Körfez Devletlerinin ‘Orta Güç Yükselişi’ Bölge Geleceğini Şekillendirebilir mi?

John Calabrese tarafından “Körfez Devletlerinin Orta Güç Yükselişi” başlığıyla kaleme alınan ve ABD’li The National İnterest’te yayınlanan makalede, KİK ülkelerinin, özellikle de sıklıkla yükselen " orta güçler " olarak görülen Suudi Arabistan ve BAE’nin tepkisel kriz diplomasisinin ötesine geçerek bölgenin geleceğini şekillendirmede daha stratejik ve güvenliği artırıcı bir rol oynayıp oynayamayacaklarını kaleme aldı.

h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Yazara göre coğrafya ve ekonomik yapısı, Körfez ülkelerini İsrail ve İran arasındaki herhangi bir tırmanışa karşı son derece savunmasız kılmaktadır. Dünya petrolünün yaklaşık %30'unun geçtiği Hürmüz Boğazı, küresel ekonomik istikrar için güvenliği hayati önem taşıyan bir darboğazdır. Bu bölgede yaşanacak herhangi bir askeri çatışma, yalnızca enerji akışını değil, aynı zamanda küresel piyasaların daha geniş bütünlüğünü de tehdit etmektedir.

Bu güvensiz yapı Suudi Arabistan ve BAE’nin diplomatik hırs ve nüfuz konusunda giderek artan bir kapasite sergilemesini teşvik etmiştir. Benzer şekilde Katar ve Umman gibi diğer Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri de geleneksel tanımlara göre orta güç olmasalar da, çatışma arabuluculuğu ve insani diplomasi yoluyla olağanüstü bir nüfuz kurmayı başardılar.

Son yıllarda Körfez ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ve BAE , geleneksel enerji tedarikçisi rollerinin çok ötesine geçerek küresel sahnede iddialı ekonomik oyuncular haline geldiler. Egemen zenginliklerini, merkezi konumlarını ve iş dostu ortamlarını kullanarak kendilerini finans, lojistik ve gelişen teknolojiler için merkezler olarak konumlandırdılar. Abu Dabi'nin Mubadala'sı ve Suudi Arabistan'ın Kamu Yatırım Fonu (PIF), yenilenebilir enerji, yapay zekâ, biyoteknoloji ve elektrikli araçlar alanındaki girişimleri finanse ederek dünyanın en aktif egemen yatırımcılarından bazıları haline geldi.

Körfez ülkeleri küresel dijital altyapının gelişen mimarisinde kilit aktörler olarak konumlanıyor. BAE ve Suudi Arabistan, küresel teknoloji şirketleriyle deniz altı kablo güzergahlarının, veri merkezlerinin ve bulut bilişim ortaklıklarının geliştirilmesine büyük yatırımlar yaptı. Aynı zamanda, yapay zeka yönetişimi, siber güvenlik normları ve teknoloji yatırımı taraması konularındaki tartışmalara giderek daha fazla dahil oluyorlar; bu da ekonomik devlet yönetimi ve stratejik hedeflerin artık ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor.

Körfez ülkeleri, kendi sınırlarını savunmalarının zorluklarla dolu olduğu değişken bir bölgesel ortamda finans ve diplomasi ile yol alıyor.

John Calabrese’e göre Körfez ülkelerinin artan diplomatik hırsı, kısmen ABD güvenlik şemsiyesinin güvenilirliğine duyulan güvenin azalmasına ve hem İran'ın maceraperestliği hem de İsrail'in askeri kararlılığının yol açtığı bölgesel belirsizliğe bir tepki olarak ortaya çıktı. Özellikle Suudi Arabistan ve BAE, yeni ortaklarla etkileşim kurma ve mevcut ittifakları yeniden düzenleme konusunda istekli olduklarını gösterdiler, 2023'te Çin'in arabuluculuğunda Suudi Arabistan-İran yakınlaşması bu anlamda bir dönüm noktası oldu. Bu, yalnızca rakiplerle diplomasiye açık olunduğunu değil, aynı zamanda Batı'nın ötesinde stratejik ortaklıkları çeşitlendirmeye hazır olunduğunu da gösterdi.

Dış güvenlik garantilerine duyulan hayal kırıklığıyla tetiklenen ve küresel yeniden yapılanmalarla daha da keskinleşen bu yükselen hırs, Körfez ülkelerinin, son dönemdeki İsrail-İran gerginliği de dahil olmak üzere, krizlerle nasıl başa çıkacağını şekillendirmeye başladı. Artan ekonomik nüfuz, daha özgüvenli ve bağımsız bir diplomatik duruşla birlikte geldi.

Suudi Arabistan ve BAE, istikrarsızlığa tepki verenler olarak değil, aynı zamanda birleştiriciler, arabulucular ve potansiyel istikrar sağlayıcılar olarak da hareket etmeye başladılar. Körfez ülkelerinin Sudan, Ukrayna tahıl müzakereleri ve İsrail-Gazze çatışmasındaki aktif arabuluculuk rolleri, bölgesel diplomatik girişimciler olarak hareket etme konusunda yeni bir istekliliği yansıtıyor ve sonuçlara sadece tepki vermek yerine onları şekillendirmeyi hedefliyor. Katar ve Umman gibi diğer Körfez ülkeleri de boyut ve nüfuz bakımından daha küçük olsalar da, özellikle arabuluculuk ve arka kanal diplomasisi alanlarında diplomatik çeviklik sergilemektedirler. Bu aktörler birlikte, karmaşık bölgesel zorluklarla başa çıkmaya giderek daha istekli, çok yönlü bir Körfez bloğu oluşturmaktadır.

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA