Kolomb’un Trajedisi, İnsanlığın Kaderi

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 29 Eylül 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bir Adam, Bir Seyahat ve Değişen Kaderler

Tarihte büyük değişimleri yaratan her zaman küçük adımlardır.

1451 yılının sisli Cenova’sında, daracık sokakların deniz kokan kalbinde, yün dokumacısı Domenico Kolomb’un oğlu Kristof, denizin gizemli fısıltılarıyla büyüdü. Babasının peynir tezgâhında geçen sabırlı günler ticareti öğretirken, ufukta yitip giden gemilerin yelkenleri, ruhunda dinmeyen bir macerayı ateşledi. Coğrafya, astronomi ve tarihin tozlu sayfalarını kendi kendine deviren bu adamın zihninde, dünyanın çevresine dair yanlış bir rüyaya dayanan çılgın bir fikir filizlendi: Baharatın ve altının çağırdığı Doğu Hint Adaları’na, bilinmez batıdan ulaşmak. Bu, onun için altın bir şöhret vaadiydi; dünya tarihi içinse, geri dönülmez bir dönüşümün kıvılcımı olacaktı.

Sermayenin Rüzgârı ve Bilinmez Mavi

Gençlik, onu okyanusun acı tuzlu kollarına attı. Britanya’nın kararan limanlarından Gana’nın yakıcı kıyılarına uzanan yolculuklar, ona denizin bin yıllık sırlarını öğretti. Lizbon’da soylu Filipa Moniz Perestrelo ile kurduğu yuva ve oğlu Diego'nun doğumu, fırtınalı hayatına kısa bir liman sundu. Ancak Filipa’nın zamansız vedasıyla sarsılan Kolomb, İspanya’ya sığındı ve Beatriz Enríquez de Arana ile hayatına devam etti. Tutkusu ise değişmedi: Batının ebedi maviliğine yelken açmak.

Avrupa’nın tedbirli kralları- özellikle dünyanın gerçek büyüklüğünü bilen Portekiz Tacı -  onun planını bir hayalperestin hezeyanı olarak reddetti. Ta ki Kastilya Kraliçesi I. Isabella, Portekiz ve Osmanlı ile rekabetinin yarattığı ticari baskının da etkisiyle, 1492’de ona son ve tek bir şans sunana dek.

Kolomb’un seferi, sadece bir kraliyet emriyle değil, sermayenin keskin hırsıyla finanse edildi. O, yolculuğunu, Doğu’nun kervan düzme veya Akdeniz’in commenda (risk ve kâr paylaşımı) mantığına oturtmuştu. İspanyol tacı ve Cenovalı bankerler (Luis de Santángel gibi), bu maceraya ortak oldular; bir kervan reisi gibi güvenilir olan Kolomb’a, sermayelerini emanet ettiler. Santa Maria, Pinta ve Niña adlı üç küçük gemi, bu devasa finansal riskin sembolü olarak bilinmeze doğru yün dokumacısının oğlunun peşinden süzüldü.

Altın Getiren Keşif ve Kopan Zincirler

Okyanus, sonsuz bir mavi çöldü; sonsuza dek sürecekmiş gibi gelen yolculuktan yorulan mürettebat umutsuzluğa kapılırken, Kolomb yalnızca yıldızların fısıltılarına güvendi. Ve 12 Ekim 1492’de, ufukta yerlilerin Guanahani adını verdiği bir gölge belirdi. Kolomb, ayak bastığı toprakları son nefesine dek Hindistan sandı; oysa o, Amerika’nın ve kendisinin trajedisine, insanlığın büyük dönüşümüne kapı aralamıştı. Küba’dan Hispanyola’ya uzanan bu ilk seferden dönüşte, tutsak yerliler, ilk altın kırıntıları ve Kolomb Takasının ilk meyveleri (mısır, patates, domates tohumları) Kastilya’ya taşındı. Sermayedarlar, altın, köle ticareti ve yeni ürünlerle kârlarını katbekat artırdılar.

Kolomb, dört sefer daha yaptı; karşılaştığı masum halklara "indios" (Hintliler) dedi. Ama yanılgısı, keşfin gölgesi gibi üzerinden hiç düşmedi.

Uygarlıkların Çöküşü: Bir Felaketin Bedeli

Kolomb’un ayak izleri, okyanus ötesindeki yerli halklar için kaderin acı bir cilvesiydi. Hispanyola’nın yerlileri olan Tainolar, Kolomb’un valiliği sırasındaki kölelik, vahşet ve Avrupa’dan taşınan çiçek hastalığının görünmez ordusu yüzünden neredeyse tamamen yok oldu. Aztek ve İnka gibi görkemli medeniyetler, onun açtığı yoldan gelen fetih rüzgârıyla toz olup dağıldı. Milyonlarca can, kılıçların şakırtısı ve salgınların sessiz kıyımıyla eridi.

Bu büyük değişim, Kolomb Takası, okyanusun iki ucunu birbirine bağladı. Atlar, demir ve hastalıklar batıya akarken; patates ve mısır gibi mucizevi ürünler doğuya gitti. Bu verimli mahsuller, Avrupa ve Asya’nın beslenme zincirini kökten değiştirerek, modern çağın kitlesel nüfus artışının temelini attı. Ancak bu küresel kazanç, yerli halkların tarihsel trajedisi üzerine kuruldu: Kültürler silindi, medeniyetler çöktü.

Sermaye Akışı ve Dünya İmparatorlukları

Kolomb’un keşfi, Avrupa’yı geri dönülmez bir şekilde zenginliğe sürükledi. Amerika’dan kesintisiz akan altın ve gümüş, İspanya’yı kısa sürede bir dünya gücü yaptı, ancak bu servet hızla Avrupa’nın güç dengelerini sarstı. Kolomb’un kullandığı risk paylaşımına dayalı, Osmanlı’dan geçen kervan düzme sermaye modeli (mudarebe), hızla evrildi. Akdeniz’in commenda/mudarebe geleneğinden doğan bu finansal ruh, kısa süre sonra anonim şirketlerin (joint-stock) ve Doğu Hindistan Şirketi gibi şirket-devletlerin kuruluşu için zemin hazırladı. Bu şirket 1600’de kuruldu ve daha sonra Hindistan’ı işgal ederek İngiltere’ye bağladı.

Sermayedarların doymak bilmez kâr hırsı, İngiltere’nin nihai olarak İspanya’yı geride bırakıp, “Güneş Batmayan İmparatorluk” hedefine ulaşmasını sağladı; modern uluslararası şirketlerin (Rio Tinto, BHP, Glencore, BP, Shell gibi) kökleri o döneme dayanır. İngiltere’de doğan “Akademi” emperyalizmin keşif ve bilgi üretimi ile istihbarat merkezi gibi çalıştı. Kilise sömürünün meşru olduğunu tanrıya söyletti. Misyonerler ve yerleşimciler dünyaya yayıldı. Akademi bilgi ile sömürüye altyapı hazırlarken kilise tanrıyı konuşturarak metafizik boyutu (üstyapı) inşa etti. Osmanlı, Malkoçoğlu gibi akıncı beylerinin çabaları ile yükselmişti, İngiltere, Francis Drake gibi korsan kaptanların yağmasında zenginleşti, büyüdü.

Osmanlı İmparatorluğu için bu keşif, dolaylı ama ölümcül bir darbeydi. İpek yolu ve baharat ticareti üzerindeki egemenliği, Amerika’dan gelen zenginlikler ve yeni deniz rotalarıyla sarsıldı. Avrupa, yeni küresel ticaretin gücüyle yükselirken, Osmanlı rekabette geride kaldı. Kolomb’un seyahatinden doğan sermaye birikimi ve risk yönetimi modeli, farkında olmadan, Osmanlı’nın uzun sürecek gerileme devrinin küresel zeminini hazırlayan sarsıntıyı başlattı. Ayağı karaya sağlam basan imparatorluklar gerilerken, denizlere yelken açan imparatorluklar yükselişe geçti.

Kolomb’un Mirası: Kaderin Çift Yüzü

Vali olarak sertliği ve yolsuzluk iddiaları, Kolomb’u 1500 yılında zincirlenmiş olarak Hispanyola’dan dönmeye zorladı. Krallarla ilişkileri dava ve gerginliklerle örüldü. 20 Mayıs 1506’da Valladolid’de sessizce öldüğünde, o hâlâ büyük bir yanılgı içindeydi: Amerika’nın ayrı bir kıta olduğunu asla anlamadı.

Fakat onun kervan düzme mantığıyla finanse edilen yolculuğu, dünyayı bir daha asla eskisi gibi yapmadı. Sermayedarları (İspanyol tacı, Cenova bankerleri) büyük bir servet kazandı. Kolombiya’dan Britanya Kolumbiyası’na, ismi cesaretin simgesi olarak yaşarken; mirasının karanlık yüzü, yerli halkların bitmeyen acılarını ve soykırımın gölgesini taşıyor.

Kolomb, belki yalnızca bir avuç altın ve egzotik baharat düşledi. Ancak onun yolculuğu, Tainolar’ın sessiz yok oluşundan modern şirketlerin yükselişine, küresel imparatorlukların inşasından Osmanlı’nın gerilemesine dek, kimsenin tahmin edemeyeceği bir değişim tsunamisi yarattı. Onun hikâyesi, sonu kişisel trajedisine dönüşen bir cesaretin, yanlış hesaplanmış bir dünyanın ve geri dönülmez bir şekilde değişen insanlık kaderlerinin okyanuslar aşan destanıydı.

Galip Türkmen (E.Başmüfettiş)

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA