Sayed Sulaiman NABİL

Sayed Sulaiman NABİL

Tüm Yazıları

Hayâ, Emanet ve Sadakatle Yaşayan Lider: Ahmet Şah Mesud

11 Eylül 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Ahmet Şah Mesut, Afganistanlı liderler arasında hakkında en çok yazıp çizilen şahsiyetlerin başındadır. Ancak ne yazık ki onunla ilgili yazanlar, onu sevenler ve ona düşmanlık edenlerin büyük bir kısmı onu tanıyamamıştır. Tanıyamamıştır diyorum, zira başta sevenleri olmak üzere çoğu kimse onu; kendisine vakar ve şecaat veren takvası, düşmanları nezdinde dahi onu saygın kılan sadakati, bugün bile onu gönüllerde yaşatan hayâsı, kâfirlerde bile İslam sevgisi inşa eden dindarlığı, numune-i imtisal olan hoşgörüsü, insanları kendisine hayran bırakan ahlakı, en zor zamanlarda bile taviz vermemesini sağlayan Allah inancı, savaşın en zirve anlarında barış görüşmeleri yapacak dirayeti veren barış sevgisi üzerinden değil; taktığı şapka, giydiği takım, konuşma tarzı, bakışları, vs. şekli özellikler üzerinden tanıdılar ve bunu örnek almaya çalıştılar. Tüm bu değerleri göz ardı ederek onun şahsiyetini sadece ya bir takım şekli özelliklere ya da sadece savaşçılık özelliğine indirgediler. Böylece eksik bir örnek alma ile hem kendilerine hem de bu büyük şahsiyete yazık ettiler.

Sorarım size: Böylesi değerlere sahip bir insanın yolundan gittiğini iddia eden biri, ülkesini işgalcilere peşkeş çeker mi? Kendi menfaatini kutsal bildiği ilkelerin önüne koyar mı? Haram ve günaha el uzatır mı? Yetimin lokmasına göz diker mi? Allah’ın rızasını, kulun hakkını hiçe sayar mı? Hele hele kendisi refah içinde yaşarken, bu vatanın masum evlatlarını ölüme sürükler mi? Tüm bunların cevabı kocaman bir hayırdır.

Benzer şekilde, onu sevmeyenler ve hatta nefret edenler de ona olmayacak iftiralar nispet ederek, olmadık günahlarla suçlayarak benzeri yanılgılara düşmüşlerdir. 1990’lı yıllarda, zamanın Taliban yönetimine karşı savaşırken “Başka bir ülke Taliban hükümetine savaş açarsa, bugün karşısında savaştığım kardeşlerimle düşman ülkeye karşı omuz omuza mücadele ederim; ardından kendi aramızdaki anlaşmazlıkları çözeriz.” diyen bir şahsiyeti, nasıl olur da düşmanın kuklası diye yaftalayabilirler? Gecelerini zikirle, gündüzlerini mücadeleyle geçiren bir insana, nasıl olur da ahlaksızlık isnat edebilirler? Ölümünden sonra geriye çamurdan yapılmış bir ev dışında hiçbir şey bırakmamış bir şahsiyeti, nasıl olur da hıyanetle suçlayabilirler?

İşte bütün bunlar, hem sevenlerinin hem de sevmeyenlerinin onun hakkında yaptığı yanlış ve eksik tanımlamalardan ve onun inandığı değerlere nâ âşina olmalarından kaynaklanmaktadır.

Bu yazıda, Şah Mesud’un hayatını şekillendiren üç ana değere işaret etmek istiyorum. Dileğim odur ki onu tanımak ve bilmek isteyen herkes, bu değerler üzerinden onu anlamaya çalışsın; bu çerçevede tanısın. Ta ki seviyorsa eğer, onu yalnızca fotoğraflarını sakladığı bir put hâline getirmesin; aksine, örnek alacağı bir numune-i imtisal olarak görsün. Sevmiyorsa da, onu olmayan suni olgular üzerinden haksız yere yaftalamasın; hakiki çehresi üzerinden tanısın ve gerekirse eleştirsin.

***

Şah Mesud’un hayatının üç temel değer etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür: hayâ, emanet ve sadakat.

  1. Burada hayâ derken, kastettiğim sadece basit bir utanma duygusu değildir. Kastım insana hayat veren hayâdır. Hayâ, insanlığın tarih boyunca semavî dinlerden hâsıl ettikleri en önemli hasletlerden biridir. Hayâ, insanı kötü ve çirkin amellerden alıkoyandır. İnsanın, kötü ve çirkin olandan uzaklaşması bundan mütevellittir. İnsanda insaniyetin tecelli etmesi ve onun çirkin işlerden uzaklaşmasında hayânın varlığı, yüzlerce kanun ve kuraldan, binlerce polisin varlığından daha ehemmiyetlidir. Zira hayâ olmayınca nefis, rezalet ve süfliliğin girdabına adım atar. Böylece onu, toplumu ifsat edecek adımları atmaktan hiçbir ceza alıkoyamaz. Hayâ, insanın nefsine şeref kazandırır. Şeref ve hayâ, birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Şeref, verilen sözlere sadakat demektir. İnsanın fiiline ve kavline itibar kazandıran şey şereftir. Haysiyet ve onur, şerefin birer eseridir. Bir şahıs ancak şeref, haysiyet, onur ve hayâya sahip olduğunda; ilim, siyaset, ekonomi gibi farklı alanlarda gelişim sağlar. Onur ve haysiyet olmayınca gelişim asla sağlanamaz. İnsan, zafiyetin ve başkalarına kulluk etmenin ötesine geçemez. Dolayısıyla hayâ melekesi, insanlığın ittifaklarının ve sosyal ilişkilerinin en temel unsurudur. İnsanı edep ile tezyin eden, davranışlarını düzenleyen, onu behimi olmaktan çıkaran ve hayvanlardan ayıran yegâne seciye hayâdır. Hayâ, insanı en faziletli ahlaka sevk eder ve kötü amellerden alıkoyar; insanların cahillik ve süfliliğe razı olmalarını engeller. İnsanda sadakat ve emanet ancak hayâ ile tahakkuk eder.

 

  1. Emanet ile kastım, onun her daim, attığı her adımda bu dünyada var olan her şeyin kendisine bir emanet olarak verildiğinin bilincinde olmasıdır. Nitekim 1999 yılında, Taliban üyesi olup Şah Mesud’a karşı savaşan ve onun eline esir düşen iki Özbekistanlı kişiyi, o dönemde mukavemet cephesinin yegâne destekçilerinden biri olan Özbekistan devleti talep edince şöyle demiştir: “Onlar bu gençlere işkence edecekler. Bunlar bana karşı savaşıp cihat ettiklerini sanıyorlar, fakat ben onların yanlış yolda olduklarını biliyorum. Buna rağmen ben cahil olan bir Müslüman kardeşimi, ona zulmeden kâfire teslim etmem.” Ve o iki esiri serbest bırakmıştır. Çünkü düşman dahi olsa, bu insanları kendi nezdinde bir emanet olarak görmüştür. Yine aynı şekilde, 1993 yılında Soyvet mirasçıcı rejimi devirip Kabil’i fetheden bir komutan olarak başkanlık kürsüsüne oturmak istememiş; ülkede barış ve refahın tesisi için kapsayıcı bir hükümet kurulması adına yetkiyi diğer liderlere vermiştir. Bütün bunlar, onda var olan emanet bilincinin en temel göstergeleridir.

 

  1. Sadakat ile kastettiğim, insanın inandığı her değere ölesiye bağlı kalmasıdır. Onun, “Pakulum (şapkam) kadar yer kalsa da ülkemi yalnız bırakmam, ülkemi terk etmem” sözü, sadakatinin en açık göstergesidir. Yine, yardıma en çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda dahi yabancı askerlerin ülkeye girmesi karşılığında destek alma seçeneğini reddetmesi, işte bu sadakatin ve vakarın en güçlü delilidir.

***

Son olarak, her ne kadar daima bir savaş komutanı olarak tanınsa da, özünde barışı koruyan ve barış için çabalayan bir şahsiyet olmuştur. Gücün ve çıkarın kölesi olmamış, maddi menfaatler uğruna davasını satmamıştır. En zor anlarda bile gayriinsani ve gayriahlaki yollara başvurmamış; İslam’ı çıkarlarını sağlayacak bir araç olarak görmemiştir. Ve bütün bu duygu ve değerlerle yoğrulmuş bir mücadele hayatı sürdürürken, şehadet şerbetini içmiştir.

İşte, Şah Mesud’u bizlere tanıtan değerler bunlardır. Elbette imajı önemlidir; ancak o imajı teveccühe layık kılan, bu değerlerdir. Dolayısıyla onun anısını yaşatmaya çalışan herkesin, bu değerler üzerinden onu yeniden tanıması gerekmektedir. Allah’tan, başta Afganistan olmak üzere tüm İslam âlemine barış, huzur ve refah; her bir Müslüman ferde ise şuur, ahlak ve takva bahşetmesini niyaz ediyorum.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA