Geçtiğimiz yıllar boyunca dünyamız hem çok önemli dönemlerden geçti hem de farklı bölgelerde büyük gelişmelere tanıklık etti. Ancak son birkaç yıldır bu gelişmelerin eskisine göre çok daha yoğunluk kazandığı görülüyor.
Afrika’da, Avrupa’nın ve Batı’nın etkisi giderek azalıyor. Halkların zihninde sömürgeci ve yağmacı güçler olarak kalan Fransa başta olmak üzere birçok Batılı ülke Afrika’dan çekilirken, onların yerini bölgede ve dünyada her geçen gün konumunu güçlendiren Türkiye gibi aktörler alıyor. Ortadoğu’da da benzer bir tablo söz konusu. ABD başta olmak üzere eski güç merkezleri etkilerini kaybederken, bölgedeki dengeler hızla değişiyor. Gazze savaşı ve Aralık 2024’te Suriye’de gerçekleşen devrim sonrasındaki süreç bu dönüşümü daha da hızlandırdı. Nisan ayında İsrail ile İran arasında yaşanan savaş ise bir yandan İran rejimine stratejik hatalarını ve yanlış politikalarını gösterirken diğer yandan da ABD’nin vekil gücü olarak görülen İsrail’in yenilmez olmadığını ve bir gün yerle bir olabileceğini açık biçimde ortaya koydu.
Orta Asya’da Türk devletleri, Türk Devletler Teşkilatı bünyesinde güçlü adımlar atmaya devam ediyor. Bunun yanı sıra Afganistan’da da büyük bir değişim yaşandı; 20 yıllık ABD varlığı sona erdi. Taliban’ın icraatları, eksikleri ve yapamadıkları konusunda soru işaretleri bulunsa da ülkeyi bir bütün olarak, örgütler ve aktörlerden bağımsız düşündüğümüzde Afganistan’ın parlak bir geleceğe sahip olduğu görülüyor. Güney Asya’daki Bangladeş’te ise genç öğrencilerin öncülük ettiği protestolar sonucunda, tıpkı Suriye’de olduğu gibi büyük bir devrim gerçekleşti ve Hindistan’ın desteklediği 15 yıllık Hasina rejimi tarihe karıştı.
Avrupa’da Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş hâlâ sona ermiş değil. Trump daha önce bu savaşı “bir günde bitireceğim” demişti, ancak dünyanın ne kadar değiştiğinin farkında değildi. Bugünkü tabloya bakıldığında, Batı’nın Ukrayna’yı yarı yolda bıraktığı açıkça görülüyor. Putin ile Trump’ın Alaska’daki görüşmesinden de somut bir sonuç çıkmaması, Rusya’ya zaman kazandırıyor. Günün sonunda savaşın, Moskova’nın koşullarına uygun şekilde sona ermesi ihtimali giderek güçleniyor ki bu da cephede Batı’nın kaybettiği anlamına geliyor.
Bununla birlikte daha kritik bir mesele daha var: Başlangıçta Ukrayna’yı savaşmaya teşvik eden ABD, bugün yalnızca Kiev’i terk etmekle kalmıyor; aynı zamanda Avrupa ülkelerini de savunmasız bırakma niyetini gösteriyor. Trump’ın defalarca dile getirdiği “NATO’dan çıkacağım” söylemi, bu yaklaşımın en açık göstergesi. Peki, ABD’siz bir Avrupa, Rusya’nın tehdidi karşısında güvenliğini nasıl sağlayacak?
Yukarıda sayılan gelişmeler, hepimizin bildiği ancak bazen bağlantılarını kuramadığımız için anlamını tam olarak kavrayamadığımız olaylardır. Elbette bu büyük çaplı olaylarla bağlantılı olarak her gün küçük çaplı gelişmeler de yaşanmakta; aslında o büyük olayları hazırlayan zemini de bu küçük gelişmeler oluşturmaktadır.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Tianjin Zirvesi de bu gelişmelerden bağımsız düşünülemez. Zirve öncesi ve sonrasında dünya genelinde, özellikle Batı medyasında, toplantıya özel bir ilgi gösterilmiş; zirvede yaşananlar ve gelişmeler farklı boyutlarıyla değerlendirilmiştir. Bu yazımızda, söz konusu zirvenin Batı medyasında nasıl yer bulduğunu ve Batı’nın gerçekten yakın gelecekte farklı güç merkezlerinin öncülük edeceği bir dünya düzeninin şekillenmesinden endişe edip etmediğini incelemeye çalışacağız.
31 Ağustos–1 Eylül 2025 tarihlerinde Çin’in Tianjin kentinde düzenlenen 25. Devlet Başkanları Konseyi Zirvesi, Batı medyasında geniş yankı buldu. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in açılış konuşmasında dile getirdiği “hegemonya ve güç siyasetine karşı çok kutuplu bir düzen” çağrısı, özellikle ABD’de farklı yorumlarla ele alındı.
“Çin lideri Xi, Rusya ve Hindistan liderlerinin eşliğinde yeni bir küresel düzeni öne çıkarıyor”
Reuters, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tianjin Zirvesi’ni Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in “Çin lideri Xi, Rusya ve Hindistan liderlerinin eşliğinde yeni bir küresel düzeni öne çıkarıyor.” vizyonu üzerinden ele aldı. Haberde Xi’nin, hegemonizm ve güç politikalarına karşı açık tavır alarak doğrudan ABD’yi ve Trump’ın gümrük tarifelerini hedef aldığı vurgulandı. Zirveye damgasını vuran en önemli detaylardan biri ise Putin ve Modi’nin el ele Xi’ye doğru yürüyerek verdikleri birlik görüntüsü oldu; Reuters bu kareyi, Washington’un baskılarına rağmen Çin, Rusya ve Hindistan’ın boyun eğmeyeceği mesajı olarak değerlendirdi. Ajans, zirvede açıklanan somut adımları da öne çıkardı: ŞİÖ Kalkınma Bankası kurulması, 2 milyar yuan hibe, 10 milyar yuan kredi, yapay zekâ iş birliği merkezi ve Çin’in Ay istasyonuna davet gibi başlıklar Pekin’in alternatif bir ekonomik-siyasi mimari kurma çabasının göstergesi olarak aktarıldı. Putin’in “ulusal para birimlerine dayalı yeni Avrasya güvenlik sistemi” vurgusu ve Modi’nin yedi yıl sonra Çin’e gelişi de ayrı ayrı işlendi. Reuters ayrıca zirve sonrasındaki II. Dünya Savaşı’nın 80. yılı askeri geçidine işaret ederek, Xi’nin Putin ve Kim Jong Un ile vereceği görüntünün “güç gösterisi” niteliğinde olacağı yorumuna yer verdi.
“ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyabilecek potansiyel bir blok”
Associated Press (AP), Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tianjin Zirvesi’ni ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyabilecek potansiyel bir blok olarak değerlendirdi. Haberde, 24 yıl önce kurulan ŞİÖ’nün kuruluşundan bu yana büyüyüp etki alanını genişlettiği fakat hâlâ hedeflerinin ve programlarının netleşmediği vurgulandı. Özellikle İran ve Belarus gibi Batı’nın açık düşmanı olan üyelerin varlığına dikkat çekilirken, Hindistan, Çin ve Rusya’nın ise Washington ile daha karmaşık ilişkiler yürüttüğü belirtildi.
AP, ŞİÖ’yü başlangıçta Çin’in ekonomik gücü ve Rusya’nın Orta Asya üzerindeki etkisini koruma çabası olarak nitelendirdi, ancak zamanla örgütün genişleyerek daha geniş bir ittifak görünümüne büründüğünü yazdı. Haberde uzman görüşlerine yer verilerek, Xi Jinping’in zirveye başkanlık etmesinin ona “yeni küresel düzenin lideri” imajını güçlendirecek olumlu bir görünüm kazandıracağı ifade edildi. ŞİÖ’nün yalnızca bir diyalog platformu olmaktan çıkıp vatandaşlarına somut faydalar sağlayacak “tam teşekküllü bir işbirliği mekanizması” olmak istediği, ancak bunun nasıl ve hangi amaçla gerçekleşeceği konusunda soru işaretleri bulunduğu vurgulandı.
Hindistan boyutuna geniş yer ayıran AP, Modi’nin artan Rus petrolü alımlarının Washington ile gerilim yarattığını, buna karşın Çin ile ilişkilerde “istikrarlı ilerleme” mesajı verdiğini aktardı. Haberde Hindistan’ın örgüte katılımının Çin ve Rusya’nın hakimiyetini dengeleyebileceği, ancak Yeni Delhi’nin ne Rusya’nın Ukrayna savaşı ne de Çin’in Tayvan ve Güney Çin Denizi iddiaları konusunda destek vereceği, dolayısıyla kendi özerk konumunu koruduğu belirtildi. Ayrıca Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliği arayışı, Çin ve Rusya’nın isteksiz tutumları nedeniyle sınırlı bir destekle karşılaştı.
AP, zirvenin Çin tarafından “tarihteki en büyük ŞİÖ zirvesi” olarak sunulduğunu, ekonomik işbirliği ve ticaret vurgularının öne çıkarıldığını, ayrıca liderlerin II. Dünya Savaşı’nın 80. yılı askeri geçidine katılacağını yazdı. Haberde özellikle Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’un Pekin’deki geçitte yer alacak olmasının dikkat çekici bir gelişme olduğu ifade edildi.
“Guardian’ın Donald Trump ve Hindistan’a bakışı: Çin’i güçlendiren gümrük savaşı”
The Guardian, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tianjin Zirvesi’ni Trump’ın Hindistan’a yönelik gümrük savaşının ters teptiği ve Çin’in elini güçlendirdiği bir dönüm noktası olarak yorumladı. Haberde, Trump’ın Hindistan’ı Rus petrolü alımları nedeniyle %50 gümrük vergisiyle cezalandırmasının Yeni Delhi’yi boyun eğdirmek yerine yedi yıl sonra Xi Jinping’in davetiyle Çin’e yönelttiği ve Washington’u dışarıda bıraktığı vurgulandı.
Gazete, ŞİÖ’nün “kağıttan kaplan” gibi görüldüğünü, Hindistan-Pakistan çekişmesi, Çin-Hindistan sınır sorunları ve Rusya-Çin rekabeti nedeniyle çelişkilerle dolu olduğunu hatırlattı. Ancak Tianjin’de Modi, Xi ve Putin’in birlikte gülerek verdiği görüntülerin, ABD’nin etkisinin zayıfladığına dair güçlü bir sembol olduğuna dikkat çekti.
Analize göre Hindistan’ın tavrı nettir: tarım sektörünü ABD’nin taleplerine açmamak, petrol alımlarını Washington’un belirlemesine izin vermemek ve Pakistan’la ateşkesi Trump aracılığıyla değil doğrudan sağlamak. Bu nedenle Modi için geri adım atmak zayıflık göstergesi olurdu; bunun yerine Hindistan, ABD’ye “ortaklığınızı hafife almayın” mesajı vermek ve Çin’le yakınlaşarak denge kurmak yolunu seçti.
Çin açısından ise kazanç açıktır: Trump’ın hamlesi Xi’ye çok kutuplu bir zirvenin ev sahibi olma sahnesi sağlamış, Pekin’in ŞİÖ üzerinden ABD’nin yokluğunu vurgulamasına imkân tanımıştır. Haberde, Xi’nin en yakın çalışma arkadaşlarından Cai Qi’nin bizzat Modi ile görüşmesinin, Çin yönetiminin Hindistan’a verdiği önemin güçlü bir göstergesi olduğu belirtildi.
The Guardian, Tianjin’in etkilerini bölgesel sınırların ötesine taşıdı: Moskova için her el sıkışma, Batı yaptırımlarına rağmen yalnız bırakılmadığının işaretiydi; Türkiye için zirve, NATO üyesi olmasına rağmen zirveye katılması, kimseye sormadan istediği gibi hareket etmesi anlamına geliyor; İran içinse, ŞİÖ’ün yazılı açıklamalarında ABD-İsrail saldırılarının kınanması kritik bir kazanım sağladı.
Gazete ayrıca zirvenin yalnızca Avrasya ile sınırlı olmadığını, Filipinler’le Tayvan konusunda yaşanan gerginliğin Çin’in “en kırmızı çizgilerini” hatırlattığını ve Pekin’in ŞİÖ aracılığıyla aslında tüm sahneyi kontrol ettiğini belirtti.
“Çin, Trump kargaşasını kullanarak liderleri ABD öncülüğündeki düzene karşı birleştirmeye çalışıyor”
The Washington Post, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Tianjin Zirvesi’ni, Trump’ın öngörülemez politikalarının Pekin’e “ABD liderliğine karşı bir koalisyon” kurma fırsatı sunduğu bir sahne olarak yorumladı. Haberde, Xi Jinping’in “düzenli çok kutuplu bir dünya” çağrısı yaparak ülkeleri ABD öncülüğündeki düzenin tek taraflılığına karşı entegrasyona ve karşı çıkmaya davet ettiği vurgulandı.
Gazete, zirveyi Çin’in kendisini “güvenilir bir ortak ve ABD’nin öngörülemezliğine karşı denge unsuru” olarak pazarladığı bir platform şeklinde sundu. Xi’nin sunduğu başlıklar arasında ŞİÖ Kalkınma Bankası önerisi, 1,4 milyar dolarlık yeni kredi paketi ve devasa ŞİÖ pazarını ortak kullanma çağrısı öne çıkarıldı. Washington Post, bu adımların Çin’in hem ekonomik bağları güçlendirme hem de ABD yaptırımlarını aşabilecek alternatif mekanizmalar kurma stratejisinin parçası olduğunu belirtti.
Haberde zirvenin en dikkat çekici görüntüsünün Xi, Putin ve Modi’nin el ele gülerek verdikleri birlik fotoğrafı olduğu kaydedildi. Bu görüntünün, ülkeler arasındaki ciddi farklılıklara rağmen ABD’ye karşı ortak bir hoşnutsuzluk üzerinden verilen sembolik bir mesaj olduğu ifade edildi.
Washington Post, uzman görüşlerine de yer vererek ŞİÖ’ün esasen “ABD’ye karşı ortak bir rahatsızlık duygusuyla, ortak bir amaçtan ziyade” bir araya geldiğini aktardı. Çin’in zirve aracılığıyla Hindistan’la ilişkileri onarma çabaları ve Modi’nin yedi yıl aradan sonra Çin’e gelmesi de bu kapsamda öne çıkarıldı.
Zirvede ayrıca Putin’in Batı’yı Ukrayna savaşının nedeni olarak suçlayan konuşmasına geniş yer verildi. Bu, Moskova’nın Batı yaptırımlarına rağmen ŞİÖ’yü uluslararası meşruiyet kazanma aracı olarak gördüğünü gösterdi. İran Cumhurbaşkanı Pezeshkian’ın katılımı da, Batı’nın dışladığı rejimlerin ŞİÖ sayesinde kendilerini yalnız hissetmediklerini göstermek için sembolik bulundu.
Neticede; Tianjin’deki ŞİÖ Zirvesi Batı basınında farklı yorumlarla ele alınsa da ortak nokta, zirvenin Çin’in çok kutuplu bir dünya düzeni arayışında önemli bir dönemeç olduğu yönündedir. Reuters, AP, The Guardian ve Washington Post’un analizleri, Pekin’in zirveyi yalnızca ekonomik ve diplomatik bir platform olarak değil, aynı zamanda ABD’nin küresel liderliğine karşı sembolik bir güç gösterisi olarak kullandığını ortaya koyuyor. Xi, Putin, Erdoğan ve Modi’nin verdiği görüntüler, Batı’ya karşı ortak bir mesaj niteliği taşırken; somut adımların ve girişimlerin henüz ne kadar etkili olacağı belirsizliğini koruyor. Ancak her şeye rağmen, Tianjin Zirvesi’nin gösterdiği en açık gerçek, küresel dengelerin hızla değiştiği ve Batı merkezli düzenin artık tek seçenek olmaktan çıktığıdır.
Abdul Satar KAWA
Diğer İçerikler