“Osmanlı yıkılmış bir devlet değil, durdurulmuş bir medeniyettir. Önündeki tarihi engeller kaldırılırsa durdurulduğu yerden yürüyüşüne devam edecektir.”
Arnold Joseph Toynbee-İngiliz Tarihçi
Bilindiği üzere Devlet-i Aliyye 17. yüzyıla kadar en güçlü askeri yapıya sahipti. Öyle ki Osmanlı, Orta Doğu, Asya ve Avrupa siyasetinin belirlenmesinde oldukça önemli bir aktördü.
Bu gücün en önemli sebeplerinde biri de devletin, askeri teşkilatlanmayı ve farklı muharip sınıfları dönemin şartlarına uygun bir şekilde yetiştirmesi olarak değerlendirilmektedir.
Osmanlı, devlet politikası olarak “fetih” hareketini görüyordu. Bu sebepledir ki silah ve ordu gücüne tarihsel birikimleri sebebiyle oldukça önem veriyordu. [1]
Osmanlı merkezi ordusu, 16. yüzyılın sonlarında muazzam bir büyümeye şahit olmuş ve 17. yüzyılın sonlarına değin bu büyüme devam etmiştir. [2]
Osmanlı, devlet geleneği ve savaş tecrübeleri nedeniyle son derece sağlam bir askeri güce sahipti. Yukarıda da belirttiğimiz gibi “fetih” politikası da yakıp, yıkmayı değil hoşgörü ve imarı içerdiğinden devlet, fetihle kazandığı topraklarda kalıcı olmayı başarmıştı.
18. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyılın ilk çeyreği Osmanlı Devleti’nin dağılma dönemi olarak adlandırılmaktadır. Bu dağılma sürecinde en önemli etkenler merkezi yönetimin, askeri yapının ve askeri gücün zayıflaması olarak değerlendirilebilir.
Kaldı ki bu dağılma döneminde dahi devletin gücünü gözler önüne seren meşhur “yeniçeri kıyafeti” hadisesi vardır.
Osmanlı tarihi kaynaklara göre dağılmıştır fakat fethettiği bölgelerdeki kültür ve medeniyeti yüzyıllar geçse de yaşamaktadır.
İngiliz Tarihçi Arnold Joseph Toynbee’nin, “Osmanlı durduruldu dev uyutuldu, dev uyanırsa bir daha kimse durduramaz.” sözü meşhurdur.
Batı’da oryantalistler Osmanlı ile ilgili olarak pek de olumlu şeyler yazmamıştır. Bunu hem tarihi kaynaklardan okuyoruz hem de sanat eserlerindeki Osmanlı tasvirinden görebiliyoruz.
Batı, Osmanlı’yı tarihsel anlamda kafasında hiçbir zaman bitirmemiştir. Çünkü “Türkleri yenmek yetmez; tarihlerini de yenmek gerekir” prensibi ile hareket etmektedirler.
Batı’da neo-osmanlıcılık korkusu
Son yıllarda görülüyor ki Batı’da Neo-Osmanlıcılık korkusu başlamıştır. Batı’nın bakış açısına göre, Neo-Osmanlıcılık (yeni osmanlıcılık) siyasette Turgut Özal’ın yer almasıyla gündeme gelen, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ile de Türk Dış Politikasına yön veren bir eğilimdir. Özetle Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanlı Devleti’nin hakimiyetindeki bölgelerde günümüzde yumuşak güç unsurlarını kullanarak söz sahibi olmasını amaçlayan politik bir söylemdir. Bu görüşe göre bu ideoloji Türkiye’nin iç ve dış siyasetini farklı boyutlarda etkilemektedir. [3]
Batıda Türkiye küresel silahlı güce dönüşüyor korkusu
Türkiye Cumhuriyeti’nin son yıllarda askeri alanda ve savunma sanayiinde yaptığı atılımlar Batı’da bu korkuyu her geçen gün artırmaktadır.
Türk Savunma Sanayii’nin son yıllarda Dünya'da oldukça ses getirmesinin ana sebebi sınır ötesi operasyonlardaki varlığı ve başarısıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri bu operasyonlarda yerli savunma sanayiinin ürettiği yeni teknoloji ürünleri test etme imkânı bulmuştur. [4]
Bu operasyonlarda kullanılan yerli ve milli teçhizatların envantere dahil edilmesi ile birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri terörle mücadele konusunda üstün başarılar elde etmiştir.
Terörle mücadelede sınır ötesi harekatlar özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı ve Karabağ Savaşı Türk savunma sanayiinin ürünlerinin denendiği, başarılı olduğu ve global çapta ün kazandığı bir dönemi beraberinde getirmiştir.
Savunma sanayii alanındaki bu başarılar Türk dış politikasına yeni bir soluk getirmiş ve Türkiye’nin tekrardan oyun kurucu konuma gelmesine neden olmuştur.
Küreselde oyun kurucu olmanın en güncel örneğini güvenlik işbirliği alanında Türkiye-Afrika, Ortadoğu ve Asya ilişkilerinde görebiliriz. Türk savunma sanayii Afrika, Ortadoğu ve Asya pazarında önemli bir güce sahiptir.
Uluslararası arenada son yıllarda Türk savunma sanayii şirketlerine verilen siparişler ve yapılan ortaklıklar da bize gösteriyor ki Türkiye Cumhuriyeti askeri anlamda artık masadaki başat güçlerden biri haline gelmiştir.
Türk savunma sanayii envanter çalışmaları ve atılımlarını TSK’nın kısa ve uzun dönem yetenek hedefleri ve teknoloji ihtiyaçları doğrultusunda sürdürmektedir.
Türkiye’nin özellikle mühimmat ve teçhizat tedarikinde envanterindeki dışa bağımlılığı azaltması, yerli ve milli üretim yolunu tercih etmesi, bu konudaki başarıları dış politikada daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlıyor.
Fransız Le Figaro Gazetesi, “Türkiye ürettiği insansız hava araçları (İHA), füzeler ve savaş uçaklarıyla askeri güce dönüşme yolunda” başlığıyla yayınladığı haberinde yukarıda bahsettiğimiz “oyun kurucu” hususunun doğruluğunu bize göstermektedir.
Le Figaro Gazetesi’nin bu başlığı İngiliz General Donalson’un “Türk Milleti iki bin yıldır profesyonel askerdir. Türklerin mesleği askerliktir.” ve Alman General Helmuth Karl Bernhard Von Moltke’ün “Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir” sözlerini akıllara getiriyor. Bu bağlamda savunma sanayii alandaki atılımlarımız on yıllar önce söylenmiş bu sözlerin tarih sahnesinden bize hoş bir göz kırpması olarak görülüyor.
IDEF 2025 ve TEKNOFEST Mavi Vatan kapsamında tanıtılan yeni savunma sanayii ürünlerinin dünya basınında son derece dikkat çekmesi ve yankı uyandırması Türkiye’nin bu alanda doğru adımlar attığını gözler önüne seriyor.
“Türkiye Mavi Vatan doktrini ile Akdeniz’de geniş bir egemenlik ve Karadeniz’de baskın bir rol istiyor” şeklinde yazan Le Figaro Gazetesi Türkiye’nin en büyük askeri savaş gemisi “TCG Anadolu” başta olmak üzere Türk Deniz Kuvvetleri gemilerine de dikkat çekti.
Le Figaro, TCG Anadolu’nun amfibi kapasiteleri ve taşıdığı İHA’lar sayesinde “bir güç projeksiyonu aracı” olduğunu değerlendirdi.
Son aylarda gerçekleştirilen fuar ve festivaller kapsamında tanıtılan TAYFUN Blok 4 Balistik Füzesi, Milli Uçak Gemisi, TCG Anadolu, Bayraktar TB3 SİHA, KIZILELMA, KAAN ve diğer savunma sanayii girişimlerimizin basındaki yansıması Türkiye’nin “dosta güven düşmana korku” ilkesi ile ilerlediğini gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyeti 102. yaşına yaklaşırken görüyoruz ki tarihinden aldığı güç ve cesaretle artık silahlarının yüzde 80’ini dışa bağımlı olmadan üretebiliyor. Türk savunma sanayii’nin hiç tahmin edilemeyen atılımlarına bakılacak olursa önümüzdeki kısa zaman içerisinde dünya’yı şaşırtacak çok büyük sürprizlerin olabileceğini de hesaba katmak gerekir.
Esin Çoştu
KAYNAK:
[1] https://www.msb.gov.tr/Content/Upload/Docs/askeritariharsiv/42_osmanli_tufek_tabanca_techizat.pdf
[2] https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/49784.pdf
[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3528021
[4] https://turkiyearastirmalari.org/wp-content/uploads/2024/05/Turk-Savunma-Sanayii-Gelisimi.pdf
Diğer İçerikler