Ali MASKAN
Tüm YazılarıMakedonya iktidar partisi SDSM ve Koalisyon ortaklarının 1 Nisan’da Kruşevo’da halkla buluşma toplantısında konuşma yapan Başbakan Zoran Zaev; “Osmanlı esaretine karşı hepimiz beraberdik” mesajı verdi.
Makedon komitacılar Bulgaristan’ın silah ve insan desteğini alarak, 1903 yılında Kruşevo’da Osmanlı’ya karşı İlinden isyanını başlattılar. Çağdaş Makedonya’nın devlet ve millet olma iddiasının temeli olarak kabul edilen bu isyan, her yıl 2 Ağustos’ta büyük katılımlarla kutlanır.
Osmanlıya karşı mücadelenin veya Türklere karşı düşmanlığın bir sembolü olan İlinden ayaklanması kutlamaları, Makedon Milliyetçiliğinin en temel besin kaynağı iken Zoran Zaev’in; “hepimiz, Ulahlar da Arnavutlar da Türkler de Osmanlı esaretine karşıydılar, hepsi birlikteydi. Asırlardır ülkemiz çok etnikli yapıdadır, kimden kaçıyoruz? Saklanacak mıyız? Kurşevo’da, farklılıklarda eşit olmanın ne demek olduğunu açıklamama gerek yok. Bu bizim zenginliğimizdir. Farklı kültürler, farklı etnisiteler, farklı dinler. Birbirimizi Ramazan Bayramı’nda da Noel’de de ziyaret edelim, tebrik edelim. Birbirimize karşı saygılı olalım” ifadeleri ne anlama geliyordu.
Makedonya iç ve dış politikasının yoğun bir değişim gösterdiği bu dönemde, Zaev’in açıklamalarına ziyadesiyle önem verilmesi gerekiyor. Zira bu ifadeler “Makedon milliyetçiliği” düşüncesinin “Makedonya vatanseverliği”ne dönüştüğünün bir göstergesidir. Makedonya kendi bölgesinde ve ülkesinde barış ve istikrarı sağlamak istiyorsa öncelikli olarak yapması gereken şey, ülkedeki her etnik yapının kendi milli duygularını ortaya koymadan “Herkesin Makedonyası” üzerinde ortak bir uzlaşı sağlamasıdır. Zaev’in bu açıklamaları yapmasını gerektiren tarihsel altyapıya da kısaca değinirsek bunun Makedonya siyasi tarihinde ne denli önemli bir kırılma noktası olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Kendi doğal sınırları ve homojen bir sosyal yapısı olmayan Makedonya, gereklilikten ziyade zorunluluktan ortaya çıkmış bir ülkedir. Bu itibarla Makedonya, bugün birçok farklı din, mezhep, etnik yapı, dil ve kültür gibi farklı unsurları bir arada yaşatabilme zorunluluğunda olan bir ülkedir. Lakin bağımsız bir ülke olarak Makedonya’nın kendine bir kimlik bulması gerekiyordu. Bu kimlik arayışının doğal sonucu olarak bir Makedon Milletti ve Milliyetçiliği kaçınılmaz olarak ülke gündemine gelmişti.
Milliyetçilik teorileri kapsamında bir yere oturtmakta zorluk çektiğimiz Makedon milliyetçiliği dün olduğu gibi bugün de çelişkilerini sürdürmeye devam etmektedir. Bir devletin milleti mi, bir milletin devleti mi, bir din veya dilin milleti mi veya bir kültürün milleti mi? Bu soruların hiçbirisine net bir cevap veremezsiniz. Bu silik ortamda var olmaya veya kendine bir zemin oluşturmaya çalışan Makedon milliyetçileri İlinden ayaklanması gibi süreçlerde yer almış ulusal kahramanlarını devasa heykellerle şehir merkezlerinde yaşatmaya çalışması bu gayretin bir sonucudur.
Herhangi bir etnik, dini ve kültürel olarak farklılaştırılmış altyapısı olmayan Makedon milliyetçiliğinin tarihsel kökeninde Bulgar komitacıların kışkırtmasıyla ortaya çıkmış Osmanlı düşmanlığı, günümüzde ise kendisini yok edecek Yunan, Bulgar, Arnavut korkusu üzerine inşa edilmiştir. Bu şekliyle bakıldığında ülkenin ne içinde ne de dışında güvenlikli bir ortamdan bahsedilebilir. Her an ülkede bir sorun çıkacağı korkusu Makedon milliyetçiliğinin tek varlık kaynağıdır.
Dame Gruev’den başlayan süreç henüz çok yeni olmakla birlikte, Üsküp meydanındaki kahramanların heykelleri Makedonlara tarihlerini ve kahramanlarını hatırlatmaya başlamıştır. Şehrin meydanındaki Büyük İskender ve farklı yerlere dağıtılmış Yunan heykelleri ve mimarisi, diğer tarafta Bulgar komitacılarının yetiştirdiği kahramanların heykelleri. Yunan’dan esinlenmiş duygu, Slav kökenli etnik yapı, Bulgar’dan etkilenmiş milliyetçi hareket: Makedon milliyetçiliği. Şu andaki Makedon milliyetçiliğinin çıkmazı bu bileşendir. İşin kötü tarafı bu üç duyguya esin kaynağı olan ülkelerin hiç birisi son 120 yıllık dönemde Makedonlara hiçbir zaman muhabbetle bakmadılar. Yani Makedon milliyetçiliğine esin kaynağı olan unsurların hepsi aslında Makedon milliyetçiliği için bir “öteki” konumunda. Hem “esin kaynağı” hem de “öteki”ni bir araya getirmek suretiyle milliyetçilik oluşturmak gerçekten çok zor.
Millet illaki bir etnik, din, dil veya kültür üzerine mi inşa edilmelidir? Elbette ki hayır. Ortak bir tarih, ortak bir toprak parçası üzerindeki yaşanmışlıklar da milleti oluşturabilir. Ancak bu uzun ve meşakkatli bir sürecin sonucu olacaktır. Bu şartlar altında Makedonlar belki de “milliyetçilik” yerine “vatanseverlik” mi? Sorusunu tartışmalıdır. Makedonya’da zaten gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir Makedon Milliyetçiliği yerine, daha halkçı bir unsuru bünyesinde barındıran ve farklı dil, din ve kültürleri aynı vatan toprakları içerisinde yaşatabilme duygusu veren Makedonya Vatanseverliğini önemsemeliyiz. Bu nedenle Makedon düşünür ve siyasetçiler, Arnavut, Türk, Boşnak, Sırp, Ulah, Romen, Müslüman, Ortodoks, Katolik unsurları bir arada yaşatabilecek bir vatanseverlik duygusu oluşturmalıdır.
Slav dili konuşan ve etnik kökenini Büyük İskender’e dayandıran Makedonya halkı kendi içinde millet olma tanımını yapmakta zorlanırken, bu tanımı çok kolay yapabilen ve kendine tarihsel bir geçmiş oluşturabilen Arnavut ve Türklere karşı milliyetçi duygular üzerinden bir politika üretmesi gerçekten mümkün görünmemektedir. Bu paradoksun farkında olan Zoran Zaev’in ülkede her etnik yapının kendi milli değerleri üzerine bir politika geliştirmeleri yerine, ortak bir Makedonya ruhu oluşturma girişimleri önemli bir politik söylem olarak algılanmalıdır.
Zira Makedonya etnik yapı itibariyle gelecek 25 yılda çoğunluğunun Makedon veya Hristiyan olmadığı bir ülke olacak. Hal böyle iken toplumsal bir uzlaşı sağlayarak Makedonya’nın bütünlüğünü korumanın tek yolu her etnik yapının sahiplendiği bir Makedonya kurmaktır.
Ancak, Osmanlıya karşı Türklerle birlikte mücadele ettik ifadesinin burada reel bir karşılığının olmadığını elbette ki herkes bilmektedir. Zaev’in bu ifadelerinde, “Türklere olan düşmanlığın sembolik ortamında bile, bizler birlikte yaşıyorduk, bizim birlikte yaşadığımız Türklerle bir sorunuz yoktu, sadece bağımsız olmak için Osmanlı ile mücadele ettik” söylemini görmek mümkündür. Siyasetçi elbette ki, geçmişte yaşanmış ve etkisinin günümüze kadar geldiği olayları, elindeki sihirli sopayla bir anda düzeltemez. Bu yüzden bazen böylesi ironik söylemler kimi zaman siyasetçiyi geçmişin karanlıklarından kurtarıp günümüzün aydınlığına çıkartabilir. Burada aslında her üç temel etnik yapıya verilmek istenen bir mesaj var; “geçmişte yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen biz bugün bir arada yaşamayı başarabiliriz.”
Tabi burada Arnavut ve Türklerin bu mesajı nasıl algılayacakları çok önemli. Türklerin Balkanlardan göçünün çok hazin hikayeleri vardır. İlinden nasıl ki Makedonlar için bir kırılma noktasıysa aynı şekilde Müslüman topluluklar için de bir kırılma noktası oldu. Bulgar komitacıların katliamları, tecavüzleri insanların zihinlerinde hala canlıdır. Bugün Makedonya’da resmi rakamlara göre yaklaşık yüzde dört, ama gerçekte yüzde sekiz civarında olan Türk varlığı Zaev hükümeti tarafından nasıl değerlendirilecek buna bakmak lazım. Türklerin siyasi temsili başta olmak üzere, kamu kurumlarında görev almaları, Türkçe eğitim ve Türk köylerinde yapılacak icraatlar, toplumsal uzlaşı açısından önemli girişimler olacaktır. Ancak ülkedeki Türklerin toplumsal, siyasi ve ekonomik uyum ortamında, hali hazırda Türkiye ile ilişkileri ve beklentileri hususunda bir zayıflamayı da beraberinde getireceğini unutmamak lazım.
Makedon ve diğer etnik unsurların milliyetçi duygularla 100-130 yıl önce ortaya çıkardığı siyasi gelişmeler nasıl ki Osmanlı’nın vatanseverlik çabalarını sonuçsuz çıkardıysa, bugün Makedonya’daki milliyetçi duygular da Kuzey Makedonya Cumhuriyeti için aynı sonucu ortaya çıkaracaktır.
Makedonya’nın geleceğini muhtemelen bu gözle gören Zoran Zaev, hem ülke içi hem de dışında barış ve istikrarı koruyacak girişimler içindedir. Bu itibarla bu konuşmasını yapmasından bir gün sonra Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın ülkeyi ziyaretini de aynı kapsamda değerlendirmekte fayda vardır. Makedonya isim sorununu çözdüğü Yunanistan ile sıkı siyasi ve ekonomik ilişkilere girmiş ve hatta hava sahasının güvenliğinin Yunanistan tarafından sağlanması gibi stratejik konularda işbirliği anlaşmaları imzalanmıştır.
Makedonya ve Yunanistan tarafından baktığımızda Balkanlarda geleceğe yönelik önemli siyasi hamlelerin yapıldığını görmekteyiz. Ancak bunların Türkiye’ye etkisinin ne olacağını da unutmamak lazım. Bu girişimler Türkiye’nin alandaki etkinliğini Yunanistan lehine zayıflatır mı? Sorusuna cevap aramak lazım. Sayın Çipras’ın yakın bir geçmişte Türkiye ziyaretini de bu kapsamda değerlendirmeli miyiz?
Kuzeyinde az da olsa Makedonların, batısında Arnavutların, doğusunda Türklerin yaşadığı bir Yunanistan’ın bölge ülkeleri ile kendi içindeki etnik yapıları da içerecek şekilde görüşmeler yapması Yunanistan’ın siyasi açıdan bir açılım yaptığını göstermektedir. Batı desteği ile Makedonya ile arasındaki isim sorununu çözmüş olması, Yunanistan’ın Balkanlarda daha aktif bir siyaset yapacağının göstergesidir. Bu da doğal olarak Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini yeniden gözden geçirmesini gerektirecektir.
Sonuç olarak; Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ülkesindeki etnik yapılara kucak açması hasebiyle AB ve Uluslararası örgütlerden takdir toplayacak, Yunanistan ile isim sorununu halletmesi vesilesiyle uluslararası fonlardan daha fazla pay alacak ve AB kapıları açılacaktır.
Balkanlarda istikrar ve uzlaşı girişimleri çok yakından izlenmelidir, zira her uzlaşı aynı zamanda bir çatışmanın da temelini atmaktadır.
Güncel Yazıları
Kuzey Makedonya Genel Seçimlerinden Balkanları Okumak
24 Temmuz 2020
Yönetilebilir Hükümetlerden, Yönlendirilebilir Halklara
20 Temmuz 2020
Tarihin “Toplumsal Hafıza”sı
30 Mayıs 2020
Dünyanın Merkezi Neresidir?
11 Şubat 2020
Uluslararası İlişkilerde 'Tarihsel Benlik'
17 Aralık 2019
Cezayir ve Sudan'da Halk Hareketlerinin Geleceği
02 Ağustos 2019
Afrika’da Kalkınma Yardımları Stratejileri
08 Mayıs 2019
Kuzey Makedonya’nın Yeni Politik Açılımları
20 Nisan 2019