, hedefler, özellikler, değerler ve ikna yöntemleri.
Bu kategoriler belirlendikten sonra, analiz birimi olarak eşcinselliğe ilişkin kalıp yargılar seçilmiştir. Araştırmayı yönlendirebilecek her türlü olumlu davranış, gösterge, sahne tekrarı ve izleyicinin duygularını etkileyen görüntüler bu kapsamda değerlendirilmiştir. Araştırmanın evreni, eşcinselliğe ilişkin bir değerler sistemini dolaşıma sokan televizyon dizilerinin tamamıdır.
Örneklem seçiminde yalnızca eşcinselliğe ilişkin kalıp yargılar içeren diziler ele alınmıştır. Örneklem, televizyon ve Netflix’te yayınlanan ve çalışmanın amacı açısından önemli görülen yirmi altı diziden oluşmaktadır. Bu örneklem, 2018 ile Şubat 2022 tarihleri arasında izlenen ve büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilmiş dizileri kapsamaktadır. İçerik analizi yapılan bu 26 dizide konuları farklı olsa da hepsinin ortak bir alt teması vardır: Batı toplumlarında eşcinsellerin yaşam gerçekliği.
Bu örneklemde yer alan hiçbir dizi, eşcinsellerin yaşamını ele almadan geçmemektedir. Her dizide, istisnasız biçimde, bölümler boyunca eşcinsellerin psikolojik ve sosyal düzeyde yaşadıkları sıkıntılar, maruz kaldıkları dışlanma anlatılmakta; özellikle de çoğu durumda toplumla nasıl bütünleştikleri ve etkin roller üstlendikleri vurgulanmaktadır. Bu durum, iletiyi üreten tarafın temel ilgi noktasını açıkça ortaya koymaktadır: Eşcinselliği tanıtmak, kabul edilebilir ve hatta “doğal” ve “normal” hâle getirmek.
Bu dizilerin açık hedefi, yüksek teknik kaliteye sahip eğlenceli içerikler sunarak izleyiciyi cezbetmektir. Ancak bunun ötesinde, gizli bir hedef bulunmaktadır: Eşcinsellerin toplumda “normal” bir yaşam sürdükleri, dışlanmadıkları, aksine tamamen entegre oldukları ve vazgeçilmez bireyler oldukları fikrini yerleştirmek. Örneğin Grantchester dizisinde 1950’lerde eşcinsellerin maruz kaldığı şiddet, hakaret ve kilise tarafından dışlanma anlatılsa bile, bu durum “insanlık dışı” ve “doğal olmayan” bir gerçeklik olarak sunulmaktadır. Bu nedenle, eğlence kalıbı altında ideolojik içerikler aktarılmaktadır.
Yönelim açısından Analiz edilen görsel-işitsel materyallerde eşcinsel karakterler neredeyse istisnasız biçimde olumlu yönelimle sunulmaktadır. Bunun nedeni, dizilerin örtük hedeflerinin eşcinselleri toplumla tamamen bütünleşmiş, önemli roller üstlenen ve vazgeçilmez bireyler olarak göstermesidir. Benzer şekilde, analiz edilen dizilerin büyük çoğunluğu mutlak olumlu yönelim kategorisine girmektedir. Bu durum, iletiyi üreten tarafın eşcinsellere ilişkin neredeyse yalnızca olumlu mesajlar yaydığını açıkça göstermektedir.
İçerikte yer alan karakterlerin özellikleri açısından çalışmada analiz edilen dizilerde yer alan eşcinsel karakterlerin büyük çoğunluğu, toplumda başarılı biçimde yer edinmiş çalışan sınıfa mensuptur. Bunlar arasında doktorlar, avukatlar, bilişim uzmanları, polisler, özel dedektifler, hemşireler, öğrenciler ve hatta iyi niyetli savaşçılar ile olağanüstü yeteneklere sahip bireyler bulunmaktadır. Bazı dizilerde eşcinsel rolü üstlenen karakter sayısı 12’ye kadar çıkmaktadır. Bu durum, iletiyi üreten tarafın bu özelliğe verdiği önemi ve dizilerin örtük hedefini açık biçimde ortaya koymaktadır. Ayrıca, eşcinsel karakterlerin önemli bir bölümü ana karakter konumundadır.
Değerler kategorisi açısından analiz edilen görsel-işitsel materyaller, eşcinsellerin varlığını meşrulaştıran ve onları içinde bulundukları kurumsal çerçeveyle birlikte yücelten bir değerler sistemi taşımaktadır.
Bütün bu dizilerde muhatapları mesajın içeriğine ikna etmeyi amaçlayan çeşitli tekniklerin kullanımın başvurulmuştur. Örneğin ilk aşamada olumlu bir benlik imajı sunulmakta, alıcının duygularına hitap edilmekte ve aynı zamanda aklına yönelik gerekçeler ileri sürülmektedir. Analiz edilen tüm dizilerde, eşcinsel rolleri üstlenen karakterler toplumda etkin bireyler olarak sunulmaktadır. Bu karakterler ya sevdiklerini korumak için savaşan kahramanlardır, ya çeşitli alanlarda uzman kişilerdir, ya doğaüstü güçlere sahiptirler ya ailelerinin güvenliğini sağlayan ebeveynlerdir ya da “ideal eşler” olarak gösterilmektedirler. Mesleki ve özel yaşamlarında başarılıdırlar; toplumla uyumları ve başarıları sürekli vurgulanmaktadır.
Ayrıca bazı sahnelerde eşcinsellerin maruz kaldığı dışlanma ve baskı gösterilmekte; onları dışlayan kişiler ise “insanlık dışı”, “normal olmayan” bireyler olarak resmedilmektedir. Eşcinsellerin baskı görmesi, aşağılanması ve acı çekmesi betimlenirken; diğer yandan aynı cinsiyetten bireyler arasındaki “eş” ilişkileri ve cinsel yakınlık sahneleri “doğal” ve “normal” olarak sunulmaktadır. Bu ilişkiler, bu tür birliktelikleri kabul eden ve kurumsal çerçeveye bağlayan bir toplum içinde gerçekleşmektedir. Bu, alıcının bu varlığa alışmasını sağlamak amacı taşımaktadır.
Bu dizleri de eşcinsellere ilişkin kalıp yargıları pekiştiren temel unsur, tekrar tekniğidir. Tekrar, medyada güçlü bir etkiye sahiptir; özellikle eleştirel bakış açısına her zaman sahip olmayan alıcı üzerinde. Bu tekrar; eşcinsellerle ilgili olumlu kalıp yargıların tekrarı, eşcinsel rolleri üstlenen oyuncu sayısının tekrarı, eşcinsel davranışları gösteren sahnelerin tekrarı, bu karakterlerin çoğunun ana rollerde yer almasının tekrarı şeklinde gerçekleşmektedir. Tekrar, aşinalık yaratır. Aşinalık ise mesajın önemli ve unutulmaz görünmesini sağlar. Bu durum, yıllarca süren dizilerde özellikle belirgindir. Bu sürekli tekrar, izleyicide eşcinsellerin toplumun ayrılmaz bir parçası olduğu fikrinin yerleşmesini sağlar. Bunun sonucu olarak, onların varlığının kurumsallaştırılması ve “haklarının” yasalarla güvence altına alınması gerektiği düşüncesi güçlenir. Tekrar; mesajdan etkilenme, mesaja dikkat etme ve mesajı doğru biçimde çözümleme olasılığını artırır.
Devletlerin Tepkisi: Körfez, Mısır ve Diğer Ülkeler
Netflix platformu, Arap dünyasında değerleri tahrif ettiği, ahlaki sınırları aşındırdığı ve toplumsal normları zedelediği gerekçesiyle sert eleştirilerin hedefi olmaya devam ediyor. Bölgedeki eleştiriler, platformun yayınladığı içeriklerin “fıtrata aykırı”, “ahlaki yozlaşmayı teşvik eden” ve “toplumsal değerlerle bağdaşmayan” bir çizgi izlediği yönünde yoğunlaşıyor.
Bu nedenle Arap ülkeleri Netflix ve benzeri küresel dijital yayın platformlarına karşı daha sert ve somut adımlar atmaya başladı. Özellikle Körfez ülkeleri ve Mısır, çocuklara yönelik içeriklerde yer aldığı ileri sürülen “ahlaki ve toplumsal değerlere aykırı” sahneler nedeniyle platformu açık biçimde uyardı.
Benzer şekilde Suudi Arabistan Genel Görsel-İşitsel Medya Otoritesi, Netflix’e bir bildiri göndererek, İslami ve toplumsal değerlere aykırı olduğu belirtilen içeriklerin derhal kaldırılmasını talep etti. Bildiride, platformun uyarılara uymaması hâlinde hukuki yaptırımların devreye sokulacağı açıkça ifade edildi.
Aynı dönemde, Mısır Yüksek Medya Düzenleme Konseyi de dijital yayın platformlarına yönelik kapsamlı bir düzenleme hazırlığında olduğunu duyurdu. Konsey, Netflix ve Disney gibi platformların, Mısır toplumunun örf ve değerlerine uymakla yükümlü olduğunu vurguladı ve bu doğrultuda lisanslama ve denetim mekanizmalarının hayata geçirileceğini açıkladı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise Telekomünikasyon ve Dijital Devlet Düzenleme Kurumu, Netflix’in içeriklerinin ülkedeki yayın kurallarına uygunluğunun yakından takip edileceğini duyurdu. Yetkililer, platformun önümüzdeki günlerde denetleneceğini ve ihlal tespiti hâlinde gerekli kararların alınacağını bildirdi.
Netflix yalnızca İslam dünyasında değil, farklı kültürel ve siyasi bağlamlarda da benzer tepkilerle karşı karşıya kaldı. Hindistan’da, platformun yerel pazara açılma girişimleri ciddi zorluklarla karşılaştı. Hindu milliyetçi gruplar ve çocuk hakları kurumları, Netflix içeriklerinin dini hassasiyetleri zedelediğini ve çocukları olumsuz etkilediğini savundu.
Hindistan’da bir devlet kurumu, Netflix’ten Bombay Begums dizisinin yayınına son vermesini talep etti. Kurum, dizide çocukların uyuşturucu kullandığını gösteren sahnelerin, çocukların zihinsel ve ahlaki gelişimini tehdit ettiğini belirtti. Rusya’da ise Netflix, eşcinselliği reşit olmayanlara özendirdiği iddiasıyla resmi şikâyetlere konu oldu. Rus makamları, platformun bu tür içerikleri kaldırmaması hâlinde ülkede faaliyetlerinin durdurulabileceği uyarısında bulundu. Netflix’in 2021 yılında yayımladığı çevre, toplum ve yönetişim raporuna göre, şirket Filipinler, Rusya, Singapur ve Vietnam gibi ülkelerde, resmi talepler doğrultusunda bazı içerikleri yayından kaldırdı.
Elon Musk’ın Tepkisi
Netflix’in içerik politikalarına yönelik küresel tartışma, yalnızca devletlerle sınırlı kalmamış; bazı etkili iş insanlarının ve kamuoyu figürlerinin doğrudan tepkileriyle daha görünür hâle gelmiştir. Bu bağlamda en çok dikkat çeken çıkışlardan biri, Amerikalı milyarder ve X platformunun sahibi Elon Musk tarafından yapılmıştır. Elon Musk, çocuklara yönelik programlarda eşcinsellik ve cinsiyet geçişinin teşvik edildiğini ileri sürerek Netflix aboneliğini iptal etti. Sosyal medyada geniş yankı uyandıran bu adım, bir kez daha çocuklara yönelik medya içeriklerinin sınırları ve ideolojik yönlendirme tartışmalarını gündeme taşıdı. Musk, X hesabından yaptığı paylaşımda, “Netflix çocuklar için uygun olmayan fikirleri teşvik eder hâle geldi. Bu içeriklerin, inandığım değerleri yansıttığını düşünmüyorum,” ifadelerini kullandı. Aboneliğini iptal etme kararının, çocukların maruz kaldığı, kendi ifadesiyle “uygunsuz ideolojik yönlendirme” konusundaki endişelerinden kaynaklandığını vurguladı.
Musk’ın açıklamaları kısa sürede binlerce kullanıcı tarafından paylaşıldı. Bazı kullanıcılar, çocuk içeriklerine cinsiyet kimliği ve cinsiyet geçişi gibi konuların dâhil edilmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirerek Musk’a destek verdi.
Çözüm Arayışları, Yerel Medya İhtiyacı ve “Ne Yapılmalı?” Sorusu
Netflix ve benzeri küresel dijital platformlarla yaşanan tartışmalar, daha derin bir yapısal sorunu görünür kıldı; bu da yerel ve bölgesel ölçekte güçlü alternatiflerin yokluğudur. İslam dünyası sahip olduğu maddi imkânlara, insan kaynağına ve kültürel birikime rağmen, küresel ölçekte rekabet edebilecek dijital yayın platformları oluşturamadı. Bu durum, izleyiciyi küresel platformlara mecbur bırakırken, kültürel ve değer temelli çatışmaları da kaçınılmaz hâle getirdi.
Bu konuda İslam dünyasının mevcut yaklaşımı büyük ölçüde reaktiftir. Yani içerikler yayımlandıktan sonra tepki verilmekte, ancak uzun vadeli bir kültürel strateji geliştirilememektedir. Oysa olması gereken proaktif bir medya politikasıdır. Bu politika; kendi anlatılarını, kendi değer sistemini ve kendi hikâyelerini üretebilen bir medya ekosistemi inşa etmeyi hedeflemelidir. Böylece küresel platformların etkisi tamamen ortadan kaldırılamasa bile dengeleyici bir alternatif oluşturulabilir. Ailelerin rolü de bu noktada merkezi bir konuma sahiptir. Çocukların ve gençlerin izleme alışkanlıklarının tamamen kontrol altına alınması mümkün değildir; ancak rehberlik, diyalog ve bilinçlendirme yoluyla riskler azaltılabilir.
Bu konuda devletlerin düzenleyici rolü de gereklidir; ancak bu yaklaşım sınırlı bir araç olarak değerlendirilmelidir. İçerik denetimi ve hukuki çerçeveler, özellikle çocukların korunması açısından önem taşısa da tek başına yeterli değildir. Aşırı yasakçı yaklaşımlar, ters etki yaratabilir ve merak duygusunu artırabilir. Bu nedenle, düzenleme ile bilinçlendirme arasında dengeli bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir.
Burada mesele “Netflix’e karşı olmak” ya da “Netflix’i savunmak” ikileminin ötesinde ele alınmalı. Asıl soru, toplumların kendi kültürel egemenliklerini nasıl koruyacakları ve küresel medya çağında kendi hikâyelerini nasıl anlatacaklarıdır. Küresel platformların etkisi karşısında tamamen savunmasız kalmamak için; yerel üretim, eğitim, bilinçli izleyici ve uzun vadeli kültürel strateji başlıklarının birlikte ele alınması gerekmektedir.
SONUÇ
Sonuç olarak, aklınıza gelebilecek her şey —satanizmden ona giden bütün yollar; ahlaki çürümeden ezoterik, hermetik inanç sistemlerine kadar— hepsi istisnasız biçimde Netflix içeriklerinde mevcuttur. Netflix ve benzeri platformlarda, dini inançları sorgulayan ya da kutsal değerleri küçümseyen içeriklerin yayınlanması bilinçli bir stratejinin parçasıdır. Bu içeriklerin üretilmesi rastlantısal değildir, aksine muhafazakâr toplumların dini ve ahlaki temellerini aşındırmayı hedefleyen planlı bir yaklaşımın ürünüdür.
Ayrıca diziler, sanıldığı gibi tarafsız eğlence içerikleri değildir. Belirli bir değerler sistemini, belirli bir ideolojik yönelim doğrultusunda ve ikna araçları kullanarak izleyiciye aktarmaktadırlar. Tekrar yoluyla belirli imgeler yerleştirilmekte, başlangıçta reddedilen yaşam biçimleri zamanla benimsenmektedir. Netflix’in yayınladığı diziler, eşcinsellerin toplumla bütünleşmiş bireyler olarak sunulduğu, cinsel çeşitliliğin merkeze alındığı bir temsil üretmektedir. Bu nedenle insan fıtratını tehdit eden, zihinsel sapkınlığı yaygınlaştıran ve insanı inkâra sürükleyen bu ücretli platformların yenden sorgulanması gerekir. Bu tür içerikler yalnızca eğlence unsuru olarak değerlendirilmemelidir. Bu durum aynı zamanda değer aktarımı ve kimlik oluşumu üzerinde doğrudan etkiler yaratmaktadır. Bu nedenle, genç izleyici kitlesini hedef alan yapımların daha sıkı denetime tabi tutulması gerekmektedir.
Bazı yazarlar ve düşünce insanları, İslam ülkelerinin bu konuda ortak ve birleşik bir tutum sergilemesi gerektiğini savunuyor. Bu yaklaşımda, Netflix ve benzeri platformlara karşı bireysel ülke tepkilerinin yetersiz kaldığı; bölgesel düzeyde ortak bir strateji geliştirmesi önerilmektedir. İslam ülkelerinin artan abonelik gelirleri ve pazar büyüklüğü bir baskı unsuru olarak kullanabilir. Gerekirse, bu platformların bölgede faaliyet göstermesinin sınırlandırılması ya da tamamen durdurulması seçeneğinin masada tutulması gerekir.
Uzman görüşlerine göre, ebeveynlerin tek başına denetimi yeterli değildir; esas mesele çocuklara ve gençlere eleştirel medya okuryazarlığı kazandırmaktan geçer. İzlenen içeriğin sorgulanması, mesajların ayırt edilmesi ve değerlerle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu mesele bireysel tercihten ziyade, kamusal sorumluluk ve gelecek nesillerin zihinsel güvenliğiyle ilgili bir konu olarak ele alınmalıdır. Müslüman olsun ya da olmasın herkesin zihinleri dönüştüren, değerleri aşındıran ve bunu yaparken aynı zamanda büyük ekonomik kazançlar elde eden bu sistem karşısında bireysel ve toplumsal bir takım karşı duruşların olması gerekir. En azından kişinin kendisine ve çocuklarına karşı bir sorumluluğu vardır. Tüm dünyayı değiştirmek mümkün olmasa bile, kendi sınırlarını ve değerlerini korumak hâlâ mümkündür.
Zira bu durum, gençleri ve toplumu tehdit eden büyük bir kültürel ve ahlaki risk oluşturmaktadır. Bu risk yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumun güvenliği, ahlaki yapısı ve dini değerleri açısından da ciddi sonuçlar doğurabilecek nitelikte görülüyor. Bu nedenle, özellikle ebeveynlerin, din adamlarının ve eğitimcilerin ortak bir sorumluluk bilinciyle bu tür içeriklere karşı durmaları gerekmektedir. Bu yaklaşımda, gençlerin dini ve ahlaki bilinçlerinin güçlendirilmesi ve enerjilerini yapıcı alanlara yönlendirecek sosyal, zihinsel ve fiziksel faaliyetlerin teşvik edilmesi gerekmektedir.
Doç. Dr. Cevher Şulul
(Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Diğer İçerikler