ABD–Suudi Arabistan İlişkileri ve Prens Muhammed Bin Selman’ın Washington Ziyareti

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 01 Aralık 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Şubat 1945’te Süveyş Kanalı, Suudi Arabistan Krallığı’nın kurucusu Kral Abdülaziz (1876–1953) ile ABD Başkanı Franklin Roosevelt (1882–1945) arasında gerçekleşen tarihi bir toplantıya ev sahipliği yaptı. USS Quincy kruvazörünün güvertesinde yapılan ve beş saat süren bu görüşme, iki devlet arasında kurulan ve zaman içinde uluslararası sistemde meydana gelen büyük değişimlere ve sarsıcı krizlere rağmen ayakta kalmayı başaran stratejik ittifakın temellerini attı. İki ülke arasındaki ikili stratejik ilişki, bir tür özel düzenlemeye dayanıyordu: Washington, Suudi Arabistan’ın güvenliğini ve sınırlarının korunmasını sağlamayı taahhüt ediyor; buna karşılık Suudi Arabistan ise petrolü Amerika Birleşik Devletleri’ne ve küresel piyasalara uygun fiyatlarla temin ediyordu.

Görüşmeden aylar sonra Başkan Roosevelt hayatını kaybetti; yedi yıl sonra da Kral Abdülaziz vefat etti. Ancak ne bir Suudi kralının ölümü ne de bir Amerikan başkanının değişimi Riyad–Washington ilişkilerinin temel niteliklerini etkilemiştir. İki ülke arasındaki özel ilişkiler büyük krizler karşısında bile ayakta kalmayı başarmıştır. 

Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelişi ve Suudi Arabistan’da Muhammed bin Selman’ın veliaht prensliğe yükselişiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerde meydana gelen dönüşüm, bu ilişkilerin önemli bir bölümünü özel nitelikli stratejik ilişkiler olmaktan çıkararak, giderek kişiselleşmiş özel ilişkilere dönüştürmektedir.

Trump, Muhammed bin Selman’a ve genel olarak Suudi Arabistan’a, bir devlet adamı olmaktan ziyade, ticari kazanç ve satış odaklı bir iş insanı zihniyetiyle yaklaşmaktadır. Onu milyarlarca dolarlık anlaşmalar üzerinden yüksek maddi kazanç sağlayabileceği bir ortak gibi görmektedir; ister Amerikan altyapısına yönelik yatırımlar, isterse askerî veya ticari satışlar olsun, yaklaşım aynı mantığa dayanır.

Liderlik, İlişkiler ve Siyasi Arka Plan

Muhammed bin Selman–Trump ilişkisini üç döneme ayırabiliriz: 2016 sonrası: Trump’ın gelişi ve “reformist prens” imajı; Kaşıkçı cinayeti sonrası: Bin Selman’ın uluslararası izolasyonu; Trump’ın yeniden Beyaz Saray’a gelişi: ilişkilerin yeniden ısınması.

Bu yeni ziyaret (18.11.2025), Kaşıkçı cinayeti öncesindeki duruma bir dönüştür. Trump, Veliaht Prensi Muhammed bin Selman için Beyaz Saray’ın güney bahçesinde olağanüstü bir karşılama töreni düzenledi. Burası yabancı liderlerin pek azının ayak bastığı bir nokta. Törende üç adet F-35 ve üç F-15 savaş uçağı uçuş gösterisi yaptı, 21 pare top atışı yapıldı, kırmızı halı serildi, atlı birlikler yer aldı. Trump, prensin Washington’a dönüşünü adeta kutladı. Bu sıcak karşılama Oval Ofis’te de sürdü. Trump, gazetecilerin önünde Prens’i övmekten geri durmadı; “büyük saygı gören bir lider” dedi. Bin Selman, Cemal Kaşıkçı cinayeti (2018) ve Biden döneminde yaşanan jeopolitik gerginlikler yüzünden yedi yıldır Beyaz Saray’a adım atmamıştı. Trump onu tartışmalı bir lider değil, “eski bir dost ve kıymetli bir ortak” gibi ağırladı. ABD Başkanı Donald Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı karşılamak için Beyaz Saray’ın tüm ağırlığını devreye soktu; üst düzey CEO’lar, eyalet valileri ve Kongre üyelerine özel davetler gönderdi ve bazı isimleri bizzat arayarak ziyaretin önemine ve Suudi ortaklığının Washington’daki ağırlığına vurgu yaptı.

Askerî, Ekonomik ve Teknolojik Boyut

Bu ziyaretin amacı ABD ile askerî ve istihbarî iş birliğini güçlendiren bir anlaşma elde etmektir. Bin Selman’ın Beyaz Saray ziyareti ekonomiden orduya, diplomasiden teknolojiye bir sürü dosya barındırmaktadır. Suudi Arabistan, ABD’deki yatırımlarını 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi ki bu, önceki yaklaşık 600 milyar dolarlık vaatten çok daha büyük. Bu paketin içinde büyük silah alımları, yapay zekâ iş birlikleri, yarı iletken üretimi, hatta sivil nükleer enerji ve stratejik madenler de var.

Taraflar bu yüksek yatırım rakamı için herhangi bir zaman çerçevesi sunmadı. Bu miktar, neredeyse Suudi Arabistan’ın yıllık milli gelirine eşit. Analistler, petrol fiyatlarının düşmesi ve dev altyapı projelerine yapılan aşırı harcamalar nedeniyle Krallığın artan bütçe açığı yüzünden böyle bir rakama ulaşmanın zor olacağını söylüyor. Ama Trump büyük rakamları duyurmayı sever. Suudiler de diğer ülkeler gibi, onun oyununa dahil olmaktan memnun görünüyor.

Bu devasa paket sadece finansal bir mesele değil; Washington’un, Krallığın petrol destekli reformlarını 2030 Vizyonu çerçevesinde ABD’ye yakınlaştırma ve Çin’in bölgedeki nüfuzunu dengeleme girişimi olarak görülüyor. Aynı zamanda ABD gözetiminde bölgesel istikrarı amaçlıyor. Trump, Suudi Arabistan’la bir savunma anlaşmasına vardığını ve Suudi Arabistan’ı “NATO dışı ana müttefik” ilan ettiğini açıkladı. Bu, askeri iş birliğini üst seviyeye çıkaran önemli bir adım. Trump, gelecekte sivil nükleer iş birliği anlaşması imzalanabileceğini söyledi. ABD reaktörleri, uluslararası ajans gözetimi altında, “acil durdurma anahtarları” dahil olmak üzere tam kontrol mekanizmalarıyla teslim edilecek; yani teknoloji verilecek ama kontrol ABD’de kalacak. Bu, Washington’un bölgedeki güç dengelerini yönetme ve İran’ın olası nükleer etkisini sınırlama stratejisinin parçası. Ziyaretin ardından Bin Selman ülkesine, Pentagon’un ve İsrail’in Suudi Arabistan’ın sahip olmasını güvenilir bulmadığı 48 adet gelişmiş F-35 savaş uçağı satın alma izni ve buna ek olarak 300 adet Abrams tankıyla döndü.

Özetle; Suudi Arabistan modern silahlar, nükleer teknoloji ve dev yatırımlar alıyor. Ama bu süreç Washington’un sıkı gözetimi altında ilerliyor. Bu durum iyi mi kötü mü? Bir yandan bir Arap ülkesi tarihte ilk kez İsrail’le aynı seviyede F-35 alacak; diğer yandan aynı ülkenin ABD kontrolüne daha da bağımlı hâle gelme olasılığı ortaya çıkacak

Bölgesel Bağlam ve Ziyaretin Zamanlaması

Peki, neden şimdi Muhammed bin Selman Washington ziyaret etti? Aslında şu an gelmesi için “uygun zaman” oluştu. Gazze savaşı resmen bitti. Resmen bitti diyorum, çünkü fiilen katliam hâlâ sürüyor: Batı Şeria’da yerleşimci saldırıları, arazi gaspları, ev yıkımları, Kudüs’e uygulanan abluka arttı. Yani İsrail işgali hem Gazze’de hem Batı Şeria’da soykırım ve etnik temizliği sürdürmeye devam ediyor. Ancak resmî olarak savaşın sona erdiğinin ilan edilmesi, Muhammed bin Selman’ın ziyaret için beklediği eşiği sağladı. Suudi Arabistan dış politikasını her zaman çok dikkatli ve sabırlı yürütür. 

Neden Bütün Bu İhtimam, Neden Tam da Şimdi ve Bu Yoğunlukta?

Birincisi: Amerika sonsuza kadar Suudi Arabistan gibi ülkelerin en gelişmiş silahlara ulaşmasını engelleyemez. Eğer Suudi Arabistan’a savunması için gerekli gelişmiş ekipmanları, uçakları vermezse yüzünü Çin’e çevirir, daha gelişmiş hayalet uçaklarını daha ucuza ve daha çok miktarda satın alır. Çin, Suudi üslerini uçaklarla doldurabilir, hatta yeni üsler kurabilir. Bir gecede Suudi Arabistan Kızıldeniz’in tamamını kontrol edecek hava gücüne ulaşabilir.

İkincisi: Ortadoğu’daki güvenlik dosyası köklü bir değişimden geçiyor. Aynı anda Çin, yapay zekâ, silahlanma, savunma sanayi ve Körfez pazarlarına nüfuz alanlarında büyük hamleler yapıyor. Dolayısıyla, devasa kaynaklara sahip Suudi Arabistan’ın “karşı kampta” yer alması, Amerika açısından artık göze alınabilir bir lüks değil, stratejik bir risk başlığıdır.

Sonuç: Bin Selman’ın Washington ziyareti, ABD–Suudi Arabistan ilişkilerinin krizlere rağmen kopmadığını, aksine yeni bir stratejik çerçeveye taşındığını göstermektedir. Taraflar, askerî iş birliği, teknoloji ve büyük ölçekli yatırımlar üzerinden ilişkilerini yeniden tanımlamaktadır. Bu süreç, ABD’nin değerlerden çok çıkar odaklı politikasını bir kez daha görünür kılarken, Suudi Arabistan’ın da Çin–ABD rekabetinde konumunu dikkatle optimize etmeye çalıştığını ortaya koymaktadır.

Doç. Dr. Cevher Şulul (Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi)

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA