Şam’ın Ötesinde: Bölgesel Koordineli Cevabın Zorunluluğu

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 18 Temmuz 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Son haftalarda İsrail’in Suriye topraklarına – özellikle ülkenin güney ve güneybatısındaki bölgelere – yönelik saldırıları benzeri görülmemiş bir yoğunluk kazanmıştır. Dün Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Savunma Bakanlığı ve Süveyda vilayetindeki Suriye Ordusu mevzilerinin bombalanması, artık bu saldırıların sadece Suriye coğrafyasıyla sınırlı ya da geçici bir tepki olmadığını açıkça göstermektedir. Bu saldırılar, daha büyük ve çok boyutlu bir stratejinin parçasıdır: bölgenin istikrarsızlaştırılması, bağımsız devlet yapılarının zayıflatılması ve Orta Doğu’ya yeni bir güvenlik denklemine zorla boyun eğdirilmesi.

Gazze ve Batı Şeria’da Filistin direnişi karşısında stratejik başarısızlıklara uğrayan İsrail rejimi, İran’a karşı savaşta da hedeflerine ulaşamayınca, şimdi "baskıyı yayma" siyasetine yönelmiştir. Yani bölgedeki farklı ülkelere karşı yeni cepheler açarak hem inisiyatifi tekrar ele geçirmeye hem de direniş güçlerini yıpratıp dağıtmaya çalışmaktadır.

Bu saldırılar yalnızca Suriye ile sınırlı değildir. Son bir yılda İsrail’in gerçekleştirdiği askeri ve istihbari faaliyetler şu gerçeği ortaya koymaktadır:

İran: Nükleer bilim insanlarına suikastlar, sanayi merkezlerinde patlamalar, siber saldırılar ve son olarak doğrudan savaş ilanı ile sonuçlanan 12 günlük saldırı;

Lübnan: Güney Lübnan’ın bombalanması, Hizbullah’a ve sivil altyapıya yönelik tehditler;

Yemen: Ensarullah’a karşı istihbari iş birliği ve hava saldırıları;

Türkiye: Hamas ve diğer direniş gruplarına verilen destek gerekçesiyle doğrudan tehditler ve uyarılar;

Pakistan: Medya üzerinden yürütülen kampanyalar, radikal gruplara destek suçlamaları ve kamuoyunu provoke etmeye yönelik girişimler.

Bu gelişmeler, İsrail’in bölgede sınır tanımayan, uluslararası teamülleri hiçe sayan ve meşru savaş kurallarını göz ardı eden çok cepheli bir projenin peşinde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Yarın Hedef Hangi Ülke Olacak?

Bugün kendini güvende sanan her ülke, yarın bu çok yönlü saldırgan stratejinin doğrudan hedefi olabilir.

Bugün Şam yanıyor, ama yarın İslamabad, Ankara, Kahire, Riyad, Bağdat veya Kabil de bu yangının içine sürüklenebilir.

Bölgesel Savunma Cephesinin Kurulması: Tarihî Bir Zorunluluk

Böyle bir ortamda sessizlik artık ahlaki ya da siyasi bir seçenek değildir.

İslam ülkeleri ve barış yanlısı bölge devletleri, bireysel ve tepkisel tutumları aşmalı; bölgesel egemenliği ve istikrarı korumak için çok katmanlı ve koordineli bir savunma cephesi inşa etmelidir.

Bu ortak cephe aşağıdaki temel unsurları içermelidir:

1. Askeri ve güvenlik koordinasyonu: Yeni saldırıların önlenmesi için;

2. Siyasi ve diplomatik birlik: Uluslararası kurumlarda dosyaların takibi ve karşılıklı destek için;

3. Ortak medya stratejisi: Siyonist projenin ifşası ve bilgi savaşına karşı direnç için;

4. Ekonomik yaptırım ve ambargo mekanizmaları: İsrail saldırılarını meşrulaştıran ülkelere karşı ortak baskı için;

5. Üye ülkeler: Türkiye, Suriye, İran, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Pakistan ve Afganistan bu bölgesel ittifakın temelini oluşturmalıdır.

Unutulmamalıdır ki:

İslam dünyası çağdaş tarihinin en hassas döneminden geçmektedir.

İsrail’in artan saldırganlığı karşısında sessizlik veya ilgisizlik, bölgedeki tüm halkların ortak geleceğinin tehlikeye atılması anlamına gelir.

Bugün Suriye ve İran yalnızsa, bugün Gazze kuşatma altındaysa, bugün Lübnan ve Yemen tehdit altındaysa, bu diğer ülkelerin güvende olduğu anlamına gelmez.

Karşımızda genişleyen, yayılmacı ve tehlikeli bir hegemonya projesi vardır.

Bu tehdidi durdurmanın tek yolu; eş zamanlı, kararlı ve bölgesel iradeye dayalı, kapsamlı bir direniş cephesidir.

Bölgemizin onuru, bağımsızlığı ve istikrarı bunu zorunlu kılmaktadır.

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA