13 Haziran 2025 Cuma günü, İsrail İran'a karşı önceden haber verilmeksizin geniş çaplı bir saldırı başlattı. Askeri üsler, nükleer tesisler ve üst düzey komutanların hedef alındığı saldırıda İran Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları lideri ve nükleer programdaki kilit isimler hayatını kaybetti. Bu gelişme, ABD-İran nükleer müzakerelerinin altıncı turuna yalnızca iki gün kala yaşandı.
Middle East Eye’de yayınlanan bir analizde İsrail'in bu hamlesi, yıllardır süregelen sabotaj, suikast ve İran’ın egemenliğini ihlal eden eylemlerin en uç noktası olarak değerlendiriliyor. Tel Aviv yönetimi, yalnızca İran'ın nükleer silahlanmasını değil, barışçıl amaçlı nükleer enerji faaliyetlerini de tamamen sonlandırmayı hedefliyor. Oysa kendisi 1960’lardan bu yana gizli nükleer silah kapasitesine sahip, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na (NPT) taraf değil ve uluslararası denetime de kapalı.
İsrail'in saldırısı sonrası İran, hızlı ve organize bir şekilde misillemede bulundu. Tel Aviv, Hayfa gibi şehirler balistik füzeler ve İHA’larla vuruldu. İsrail tarihinde benzeri görülmemiş ölçekte gerçekleşen bu saldırılar, ülkede panik yarattı. Milyonlarca insan sığınaklara çekildi, Iron Dome savunma sistemi yetersiz kaldı.
Netanyahu, İran'ın nükleer altyapısını yok etmek ve rejim değişikliği gerçekleştirmek için ABD'nin tam askeri desteğine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle de İsrail Başbakanı, bölgede daha büyük bir savaşın fitilini ateşleyerek Washington’ı doğrudan çatışmaya çekmeye çalışıyor.
Ancak bu plan, ciddi riskler taşıyor. Trump yönetimi, özellikle tabanının savaşa karşı tutumu nedeniyle temkinli davranıyor. ABD'nin bölgede 90 bini aşkın askeri varlıkla doğrudan çatışmaya girmesi, Körfez’de petrol akışının kesilmesi, İran’ın müttefikleri olan Rusya ve Çin’in devreye girmesi ihtimali gibi birçok faktör, savaşı küresel bir krize dönüştürebilir.
Uzmanlara göre, Netanyahu'nun stratejisi üç olası senaryo etrafında şekilleniyor:
Eğer İsrail, ABD’yi savaşa çekemez ve İran’ın nükleer programını çökertemezse, stratejik caydırıcılığını büyük ölçüde yitirecek. Bu durumda Tel Aviv, hem Gazze’deki yıkıcı savaşı sonlandırmak hem de bölgesel hakimiyet iddiasını gözden geçirmek zorunda kalabilir.
Tarihi dönüm noktalarına işaret edilen bu süreç, sadece Ortadoğu’nun değil, tüm dünyanın geleceğini etkileyecek gelişmelere gebe.