Yahya Bostan, 25 Nisan Cuma günü Yeni Şafak’ta yayınlanan “Netanyahu için Yolun Sonu Görünüyor” başlıklı yazısında İsrail sorunu ve Filistin planı konusunda önemli gelişmeleri değerlendirdi.
Yahya Bostan’ın yazısından öne çıkan başlıklar şöyle:
“19 Nisan’da Hamas heyeti Ankara’ya geldi. Dışişleri Bakanı Fidan ve MİT Başkanı Kalın ile görüştü. Ankara’dan görüşmenin detaylarına ilişkin bir bilgilendirme yapılmadı. Ancak Arap medyasında bazı detaylar var.
ABD Başkanı Trump’ın, Netanyahu’nun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la güçlü diyaloğunu vurgulaması, bunu tüm dünyaya ilan etmesi, Ankara’nın diplomatik özgül ağırlığının altını çizdi. Şüphesiz bu Hamas’a da bir hareket alanı açıyor. Arap medyasına göre Hamas, ABD’ye iletmek istediği kapsamlı anlaşma teklifini Ankara’ya sundu. Ankara’nın Washington nezdindeki etkisini kullanmasını istedi.
Çıkan haberlere göre Hamas’ın önerisi, bölgesel ve uluslararası garantiler altında, beş yıllık bir ateşkes içeriyor. Hamas, Gazze’yi yönetmek için bağımsız bir Filistin komitesinin kurulmasını kabul ettiğini söylüyor.
Hamas’ın Ankara ziyaretinin, normal şartlar altında, İsrail’in sert tepkisini çekmesi beklenirdi. Ancak öyle olmadı. Netanyahu sessiz kaldı. Çünkü, Trump açıkladı: Hamas’la sadece Türkiye değil ABD de görüşüyor.
Trump-Netanyahu Makası Açılıyor
Soykırımcı Netanyahu’nun hareket alanı daralıyor. 7 Ekim, 2018’den bu yana çevre ülkelerde tampon bölge kurmak isteyen İsrail güvenlik bürokrasisi için fırsattı. İsrail Genelkurmay Başkanı Halevi “Yıllardır bu fırsatı bekliyorduk” demişti. Yolsuzluk soruşturması baskısı altındaki Netanyahu da bu süreçten faydalanmaya çalıştı. 7 Ekim öncesinde ABD’nin bölgesel dizaynına (ki o mimari şöyledir: S. Arabistan liderliğinde -Esad’lı Suriye dahil- bir Arap ittifakı kurmak, bu ittifakı İsrail ile konuşturmak, Türkiye ile ilişkileri onarmak, İran’ı enterne etmek ve bölgeden çekilerek Çin’e odaklanmak) uyum gösteriyordu ancak 7 Ekim’den sonra Washington’a kendi politikalarını dayatmaya başladı.
İsrail, 7 Ekim sonrası bölgesel politikasını şöyle tanımlıyor: Bölgede İsrail’e yönelik tehditleri bertaraf etmek, olası tehditlerin ortaya çıkmasını da önleyici müdahale ile engellemek. Bu kaosu davet eden, yıkıcı bir perspektif daha çok kan ve çatışmayı çağırıyor. Bölgenin daha derin bir kaosa sürüklenmesi ise ABD’nin çıkış stratejisine uymuyor. Bu yüzden tüm kariyerini Trump’a endeksleyen Netanyahu ile ABD Başkanı arasındaki makas her geçen gün açılıyor.
Hamas’ın Ankara ziyaretinin, normal şartlar altında, İsrail’in sert tepkisini çekmesi beklenirdi. Ancak öyle olmadı. Netanyahu sessiz kaldı. Çünkü, Trump açıkladı: Hamas’la sadece Türkiye değil ABD de görüşüyor.
Geçtiğimiz günler bunun güçlü işaretleriyle dolu. Trump ve Netanyahu Gazze’de sürgün planından vazgeçmiş değil ama arka planda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Malum, Washington, Suudi Arabistan’ı İsrail’le normalleşme için ikna etmeye çalışıyor. Riyad ise bunun karşılığında ABD’den sivil nükleer sanayii konusunda iş birliği istiyor. Aynı zamanda “İki devletli çözüm konusunda irade beyanı duymalıyım” diyor. Geçtiğimiz hafta ABD Enerji Bakanı Chris Wright “Suudi Arabistan'la sivil nükleer sanayi için ön anlaşma imzalayacağız” dedi. Riyad’ın iki devletli çözüm şartından geri adım attığına ilişkin bir işaret yok. O halde yakında ABD’den Filistin’de iki devletli çözüm konusunda da bir irade beyanı gelir mi? Takip etmek gerekiyor.
Asker Çekme Kararı SDG’ye Uyarıymış
Benzer durum Suriye için de geçerli. Trump’ın “Makul ol” çıkışından sonra İsrail Suriye’de hava saldırısı düzenlemedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, o görüşmeden sonra yaptığı ilk açıklamada “Suriye'nin kalıcı huzura ve istikrara kavuşmasına kim engel olursa, açık söylüyorum, karşısında Suriye Hükümetiyle birlikte bizi de bulacaktır” dedi.
Zamanlamaya bakın… İsrail, Suriye’nin dörde bölünmesi, olmazsa dört etki alanı altına girmesi (ABD, Türkiye, Rusya, İsrail) önerisiyle Washington ve Moskova’nın kapısını arşınlarken, ABD’nin Suriye’deki askerlerini çekmeye ve bazı üslerini kapatmaya başladığı haberleri geldi. Batı basını yazıyor: Amerikalılar, İsrail’e ve SDG’ye “Suriye'de askeri rolden siyasi role geçiyoruz” diye açıkça söylemiş. Asker çekme kararıyla da SDG’ye “Şam’la entegrasyonu hızlandır” mesajı verilmek istenmiş. Washington yönetimi yaptırımların kaldırılması için Şam’a “kabulü mümkün olmayan” taleplerle gelse de Suriye’de İsrail’in (ve PKK’nın) bekçiliğini yapmayacağını da açıkça gösteriyor.
Bölgeyi Armageddon’a Zorlamak
ABD’nin İran’la yaptığı nükleer müzakereler, Netanyahu ile açılan makasın en uç noktasıdır. İki ülke olası bir nükleer anlaşma için çerçeve hazırlamaya başlama konusunda anlaştı. ABD Dışişleri Bakanı Rubio, “İran sivil bir nükleer program istiyorsa, dünyadaki diğer birçok ülkenin sahip olduğu gibi bir programa sahip olabilir” dedi. İsrail’in İran’ı vurmak istediği sır değil. ABD, İran’la müzakere yaparken Netanyahu fiili durum yaratarak Trump’ı Armageddon’a zorlayabilir. ABD medyası “Donald Trump, İran'a saldırıyı desteklemeyeceğini İsrail'e iletti” diye yazsa da bu tehlike geçmiş değil. Dolayısıyla bu konular daha çok su kaldırır. Gel-gitler olur. Ama Trump’ın Netanyahu’ya “Hiçbir şey yapma ve bunu berbat etme” dediği bir süreçteyiz.
Ve asıl soru şudur: Netanyahu’nun saldırganlığının bir sebebi de kana susamış kabinesini bir arada tutmak ve iktidarda kalmak çabasıydı. Netanyahu, dışarıda durdurulduğunda içeride ayakta kalabilir mi? Ben yolun sonu göründü diye düşünüyorum.”
Diğer İçerikler