Abdul Satar KAWA

Abdul Satar KAWA

Tüm Yazıları

Bagram Neden Trump’ın Gündeminde?

10 Ekim 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bir önceki yazımızda, “Asya’nın kalbi” olarak bilinen ve tarih boyunca büyük dönüşümlere sahne olan Afganistan’ın stratejik konumuna dair bazı notlar paylaşmıştık. Son dönemde Trump’ın “Afganistan’daki Bagram Üssü’nü yeniden alacağız; Çin’e çok yakın, Taliban’ın bu üssü inşa edenlere iade etmesi gerekir, aksi halde sonu çok kötü olacak” minvalindeki tehditkâr açıklamaları, Afganistan’ın eşsiz jeostratejik konumunu ve bu coğrafyanın bölgesel ve küresel güçler için yeniden bir rekabet sahasına dönüştüğünü açık biçimde ortaya koyuyor.

Havadan Çekilmiş Bagram Hava Üssü

Bu yazımızda, Trump’ın dilinden düşmeyen Bagram Üssünün nasıl bir jeostratejik konuma sahip olduğunu; 15 Ağustos 2021’de apar topar Afganistan’dan çekilen ABD’nin neden Afganistan dosyasını yeniden gündeme taşıdığını ele alacağız. Ardından, Trump’ın son açıklamalarını ABD iç siyasetinin dinamikleri bağlamında değerlendirip olası motivasyonlarını tartışacağız. Son bölümde ise, söz konusu çekişmenin muhtemel sonuçlarını; bölgesel güvenlik, ABD-Afganistan ilişkileri ve Çin, Rusya gibi kilit aktörler arasındaki güç dengesi açısından değerlendireceğiz.

Bagram Neden Önemli?

Bagram Hava Üssü, biri 3,6 km diğeri 3 km uzunluğunda iki beton piste sahip olup Afganistan’ın başkenti Kabil’in yaklaşık 50–60 km kuzeyinde, Pervan vilayetinde yer alır; son yarım yüzyılda Afganistan’ı kontrol etmeye çalışan birçok ordu için stratejik bir kale olmasının yanı sıra tarihçesi Büyük İskender dönemine kadar uzanır: rivayetlere göre İskender, Afganistan’ın kuzeyini tutmak için burada bir üs kurmuş, Parvan ve Pencşir civarındaki yerel güçlerle çetin muharebelere girmiş ve bizzat kendisi de ağır yaralanmıştır. Pencşir Vadisi’ni ve Salang koridorunu gözetleyen bu konum, üssü bölgesel projeksiyon için benzersiz kılar; Bagram Çin sınırına yaklaşık 800 km (yaklaşık 500 mil), Sincan’daki en yakın Çin füze fabrikasına yaklaşık 2.400 km (yaklaşık 1.500 mil) ve İran sınırına yaklaşık 750 km mesafededir. Bagram’ın önemini daha iyi anlamak için bu bölgenin tarihsel arka planını anlamakta fayda var.

Bagram’ın Tarihsel Arka Planı

Bagram’da askeri hava üssü inşası, 1950’li yılların başında Sovyetler Birliği tarafından, Afganistan Kralı Muhammed Zahir Şah döneminde başlatıldı. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ABD ve SSCB arasındaki Soğuk Savaş rekabeti kızışmışken, her iki süper güç de bölge ülkeleri üzerinde nüfuz kurma çabasındaydı. Sovyetler, Bagram projesini başlatarak Afganistan’ı kendi etki alanına dâhil etmeyi amaçladı.

1959 yılında dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower, Afganistan’a yaptığı ziyaret sırasında Sovyetler tarafından inşa edilen Bagram Hava Üssü’ne indi. Ancak pistin modern ve uluslararası standartlara uygun hale getirilmesi 1970’li yıllarda tamamlandı.

1979’daki Sovyet işgali sonrasında Bagram, on yıl boyunca Sovyet ordusunun ana askeri üssü olarak kullanıldı ve hava lojistiğinin merkezi haline geldi. Bugün hâlâ “Rus Kulesi” olarak bilinen kontrol kulesi, bu dönemin simgesidir. ABD Hava Kuvvetleri’nin 2013 tarihli resmi sitesine göre, bu kule 1976 yılında Afganistan-Sovyet ekonomik işbirliği çerçevesinde inşa edilmiştir.

Amerikan bayrağıyla birlikte Bagram Üssü’nün Rus kulesi

Sovyet Sonrası Dönem ve İç Savaş

Sovyetlerin 1989’daki geri çekilmesinden sonra, Afgan hükümeti Bagram’ı etkin şekilde kullanacak kapasiteye sahip değildi. İç savaş yıllarında ve Taliban’ın ilk yönetimi sırasında üs büyük ölçüde işlevsiz kaldı, yıkılmış askeri araçların ve mühimmatın depolandığı bir alan haline geldi.

Amerikalılara Geçiş

ABD güçleri, 2001 yılının sonlarında Afganistan’a girdikten sonra bu eski Sovyet kulesini kullanmış, ardından yeniden inşa edip modernize etmiştir. Rus kulesi, 2008 yılında yeni kontrol kulesi tamamlandıktan sonra kapatılmış olsa da, tarihi bir sembol olarak korunmuştur. Amerikan askerleri bir süre daha bu yapının zemin katını küçük birliklerin konuşlanması ve törenler için kullanmaya devam etti.

ABD Dönemi (2001–2021)

11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’a başlattığı askeri operasyonla birlikte Bagram, ülkenin en büyük Amerikan askeri üssü haline geldi. Stratejik önemi nedeniyle hem kara hem hava operasyonlarının merkezi olarak kullanıldı.
Bu dönemde 100 binden fazla Amerikan askeri Bagram’da konuşlandı. Üs, ABD’nin Afganistan’daki askeri gücünün simgesine dönüştü.

1959 yılında Afganistan’ın dönemin kralı Muhammed Zahir, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight Eisenhower’ı Bagram Hava Üssü’nde törenle karışlıyor.

1959’da Eisenhower’ın ardından dört Amerikan başkanı daha George W. Bush, Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden (o dönemde Obama’nın yardımcısı) Bagram’ı ziyaret etti. Böylece üs, tarih boyunca beş ABD başkanına ev sahipliği yaptı. Fakat hiçbirisinin evi olmadı.

ABD Cumhurbaşkanları Bagram’da

Ancak Şubat 2020’de Taliban ile imzalanan Doha Anlaşması sonrasında üs tahliye süreci başladı. 1 Temmuz 2021 gecesi son Amerikan askeri Bagram’dan ayrıldı. Her ne kadar ABD ordusu ağır silahlarını büyük oranda çıkarmış olsa da stratejik ekipmanların bir kısmı Afgan hükümetine bırakıldı ve bu ekipmanlar kısa süre sonra Taliban’ın eline geçti.

Taliban Dönemi (2021–2025)

ABD’nin çekilmesinin ardından Taliban üssün kontrolünü ele geçirdi. 2021–2024 yılları arasında üç kez askerî geçit töreni düzenleyerek ele geçirdikleri Amerikan silahlarını sergilediler. Bu durum, Trump’ın 2025’te sert tepkisine yol açtı; “Taliban’ın Amerikan silahlarıyla geçit töreni yapmasını izlemek beni öfkelendiriyor” dedi.

Taliban güçleri, Afganistan’ı ele geçirmesinin yıldönümünü Bagram Hava Üssü’nde düzenlediği askerî geçit töreniyle kutluyor

Bununla birlikte, ABD’li uzmanlar Bagram’ın yeniden ele geçirilmesinin yüksek maliyetli olacağı görüşünde. Taliban ise ABD’nin bu yöndeki açıklamalarına tepki olarak Afganistan’ın “bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü”nü korumaya kararlı olduklarını duyurdu. Taliban farklı yetkilileri, “Amerika geri dönerse yine savaşmaya hazırız” açıklamaları yaptı.

Bagram’ın Düşüşü ve Trump’ın Tepkisi

Donald Trump, Bagram’ın tahliyesini “felaket niteliğinde bir karar” olarak niteledi. Ona göre bu adım, ABD’nin Afganistan’dan çekilişini kaosa sürükledi. Trump, tahliye sürecinde Bagram’ın elde tutulmamasının, Kabil Havalimanı saldırısında 13 Amerikan askeri ve yaklaşık 200 Afgan sivilin ölümüne zemin hazırladığını savundu.

2024 seçim kampanyasında da bu konuyu sık sık gündeme getiren Trump, eğer başkanlık görevinde olsaydı Bagram’ı Taliban’a bırakmayacağını ve Çin’in nükleer faaliyetlerini izlemek amacıyla üssü koruyacağını iddia etti.

İktidara döndükten sonra, 18 Eylül’de Londra’da yaptığı açıklamada ABD’nin Bagram’ı “yeniden ele geçirmeye çalıştığını” duyurdu. Bunu daha sonraki konuşmalarında da tekrarlayarak, Bagram’ın ABD için “bölgesel stratejik denge açısından vazgeçilmez bir nokta” olduğunu vurguladı.

Trump Tam Olarak Neyin Peşinde?

Tüm bu gelişmeleri dikkate aldığımızda, her ne kadar Donald Trump’ın Bagram Üssü konusunda ısrarcı bir tavır sergilediği görülse de Amerika Birleşik Devletleri’nin Afganistan’dan tamamen çekilme sürecini başlatan unsurun aslında Doha Anlaşması olduğunu unutmamak gerekir. Söz konusu anlaşma Trump’ın ilk başkanlık döneminde imzalanmış ve Washington’un artık “Afganistan defterini kapatma” yönündeki stratejik tercihini açık biçimde ortaya koymuştu.

Trump’ın “Önce Amerika (America First)” politikası, sadece iç politikada değil, dış politikada da ABD’nin yüklerini azaltma eğilimini güçlendirdi. Bu yaklaşım, ABD’nin farklı coğrafyalarda askeri varlık bulundurmak yerine kendi sınırları içine kapanma sürecinin bir yansımasıdır. Nitekim Trump, ikinci kez başkanlık koltuğuna oturduktan sonra da Irak ve Suriye’deki askeri varlığı azaltarak, bölgesel iş birliklerine dayalı yeni bir denge politikası izlemeye başladı. Bu politikayla temel amaç, ABD’nin küresel mali yükünü hafifletmek ve doğrudan çatışma alanlarından çekilerek dolaylı etki mekanizmalarıyla varlığını sürdürmekti.

Benzer eğilim, Ukrayna savaşında da açık biçimde gözlemleniyor. Başlangıçta ABD ve Avrupa’nın açık desteğiyle başlayan bu savaşta Washington artık geri planda kalmış durumda. Üstelik zaman zaman NATO’dan kademeli çekilme senaryoları da Amerikan kamuoyunda tartışılıyor. Bu tablo, ABD’nin artık yeni bir “Afganistan macerasına” atılma niyetinde olmadığını ve geçmiş deneyimlerden yeterince ders çıkardığını gösteriyor.

Ayrıca ABD’nin Japonya, Almanya, Katar veya Bahreyn gibi birçok ülkede askerî üssü bulunuyor. Bununla birlikte, ABD’nin Bagram Üssü’ne acil bir şekilde ihtiyaç duyduğunu da söylemek zor. Zira Pakistan, 1959 yılından bu yana Amerikan ordusuna kendi hava üslerine erişim izni veriyor. Üstelik Pakistan’ın Hayber Pahtunhva ve Pencap eyaletlerindeki üsler, coğrafi olarak Bagram’dan bile Çin’e daha yakın konumda bulunuyor.

Rusya’nın Taliban’ı Tanıması ABD’yi Tedirgin Etti

Ancak Trump’ın söylemlerin ardında daha derin stratejik hesaplar olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bunların başında Rusya ve Çin’in Afganistan’daki artan nüfuzu geliyor. Hatırlanacağı üzere Moskova, kısa süre önce Taliban yönetimini resmen tanıyan ilk ülke olarak tarihi bir adım attı. Son dönemde Moskova ile Kabil arasındaki temaslar yalnızca diplomatik düzeyde kalmıyor.

İki taraf arasında ekonomi, istihbarat paylaşımı, sınır güvenliği ve uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gibi alanlarda doğrudan görüşmeler yürütülüyor. Özellikle Tacikistan ve Özbekistan sınırlarında artan DEAŞ-Horasan tehdidi, Rusya’yı Taliban yönetimiyle pragmatik bir iş birliğine yöneltti. Kremlin bu sayede hem Orta Asya’daki nüfuzunu korumayı hem de Batı’nın bölgeye yeniden dönmesini engellemeyi hedefliyor.

Bununla birlikte, iş birliği yalnızca güvenlik ekseninde sınırlı kalmıyor. Tarım ve ticaret alanında da yeni bir diyalog süreci gündemde. Afganistan’ın tarımsal üretimi özellikle meyve, kuruyemiş, safran ve pamuk gibi ürünler Rusya için uygun fiyatlı ve kolay erişilebilir bir pazar kaynağı olarak görülüyor. Rusya ise Afgan ürünlerine artan talep sayesinde hem tedarik zincirini çeşitlendirmeyi hem de Orta Asya’daki ekonomik varlığını derinleştirmeyi amaçlıyor. Afganistan açısından bakıldığında, Rusya pazarı hem ürünlerini daha yüksek hacimle satabileceği yeni bir ekonomik alan yaratıyor hem de ülkenin savaş sonrası toparlanma sürecine katkı sağlıyor.

Çin’in Afganistan’daki Artan Etkisi ABD için Yeni Bir Endişe Kaynağı

Afganistan’ın doğusundaki bir başka büyük aktör ise Çin, klasik askeri müdahalelerden uzak durarak “ekonomik nüfuz” stratejisini devreye soktu. Çin, Taliban hükümetini resmen tanımamış olsa da fiilen ilişkileri ileri düzeye taşımış durumda.

2023 yılında iki ülke arasında petrol ve maden çıkarma anlaşmaları imzalandı. Çinli şirketler, özellikle Amu Derya havzasında petrol üretimi ve kuzeydeki bakır ile lityum rezervlerinin işletilmesi konusunda öncü rol üstleniyor. Taliban yönetimi ise bu yatırımları “ekonomik özerklik” arayışında bir nefes borusu olarak görüyor.

Çin’in Afganistan’daki en büyük stratejik hedefi, Kușak ve Yol Girişimi’nin (BRI) kara bağlantılarını tamamlamak. Bu çerçevede, Pakistan üzerinden geçen Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’na (CPEC) Afganistan’ın da dâhil edilmesi planlanıyor. Afganistan üzerinden geçmesi planlanan Trans-Afgan Demiryolu Projesi, Orta Asya’yı sıcak denizlere bağlayacak ve Çin açısından da hayati öneme sahip stratejik projelerden biri olarak öne çıkıyor. Böylece Pekin, hem Orta Asya’ya hem de Ortadoğu’ya doğrudan kara erişimi elde etmeyi hedefliyor. Bu durum, Afganistan’ı Çin için sadece bir yatırım alanı değil, jeostratejik bir köprü haline getiriyor.

ABD’nin Asıl Amacı Pazarlık Yapmak mı?

Trump’ın son dönemde Bagram Üssü’ne dair açıklamalarının ardında, Rusya ve Çin faktörlerinin yanında Afganistan’a yeniden askerî dönüş planından çok, bir diplomatik pazarlık aracına da işaret ediyor. Trump, Bagram üzerinden yürüttüğü bu söylemlerle aslında sahada değil, masada avantaj elde etmeye çalışıyor; yani askeri gücü değil, politik hamleleri öne çıkarıyor.

2022 yılında yapılan bir değerlendirmeye göre, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sırasında yaklaşık 7 milyar dolar değerinde silah ve teçhizat ülkede bırakılmıştı ve bunların büyük kısmı şu anda Taliban’ın kontrolünde. Dolayısıyla Bagram meselesi, aslında bu kayıpların telafisi için başlatılan daha geniş kapsamlı bir müzakerenin parçası olabilir.

Bu durum, Taliban açısından da belirli bir fırsat anlamına geliyor. Çünkü bu görüşmeler, uzun süredir uluslararası meşruiyet arayışında olan Taliban yönetimi için ABD ile doğrudan temas kurma imkânı yaratıyor. Trump’ın farklı ülkelerin liderleriyle geçmişte Washington’un düşman olarak gördüğü isimler de dâhil ilişki kurmaya açık bir siyaset izlemesi, bu bağlamda dikkate değer bir örnek teşkil ediyor.

Ancak nihayetinde Trump’ın Taliban’la masaya oturup oturmayacağı, bu müzakereden ne kazanabileceğine bağlı olacak. Taliban’ın sunabileceği şeylerin özel yatırım fırsatları, maden kaynakları veya stratejik askeri alanlar gibi ne ölçüde değerli olacağı, sürecin seyrini belirleyecek.

Neticede Bagram Üssü etrafında ortaya çıkan tartışmalar ve büyük güçlerin yeniden dikkatlerini Afganistan’a çevirmeleri, bu ülkenin bir kez daha küresel rekabetin oyun sahasına dönüştürüldüğünü açık biçimde gösteriyor. ABD, Rusya ve Çin arasındaki güç mücadelesi, Afganistan’ı sadece coğrafi değil, jeopolitik bir merkez haline getirmiş durumda.  Afganistan’ın önünde iki olasılık var: Ya oluşan yeni güç dengelerini ulusal çıkarları ve kalkınması lehine akılcı biçimde değerlendirecek, ya da tıpkı geçmişte olduğu gibi büyük güçlerin rekabetinde bir oyun sahasına yeniden dönüşecek.

Abdul Satar Kawa

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA