Nadir toprak elementleri (NTE) tanımı, çoğu zaman bu elementlerin doğada az bulunduğu şeklinde yanlış bir algı yaratmaktadır. Oysa bu elementler yerkabuğunda görece yaygın olarak bulunur.
NTE’yi nadir kılan ve diğer elementlerde farklı kılan özellikler; yüksek sıcaklığa, aşınmaya, korozyona karşı dirençli ileri teknolojik malzeme üretiminde çok farklı sektörlerde kullanılmaları nedeniyle stratejik kabul edilen elementler olmalarıdır. NTE, benzer kimyasal özelliğe sahip 15 adet Lantanit grubu elementlerinden ve bunlara ilave olarak Skandiyum ve İtriyumu içeren toplam 17 elementten oluşmaktadır.
NTE rezervleri Türkiye dâhil dokuz ülkede yoğunlaşmış olup toplam küresel rezerv 170-190 milyon ton civarındadır. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yapılan aramalar sonucunda Eskişehir-Beylikova, Malatya-Kuluncak, Sivas ve Burdur’da toplam 52 milyon ton NTE rezervi tespit edilmiştir. Türkiye, yaklaşık 44 milyon ton rezerve sahip Çin’in önünde ve ilk sırada dünyadaki en büyük NTE rezervine sahiptir.
ABD, Japonya ve Avrupa Birliği ülkelerinde yeterli kaynak olmaması, mevcutların da üretim maliyetleri açısından Çin ile rekabet edememeleri nedeniyle NTE bakımından Çin’e bağımlıdırlar ve Çin’e bağımlılığı azaltmak üzere tedarik çeşitlendirmesi arayışındalar. Bu nedenle NTE’ler yalnızca hammadde olarak değil, aynı zamanda stratejik birer ekonomik güvenlik unsuru olarak görülmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin 20. yüzyıldaki ekonomik yükseliş süreci incelendiğinde, NTE’lerin bu yükselişteki rolünün yadsınamayacak güçte olduğu belirgindir. ABD'de, II. Dünya Savaşı sırasında sanayi, savunma, havacılık ve elektronik alanlarında atılan adımlar, bu elementler aracılığı ile üretilen teknolojilerin savaş sürecinde, savaşa rağmen, ekonomik kalkınmalarını nasıl sağladıklarını gözler önüne sermektedir. Savunma sanayinden mikroçiplere, kamera merceklerinden elektrikli araç motorlarına kadar pek çok ileri teknoloji ürününün temelinde bu elementler yer alır. Cuadros-Muñoz ve arkadaşlarının 2024 yılında yayımladığı çalışmaya göre, NTE kullanımındaki artış, ABD'nin gayrisafi yurtiçi hasılasına (GSYH) doğrudan katkı sağlamakta ve ekonomik büyümeyi tetiklemektedir. Ancak bu değer zinciri içinde asıl kritik nokta, çıkarım kadar işleme ve rafinaj kapasitesidir.
ABD her ne kadar yüksek teknoloji üretiminde öncü olsa da, NTE işleme altyapısı zamanla zayıflamış ve Çin'in liderliğine bırakılmıştır. Günümüzde, NTE’lerin üretim teknolojisine ve işleme kapasitesine sahip olmak rezerv sahipliğinden daha fazla önem kazanmıştır. Çin küresel NTE üretiminde %85’lik pay ile başı çekmektedir. Diğer rezerv sahibi ülkelerde çıkarılan ham NTE’leri işlenmek için Çin’e göndermek zorundadır.
NTE konusunda asıl mesele, bu elementlerin ekonomik ve çevresel sürdürülebilirlik çerçevesinde verimli biçimde çıkarılıp işlenebilmesindedir. Yani “nadirlik” esasen jeolojik değil, jeopolitik ve teknolojik bir sorundur. Çin’in NTE’deki tekel konumu yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir kırılganlık yaratmakta; tedarik zincirlerini jeopolitik krizlere açık hâle getirmektedir. Bu nedenle ABD, son yıllarda Defense Production Act kapsamında milyarlarca dolarlık teşviklerle kendi işleme kapasitesini yeniden inşa etmeye çalışmakta, hatta Grönland gibi coğrafyalara ilgi duyarak, kaynaklara doğrudan erişim stratejileri geliştirmektedir.
Bu tablo, Orwell’in Hayvan Çiftliğindeki ünlü ifadesini hatırlatır: “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.” Teknolojiye küresel ölçekte erişim her ne kadar mümkün gibi görünse de, ülkeler arasında eşit bir teknolojik kalkınmadan söz etmek gerçekçi değildir. NTE’ler, bu eşitsizliğin somutlaştığı alanlardan biridir. Zira teknoloji ile NTE'ler arasındaki ilişki karşılıklı bir bağımlılık üretmekte; biri diğerini şekillendirmektedir.
Ülkemizde, rezerv büyüklüğü açısından dünyada ikinci sırada yer alan Beylikova rezervindeki elementleri saflaştırmak için yıllık 570 bin ton üretim yapacak bir sanayi tesisi kurma çalışması devam etmektedir. Türkiye’nin bu elementleri yalnızca çıkararak değil, aynı zamanda rafine edip teknolojiye dönüştürerek kullanıma sunması, ülkenin ekonomik ve stratejik bağımsızlığı açısından belirleyici olacaktır.
Sonuç olarak nadir toprak elementleri, çevresel, ekonomik ve jeopolitik boyutlarıyla 21. yüzyılın stratejik kaynakları arasında yer almaktadır. Bu sadece yerin altından minerallerin çıkarılarak ekonomiye kazandırılmasından ibaret değildir, aynı zamanda ulusal kapasiteyi, teknolojik yetkinliği ve ekonomik dayanıklılığı simgeleyen bir güçtür.
NTE, artık sadece ekonomik bir meta değil; jeopolitik bir kaldıraç ve stratejik silah haline gelmiştir. Nadir toprak elementleri rezervi ve rafinasyon kapasitesi, Türkiye’ye tedarik zincirinde önemli bir oyuncu olma ve Çin’e olan küresel bağımlılığı azaltmada önemli bir aktör olma potansiyeli kazandıracaktır.
Kaynak:
Nadir Toprak Elementleri (Yeni Teknolojilerin Gizemli Cevheri) / Galip TÜRKMEN- Ümit Ragıp ÜNCÜ
Eskişehir’deki 694 Tonluk Nadir Toprak Elementi İçin Çin’le İşbirliği Görüşmesi
NTE Kısıtlaması Altındaki ABD’nin Savunma Sistemleri Risk Altında, Silah ve Mühimmat Stokları Tükeniyor / Sinan Tavukcu
Diğer İçerikler