İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Batı merkezli modeller çerçevesinde gelişen geleneksel ekonomik bloklardan farklı olarak, kolektif ekonomik canlanmada yeni bir döneme girmiştir. 26-28 Ekim 2025 tarihleri arasında Üye Devletler, Türkiye’nin İİT Daimi Temsilcisi Cenk Uraz’ın başkanlığında bir araya gelerek, 1981 tarihli Cidde Yatırımların Teşviki, Korunması ve Garanti Altına Alınması Anlaşması’nı modernize etme sürecini başlatmıştır. Suudi Arabistan’ın ortak teklifiyle başlatılan ve çeşitli diğer Üye Devletler tarafından desteklenen bu toplantı, İslam dünyasının küresel ekonomik sistemde kendine yer edinme yaklaşımında tarihi bir değişimi ifade etmektedir. Modernizasyon girişimi, kırk yıllık çerçevenin modern küresel yatırım uygulamalarıyla uyumlu hale getirilmesini; İİT Üye Devletlerinin sürdürülebilir sermaye akışını çekebilmesini, İİT içi yatırımları artırmasını ve karşılıklı fayda ile sorumlu büyümeye dayalı daha güçlü ekonomik iş birliğini teşvik etmesini amaçlamaktadır.
Bu, modernleşme açısından kritik bir karar anıdır. Zamanında yenilikçi bir adım olan 1981 Anlaşması, bugünkünden çok farklı bir ekonomik ortamda hazırlanmıştı; o dönemde yatırımlar daha çok devlet eliyle yürütülüyor, küresel ticaret bugünkü kadar entegre değildi. Günümüzün yeşil finansman ve bölgesel bağlantılarla tanımlanan dijital ekonomisinde, eski çerçeve artık İİT’nin dinamik piyasalarının ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu nedenle modernizasyon süreci, yatırımcı koruması ile Üye Devletlerin kendi ulusal önceliklerine göre ekonomilerini yönetme hakkı arasında denge kurmayı amaçlamaktadır. Böylelikle İİT, yatırımların yalnızca kâr getirmesini değil, aynı zamanda sosyal kapsayıcılık, çevresel duyarlılık ve Müslüman ülkeler arasında ortak refah sağlamasını hedefleyen bir platform konumuna gelmektedir.
Bu girişim, Suudi Arabistan’ın ekonomisini petrole bağımlılıktan kurtarmak amacıyla yenilikçilik, uluslararası katılım ve sürdürülebilir finans yoluyla çeşitlendirme çabasının bir parçasıdır. Riyad’ın bu girişime verdiği güçlü destek, İslam dünyasındaki ekonomik entegrasyonu ilerletme ve diğer üyeleri politikalarını modernize etmeye teşvik etme yönündeki daha geniş stratejik çıkarlarını yansıtmaktadır. Oturuma başkanlık eden Türkiye de bu süreçte son derece önemli bir rol oynamaktadır. Uluslararası ticaret hukuku, tahkim ve kurumsal yatırım çerçeveleri alanlarında deneyim kazanmış olan Ankara, yeni, pratik ve kapsayıcı bir yatırım rejimi oluşturmak için gerekli teknik ve diplomatik birikime sahiptir. Birlikte değerlendirildiğinde, Suudi Arabistan ve Türkiye, İİT’nin ekonomik dönüşümünün iki motoru durumundadır: biri sermaye ve vizyonuyla, diğeri ise kurumsal yapı ve deneyimiyle öne çıkmaktadır.
Güncellenmiş bir yatırım yapısının avantajları çok geniş kapsamlı olacaktır. Öngörülebilirlik ve şeffaflık sağlayan bir ortam, hem İİT içinden hem de dışından yatırımcıların güvenini artıracak ve yeni yatırımların çekilmesine katkı sağlayacaktır. Anlaşma, sürdürülebilirlik ilkelerini ve sukuk ile kamu-özel ortaklıkları gibi yenilikçi finansman seçeneklerini dahil ederek, yatırımları yenilenebilir enerji, dijital altyapı ve yeşil inovasyon gibi küresel ekonominin geleceğini şekillendiren alanlara yönlendirmede yol gösterici olacaktır. İİT içindeki daha zayıf ekonomiler, sermaye akışlarına ve teknoloji transferlerine erişim sağlayarak avantaj elde ederken; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Malezya gibi daha büyük ekonomiler, Asya, Afrika ve Orta Doğu bölgelerinde yatırım ağlarını genişletme fırsatına sahip olacaklardır. Dolayısıyla bu modernizasyon, yalnızca idari bir yeniden tasarım değil, aynı zamanda Müslüman çoğunluklu ülkelerin kolektif ekonomik güçlenmesi için daha geniş bir fırsattır.
Bu proje aynı zamanda İİT’nin felsefi perspektifinde bir değişimi de vurgulamaktadır. Tarihsel olarak siyasi ve kültürel bir platform olarak görülen İİT, artık ortak değerleri somut kalkınma sonuçlarına dönüştürmeye çalışan pratik bir ekonomik ittifaka dönüşmektedir. Sorumlu yatırım anlayışı, finansal akışların öneminin yanında, uzun vadeli refahın ancak adalet, şeffaflık ve sürdürülebilirlikle mümkün olacağı bilincini yansıtmaktadır. Cidde’deki toplantıda Üye Devletler, modernizasyon sürecinin İİT’nin adalet, dayanışma ve karşılıklı fayda gibi özgün ideallerini korurken küresel piyasaların etkinlik ve dinamizmini benimsemesi gerektiğini vurgulamıştır. Amaç, yatırımların sömürücü değil güçlendirici olduğu; rekabetten çok iş birliğinin ön plana çıktığı; yerel ekonomilerin küresel sisteme eşit koşullarda entegre edildiği bir ortam yaratmaktır.
Bununla birlikte bazı zorluklar devam etmektedir. İİT üyeleri ekonomik zenginlik bakımından oldukça farklılık göstermektedir; zengin Körfez ülkeleriyle birlikte Afrika ve Güney Asya’daki yoksul ülkeler aynı çatı altındadır. Bu nedenle farklı kapasitelerin, düzenlemelerin ve beklentilerin tek bir güncellenmiş çerçevede uzlaştırılması gerekecektir. Ancak Cidde’den çıkan anlaşma, modernleşme olmadan birliğin mümkün olamayacağı yönünde ortak bir anlayışın oluştuğunu göstermektedir. Bu süreç, İİT’nin hızla değişen dünyada geçerliliğini korumasına yardımcı olacaktır. 1981 Yatırım Anlaşması’nın revizyonu sadece eski bir belgenin yeniden ele alınması değil, aynı zamanda İslam dünyasındaki ekonomik iş birliğinin geleceğini şekillendiren bir dönüşümdür. Küresel güç dengelerinin değiştiği ve dünyadaki karşılıklı bağımlılığın arttığı bir dönemde, İİT’nin yeniden konumlanması güvenin, esnekliğin ve kapsayıcı bir ekonomik kalkınma vizyonuna olan kararlılığın göstergesidir.
Yatırım çerçevesini modernize ederek İİT, sembolik bir birlikten stratejik bir ekonomik aktörlüğe geçiş yaptığını ortaya koymakta; Müslüman dünyayı küresel finans sisteminde daha özerk, koordineli ve etkili bir aktör konumuna getirmektedir.