7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği sürpriz saldırı, Orta Doğu'da ve ötesinde dengeleri kökünden sarstı. Middle East Monitor yazarı Jasim Al-Azzawi, iki yılı aşkın süredir devam eden çatışmanın kazananlarını ve kaybedenlerini değerlendiriyor. Ortaya çıkan tablo, sadece bölgesel güçleri değil, küresel düzeni de etkiliyor.
İsrail: İmaj Kaybı ve Askeri Yıpranma
Savaşın en büyük kaybedeni olarak İsrail öne çıkıyor. Kendini yıllardır insan hakları ve demokrasi savunucusu olarak konumlandıran Tel Aviv yönetimi, Gazze’de uyguladığı şiddetli askeri operasyonlarla bu imajını hızla yitirdi. 55 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği saldırılar, İsrail’in “parya devlet” olarak anılmasına neden oldu.
Batı başkentlerinde süren kitlesel protestolar ve ABD üniversitelerindeki boykotlar, İsrail’in kamuoyundaki destek tabanını ciddi şekilde sarstı. Amerikan halkının da hükümet politikalarına eleştirel yaklaştığı gözleniyor.
İsrail ordusu ise teknolojik üstünlüğüne rağmen, Hamas’ın tünel sistemi karşısında başarı sağlayamadı. Yorgunluk, moral bozukluğu, intihar vakaları ve yedek askerlerin hizmeti reddetmesi gibi krizler yaşanırken, Birleşmiş Milletler IDF’yi “utanç listesi”ne aldı. “Yenilmez ordu” algısı ciddi şekilde zedelendi.
Hizbullah: Liderlik Krizi ve Askerî Zayıflama
Lübnan Hizbullahı da savaşın kaybedenlerinden biri oldu. İsrail’in nokta atışı hava saldırılarında örgütün lideri Hasan Nasrallah dahil üst düzey isimler öldürüldü. Mossad’ın içeriye sızarak çifte ajanlar kullanması, Hizbullah’ın istihbarat zaaflarını ortaya koydu. Bu durum örgütün hem sahadaki etkisini hem de bölgesel nüfuzunu zayıflattı.
ABD: Güven Kaybı ve Stratejik Başarısızlık
Washington yönetimi, İsrail’e verdiği koşulsuz destek nedeniyle küresel eleştirilerin odağına yerleşti. Gazze’deki yıkımı durduramaması, ABD’nin diplomatik etkisinin azaldığını ve barış için etkili bir aktör olmaktan uzaklaştığını ortaya koydu. Çatışmanın bir rehine-mahkum takasıyla sona erdirilebileceği yorumları yaygınlaşırken, bu fırsatların değerlendirilmemesi ABD’nin inandırıcılığını sarstı.
Avrupa: Diplomatik Uyanış
Savaşın uzaması Avrupa’da da dengeleri değiştirdi. İspanya, Norveç ve İrlanda gibi ülkeler Filistin’i tanıyarak açık bir diplomatik pozisyon aldı. Bu adımlar, Avrupa Birliği’nin İsrail politikasında köklü değişimlerin habercisi olarak görülüyor.
Arap ve İslam Dünyası: Sessizlikle Gelen Prestij Kaybı
Gazze’deki insani trajediye rağmen Arap ve İslam ülkelerinin çoğu pasif kaldı. Sınır kapılarında bekletilen yardım tırları, etkisiz diplomatik girişimler ve Netanyahu'nun "sessiz olun" çağrısına verilen tepkisizlik, bu ülkelerin kamuoyunda “kâğıttan kaplan” olarak algılanmasına yol açtı. Liderlerin sessizliği, halklar nezdinde derin hayal kırıklığı yarattı.
Gazze Halkı: Direnişin Sembolü
Tüm yıkıma rağmen, Gazze halkı savaşın sembolik kazananı oldu. 1948’deki Nekbe’nin tekrarlanmasına izin vermeyen halk, topraklarını terk etmeyi reddetti. Hamas ve İslami Cihad, sadece askeri değil, psikolojik olarak da İsrail’e karşı direnç gösterdi. Bu tavır, bölgede moral üstünlük sağladı.
Husiler: Fiilî Destekle Öne Çıkan Aktör
Yemenli Husi milisler, savaşa fiilen müdahil olan az sayıda aktörden biri oldu. İsrail’e yönelik füze ve İHA saldırılarıyla Eilat Limanı’nın kapanmasına neden oldular. Bu eylemler, Arap halkları arasında Filistin davasına verilen en somut destek olarak öne çıktı.
Arap Sokakları: Sönse de Dinmeyen Öfke
Savaşın ilk aylarında Arap dünyasında kitlesel gösteriler düzenlendi. Amman, Bağdat, Cezayir ve Yemen'deki protestolar zamanla azalsa da, Filistin davası kamuoyunda hâlâ canlılığını koruyor. Bu enerji, ilerleyen dönemlerde siyasal dönüşümlere kapı aralayabilir.
İsrail-İran Çatışması: Kısa Süreli Ama Yıkıcı
Haziran 2025’te İsrail ile İran arasında başlayan 12 günlük doğrudan çatışma, savaşın boyutunu daha da genişletti. İran füzeleri İsrail’in askeri ve istihbarat altyapısını hedef alarak ciddi hasar verdi. İsrail’in rejim değiştirme hedefi ise başarısız oldu. Tersine, İran içinde rejime yönelik millî destek arttı, milliyetçilik yükseldi.
Diğer İçerikler