Son günlerde dünya, Tayland ile Kamboçya arasında yaşanan silahlı çatışmaları konuşuyor. 28 Mayıs 2025’te başlayan çatışmalarda, iki ülkenin askerleri sınır bölgesinde çatıştı ve bir Kamboçya askeri hayatını kaybetti. Tayland, Kamboçya’nın hâlâ ihtilaflı olan sınır bölgesine savunma siperleri inşa ederek provokasyon yaptığını iddia etti. Bu eylem, 2000 yılında imzalanan ve nihai sınır belirlenene kadar askerî faaliyet, inşaat veya statü değişikliği yapılmasını yasaklayan Mutabakat Zaptı’nı (MoU) ihlal olarak görüldü. Gerilimin artmasıyla iki ülke sınırı kapattı ve bu durum ihracat-ithalat faaliyetlerini durma noktasına getirdi.
23 Temmuz 2025’te çatışmalar yeniden başladı ve bu kez daha büyük bir çapta gerçekleşti. O gün, devriye gezen Tayland askerleri, Tayland’ın “Kamboçya tarafından kasıtlı olarak yerleştirildiğini” iddia ettiği bir mayına bastı. Patlamada 5 Tayland askeri yaralandı, biri bacağını kaybetti. Kamboçya ise suçlamaları reddederek bu mayınların geçmişteki iç savaş döneminden kaldığını ileri sürdü. Ancak Tayland, mayınların 1990’lardakilerden farklı olduğunu öne sürdü.
Ertesi gün, 24 Temmuz 2025’te Tayland, Phnom Penh Büyükelçisi de dahil tüm diplomatik temsilcilerini geri çağırdı ve diplomatik ilişkileri en alt seviyeye indirdi. Kamboçya da benzer bir adımla karşılık verdi.
Mayıs ayının sonundaki gerginliğin aksine, bu seferki silahlı çatışmalar sivil yerleşim yerlerini de hedef aldı. Tayland, Kamboçya’nın iki sınır karakoluna F-16 savaş uçaklarıyla saldırdı. Buna karşılık, Kamboçya da BM-21 roketleriyle misillemede bulundu. Tayland Sağlık Bakanlığı'na göre bu saldırılarda, aralarında 8 yaşında bir çocuğun da bulunduğu 11 sivil ve bir Tayland askeri hayatını kaybetti; bölge halkının kullandığı bir hastane yok edildi. Tayland, bu saldırılar nedeniyle Kamboçya’yı savaş suçu işlemekle suçladı.
Beş gün boyunca devam eden çatışmalarda her iki taraftan en az 35 kişi öldü ve 300 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Son 10 yılda gelişen ticari ilişkiler de büyük darbe aldı; en çok zarar görenler sivil halk oldu.
Zorlu geçen müzakerelerin ardından, Malezya Başbakanı ve bu yılki ASEAN Başkanı Enver İbrahim’in arabuluculuğunda iki taraf Malezya’da bir araya gelmeyi kabul etti. Kamboçya Başbakanı Hun Manet ve Tayland geçici Başbakanı Phumtham Wechayachai, 28 Temmuz saat 17.00 GMT’de (29 Temmuz yerel saatle gece yarısı) ateşkese varma konusunda anlaştı. Müzakerelere Çin ve ABD temsilcileri de katıldı ve iki ülkenin barış çabalarına destek verdi. Donald Trump, çatışmaların sürmesi halinde iki ülkeyle olan gümrük tarifesi görüşmelerinin devam etmeyeceğini belirtti (öncesinde her iki ülkeye %36 oranında ek vergi uygulanması gündemdeydi. Bu yazının yazıldığı tarih olan 2 Ağustos itibarıyla tarifeler %19’a indirildi; Endonezya ve Malezya ile aynı seviyeye).
Ancak beklenen barış uzun sürmedi. Sadece birkaç saat sonra taraflar yeniden çatıştı. Her iki ülke de çatışmayı kimin başlattığı konusunda birbirini suçladı. Ancak Avustralya Stratejik Politika Enstitüsü (ASPI) tarafından yayımlanan bağımsız bir rapora göre, uydu görüntülerine dayalı olarak, 33 olayın Kamboçya tarafından, 14’ünün Tayland tarafından başlatıldığı ve 9 ortak gerilimi azaltma girişimi olduğu belirtildi. Şu an durum tekrar sakinleşmiş görünüyor, fakat kimse çatışmaların yeniden patlak vermeyeceğini garanti edemez. İki ülke de Çin’in arabuluculuğuyla ateşkese olan bağlılıklarını yeniden teyit etti.
İki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği merakla izleniyor. Taraflar, sınır güvenliği, ateşkes ve askerî birliklerin konuşlandırılması konularını görüşmek üzere 4-7 Ağustos tarihleri arasında Malezya’da yeniden bir araya gelecek.
Çatışmanın Temeli: Kolonyal Mirasın Kötü İzleri
Daha önce de belirttiğim gibi, Tayland ile Kamboçya arasındaki sınır anlaşmazlığı yeni bir sorun değil, onlarca yıldır süregelen bir mesele. İki ülke arasındaki birçok sınır hattı, sömürge dönemine dayanmaktadır. Fransa, 1863 yılından 1953’teki bağımsızlığa kadar Kamboçya’yı sömürgeleştirmişti. Öte yandan Tayland, Güneydoğu Asya’da sömürgeleştirilmeyen tek ülke (Krallık) olmuştur. Fransız sömürgesi döneminde, iki ülke karşılıklı olarak birkaç kez toprak takası yapmış ve bu da sınırların değişmesine yol açmıştır. 1907’de Fransa, Tayland’a (o dönemdeki adıyla Siam) iki ülkenin sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalattı. Tayland, bu anlaşmanın adil olmadığını savunuyor.
İki ülke 800 kilometrelik (yaklaşık 500 mil) bir kara sınırını paylaşmaktadır ve bu sınır hattında birçok dini ve tarihî öneme sahip Budist yapılar yer almaktadır. Bunların en bilineni Preah Vihear Tapınağı’dır. 1907 haritasına göre tapınak Kamboçya topraklarında yer alsa da, fiziksel olarak Tayland tarafından daha kolay erişilebilen bir konumdadır. Bu nedenle Tayland, haritanın sahadaki gerçekleri yansıtmadığını öne sürmektedir. 1943’te Japonya Batılı sömürgecilerin topraklarını işgal ettiğinde Tayland, tapınağı tekrar ele geçirmiştir. Ancak II. Dünya Savaşı’nın ardından bölge yeniden Fransa’nın kontrolüne geçmiş, Kamboçya'nın 1953’te bağımsızlığına kadar da öyle kalmıştır. Tayland, Fransızların çekilmesinden sonra tekrar bölgeyi işgal etmeye çalışmış ve bu Kamboçya tarafından protesto edilmiştir.
Kamboçya bu anlaşmazlığı 1962 yılında Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşıdı ve dava sonucunda tapınağın Kamboçya’ya ait olduğuna hükmedildi. Ancak elbette Tayland, bu kararı kolay kolay kabul etmedi.
2000 yılında Tayland ve Kamboçya, sınır belirleme süreci tamamlanana kadar ihtilaflı bölgelerde askerî faaliyet ve inşaat yapılmasını yasaklayan bir Mutabakat Zaptı (MoU) imzaladı. Bu MoU kapsamında Ortak Sınır Komisyonu (Joint Boundary Commission) kuruldu.
2008 yılında Kamboçya’nın Preah Vihear Tapınağı’nı UNESCO Dünya Mirası listesine kaydettirmesiyle gerilim yeniden tırmandı. Tayland, bu tek taraflı girişimin 2000 MoU’sunu ihlal ettiğini ve statükoyu bozduğunu savundu. Bu gelişme, ASEAN kurulduktan sonra üye ülkeler arasında yaşanan ilk silahlı çatışma oldu.
2011 yılında Uluslararası Adalet Divanı bir kez daha tapınağın Kamboçya’ya ait olduğunu teyit etti. Ancak bu karar, tapınağın dışındaki diğer ihtilaflı bölgelerle ilgili meseleleri çözmedi (unutulmamalı ki tartışmalı alan 800 kilometreden fazladır).
Bugüne kadar Ortak Sınır Komisyonu, defalarca toplantı yapmış olmasına rağmen anlamlı bir uzlaşıya ulaşamadı. Kamboçya, meselenin tekrar Uluslararası Adalet Divanı’na taşınmasını istiyor. Ancak Tayland, önceki UAD kararlarının kendi aleyhine sonuçlanmasından dolayı sorunu ikili görüşmeler yoluyla çözmeyi tercih ediyor.
Elitler Arasındaki Savaş
Council on Foreign Relations’ta yayımlanan analizinde Joshua Kurlantzick, Tayland ve Kamboçya arasındaki savaşın, ülke elitleri istemediği sürece kolay kolay sona ermeyeceğini belirtmektedir. Asya-Pasifik uzmanı Kurlantzick, iki ülkenin iç siyasetinin oldukça karmaşık ve kırılgan olduğunu ifade etmektedir.
Yakın zamanda görevden uzaklaştırılan Başbakan Paetongtarn (Ung Ing) Shinawatra, bu elitlerin çatışmadaki rolünü açıkça göstermektedir. Ung Ing, Kamboçya’nın eski başbakanı ve mevcut başbakan Hun Manet’in babası olan Hun Sen ile yaptığı bir telefon görüşmesinin sızmasının ardından görevinden alınmıştı. Bu telefon görüşmesinde, Tayland ordusunu küçümseyici ifadeler kullandığı ve “Hun Sen”e “amca” (uncle) diye hitap ettiği gerekçesiyle ülkenin onurunu zedelediği iddia edildi.
Konteksti daha iyi anlamak için belirtelim ki, Ung Ing’in babası Thaksin Shinawatra, 2001–2006 yılları arasında Tayland Başbakanı olarak görev yaptı ve o dönem Kamboçya Başbakanı olan Hun Sen ile yakın bir dostluk kurmuştu. Bu nedenle, Ung Ing’in “amcası” Hun Sen ile olan görüşmesi kişisel bir yaklaşım taşımaktaydı ve üçüncü şahıslar tarafından duyulması hedeflenmemişti. Ancak bu görüşmenin sızdırılması, iki aile arasındaki ittifakın bozulduğuna işaret etmektedir. Hun Sen’in Tayland’daki iç siyasi kargaşayı fırsata çevirerek kendi etkisini artırmak istediği görülmektedir. Zira Kamboçya’da hâlen iktidar tamamen Hun ailesinin elindedir. Yıllar boyunca ülkeyi yöneten Hun Sen, görevini oğluna devretmiştir.
Hun Sen ailesinin, Kamboçya’daki ekonomik akışın büyük kısmını kontrol ettiği iddia edilmektedir. Bu alanlar arasında çevrimiçi kumar, yasa dışı ağaç ticareti ve insan kaçakçılığı gibi faaliyetler yer almakta ve bunlar özellikle Tayland’ın ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Tayland hükümetinin bu faaliyetlere engel teşkil etmesi, mevcut sınır krizini körükleyen bir unsur olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan Tayland, darbelerin sık yaşandığı bir ülkedir. Bu darbelerin çoğu ordu tarafından yapılmıştır. 2006’daki darbe ile görevden alınan Thaksin Shinawatra, sivil kökenli bir başbakan olarak orduya tehdit olarak görülüyordu. Krallığın etkisini azaltmaya yönelik hamleleri de orduyla ve kraliyet yanlısı elitlerle ilişkisini gerginleştirdi. Fakat Thaksin de “farklı” değildi; popülist politikalarının arkasında büyük ekonomik çıkarlar vardı. Darbeden sonra sürgüne gönderildiğinde bile lüks bir hayat sürdü ve Dubai’de yaşadı. Kız kardeşi Yingluck Shinawatra, 2011’de seçimle Tayland Başbakanı oldu ancak aynı şekilde o da ordu tarafından görevden alındı.
Ung Ing Shinawatra da, ailesinin siyasi mirasını devam ettiren bir figür olarak sahneye çıktı. Aslında 2023 seçimlerini gençlerin desteklediği ve “Turuncu Parti” olarak bilinen Move Forward Partisi kazandı. Ancak bu parti, ordu ve muhafazakârların çoğunlukta olduğu Senato tarafından engellendi ve başbakan adayı seçilemedi. Bunun yerine, Ung Ing’in liderliğini yaptığı “Kırmızı Parti” yani Pheu Thai Partisi, koalisyon kurarak Srettha Thavisin’i başbakan yaptı. Aynı yıl, Thaksin Shinawatra da sürgünden geri getirildi. Ancak bu gelişmeler uzun sürmedi; 2024’te Srettha, sabıkalı olması nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından görevden alındı ve yerine Ung Ing geçti. Ung Ing, kısa süre sonra Hun Sen ile yaptığı telefon skandalı nedeniyle görevden uzaklaştırıldı. Bu durum, Bhumjaitai Partisi’nin koalisyondan çekilmesine ve Kırmızı Parti'nin gücünü kaybetmesine neden oldu.
Ung Ing’in yeniden göreve dönüp dönmeyeceği belirsizliğini koruyor. Dönse bile, partisine verilen siyasi destek oldukça zayıflamış durumda. Üstelik Thaksin Shinawatra şu sıralar Tayland Kralı’na hakaret içerdiği iddia edilen “112. madde” nedeniyle mahkemeye çıkmaktadır.
Ayrıca, Güneydoğu Asya ülkelerinde milliyetçilik duygusu oldukça güçlüdür. Bu da kamuoyunun çatışmalardaki rolünü artırmaktadır. Bu yüzden telefon skandalından kısa süre sonra binlerce kişi Ung Ing’in görevden alınması için protesto düzenledi. Tayland, tartışmalı bölgenin kendi toprağı olduğunu iddia ederken; Kamboçya, Fransa sömürge döneminden kalan bu toprakları koruma çabası içerisindedir. Halkın büyük kısmı kendi ülkesinin egemenliğini korumak için askerî müdahaleyi desteklemektedir. Fakat sınır bölgelerinde yaşayan siviller en fazla zararı görmektedir.
Belki de bu çatışmadan doğan tek olumlu gelişme, ABD’nin uyguladığı Trump tarifelerinin %19’a düşürülmesidir. Bu oran, Endonezya, Malezya (%19), Vietnam ve Bangladeş (20%) gibi diğer üretici ülkelerle rekabet edebilecek seviyededir. ABD ile yapılan ticaret anlaşması olmasa çatışmanın hafiflemesi çok zor olurdu.
İki ASEAN Üyesi Ülke
ASEAN, bölgesel iş birliğini hedefleyen önemli bir örgüttür ve hâlihazırda 10 üyeye sahiptir (2025 Ekim ayında Doğu Timor’un da katılımıyla 11’e çıkacaktır): Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve Singapur, 1967’de örgütün kurucu üyeleri olarak yer almıştır. Daha sonra Brunei Darussalam (1984), Vietnam (1995), Laos ve Myanmar (1997), Kamboçya (1999) üye olmuştur.
ASEAN, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda iş birliğini teşvik ederek güvenli ve barışçıl bir bölge oluşturmayı hedefler. Bölgede bütünleşme çabaları özellikle One Southeast Asia Vision (Tek Güneydoğu Asya Vizyonu), 2015 ASEAN Topluluğu ve ASEAN Vision 2025 gibi girişimlerle vurgulanmıştır. Ancak ASEAN, Avrupa Birliği gibi bağlayıcı kararlar almaz. Bunun yerine, "ASEAN Way" adı verilen normlarla hareket eder. Bu yaklaşım; resmiyetin az olduğu, iç işlerine karışmama, uzlaşma ve oy birliği, ayrıca sorunların barışçıl yollarla (diplomasiyle) çözülmesini ön planda tutan bir anlayışı ifade eder.
Bazı durumlarda "ASEAN Way", fazla yumuşak olmakla ve üye ülkelerdeki otoriter yönetimlere göz yummakla eleştirilmiştir. Ancak yine de, ASEAN Way çatışmaların önlenmesi ve bölgesel barışın sağlanması açısından hâlâ en ideal yöntem olarak görülmektedir. Nitekim ASEAN üyeleri arasında yalnızca Tayland ve Kamboçya arasındaki bu olay, örgüt içinde yaşanan tek silahlı çatışmadır (ASEAN’a üye olmadan önceki dönemlerde yaşanan çatışmalar hariç). Genelde, ASEAN çatısı altında veya Uluslararası Adalet Divanı nezdinde, sorunlar barışçıl yollarla çözülmektedir.
Bu nedenle Tayland ve Kamboçya arasındaki sınır çatışması, ASEAN’ın bölgesel barışı sağlama kapasitesi için büyük bir sınav niteliğindedir. Başlarda ASEAN bu meseleye doğrudan dahil olmamıştı. Kamboçya bu sorunu UAD’ye taşımak isterken; Tayland, konuyu sadece ikili müzakerelerle çözmekte ısrarcıydı. Bu farklı yaklaşımlar ASEAN’ın devreye girmesini zorlaştırdı. Ancak nihayetinde Malezya Başbakanı Enver İbrahim’in temsil ettiği ASEAN, arabuluculuk sürecini başarıyla yürüterek tarafları bir araya getirdi ve ateşkes anlaşması sağlandı.
Tayland, ekonomik avantajını kullanarak bu meseleyi uluslararası mahkemeye taşımak yerine ikili platformda çözmeyi daha çok istemektedir. Çünkü geçmiş UAD kararları, Kamboçya lehine sonuçlanmıştır.
Tayland-Kamboçya Güç Karşılaştırması
Tablo: Tayland-Kamboçya Güç Karşılaştırması. Veriler Dünya Bankası Ve Global Firepower’dan Alınmıştır. Yazar Tarafından Derlenmiştir.
Ekonomik olarak bakıldığında, Tayland’ın 2024 itibarıyla gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYİH) 526,4 milyar USD iken, Kamboçya’nın sadece 46,35 milyar USD’dir — yani Tayland yaklaşık 12 kat daha büyüktür. İki ülkenin de ekonomisi, ABD pazarına yüksek düzeyde ihracat bağımlılığı taşımaktadır. Bu nedenle, her ikisi de Trump tarifelerinde başlangıçta %36 oranında ek vergiye tabi tutulmuştur. Daha sonra bu oran %19’a indirilmiştir.
Askerî anlamda, Kamboçya genellikle Çin’le ittifak halindeyken, Tayland’ın ABD’nin bölgedeki müttefiki olduğu düşünülür. Fakat Joshua Kurlantzick’e göre, her iki ülke de Çin’le yakın ilişkiler kurmuştur ve bu nedenle ABD ya da Çin’in çatışmaya doğrudan müdahil olma olasılığı düşüktür. Gerçekten de, Çin ve ABD’nin ateşkese katkıları olsa da, barış sürecinin esas yükünü ASEAN taşımıştır ve görüşmeler Malezya ev sahipliğinde gerçekleşmiştir.
Askeri güç açısından Kamboçya’nın 221.000’den fazla aktif askeri personeli bulunurken, Tayland’ın 360.850 askeri vardır. Kara gücünde, Kamboçya sayıca daha fazla tanka sahiptir (644’e karşılık Tayland’ın 635 tankı). Ancak Tayland’ın silahları daha modern ve ileri teknolojilidir. Hava kuvvetlerinde Tayland büyük üstünlüğe sahiptir: onlarca savaş uçağına sahipken, Kamboçya’nın hiç savaş uçağı yoktur. 2024 yılı itibarıyla Tayland’ın savunma bütçesi 5,88 milyar USD iken, Kamboçya’nınki yalnızca 860 milyon USD’dir — bu da neredeyse 7 kat fark demektir.
Son sınır çatışmalarında, Tayland hava üstünlüğünü kullanarak F-16 savaş uçaklarını, Kamboçya ise kara birliklerinin avantajına dayanarak BM-21 roket sistemlerini kullanmıştır. Bu durum, iki ülkenin farklı askerî kapasitelerini ve hangi alanda güçlü olduklarını açıkça göstermektedir..
Sonuç
Tayland ile Kamboçya arasındaki sınır anlaşmazlığı, sömürgecilik döneminin kötü mirasından kaynaklanmaktadır. Afrika’da rastlanan keyfî sınır çizimlerine benzer şekilde, Asya’da da bu tarz sınır problemleri yaşanmaktadır. Tayland-Kamboçya sorunu da yeni değil, onlarca yıldır devam eden kronik bir meseledir.
Taraflar arasında gerçek bir çözüm sağlanması, ülkelerin egoları sürdükçe oldukça zordur. Ateşkesler zaman zaman sağlansa da, iki taraf arasında nihai bir sınır belirlenmediği sürece çatışmaların her an yeniden patlak verme ihtimali vardır. Ve görünen o ki, bu uzlaşma yakın vadede pek mümkün değil.
Devlet elitlerinin kamuoyunda “hain” olarak anılmak istememesi, milliyetçilik duygularının yükseldiği bir dönemde onları daha da sert politikalara itiyor. Hiçbiri geri adım atmak istemiyor, çünkü bu siyasi prestijlerine zarar verebilir.
4-7 Ağustos tarihlerinde yapılacak olan Tayland-Kamboçya zirvesi, belki bu gerginliğin kaderini belirleyebilir — ya da geçmişteki pek çok toplantı gibi, sonuçsuz kalabilir.
Kesin olan bir şey var: en çok zarar görenler siviller. Kalıcı olmasa bile barış, halkın yeniden normal hayatlarına dönebilmesi için hayati önem taşıyor. İki ülkenin elitleri, yüz binlerce insanın mülteci durumuna düştüğünü ve bunun kendi iktidarlarını da tehdit edebileceğini unutmamalı.
Kaynaklar: Al Jazeera, DW, Council on Foreign Relations, ASPI Strategist, Global Firepower, vb.
Yazar: Ahmad Syah Alfarisi, Endonezya
Diğer İçerikler