Mehmet DOĞAN
Tüm YazılarıGün geçmiyor ki harabe edilmiş şehirler görmeyelim.
Gün geçmiyor ki kundaktaki bebelerin ölmesine şahitlik etmeyelim.
Başkentlerimiz vuruluyor, korku salmaya çalışıyorlar, ölümden dahi korkmayanlara!
Savunmasız çocuk, kadın, yaşlı nine ve dedelerimizin göklere yükselen ağıtları içimizi parçalıyor. Civan yiğitlerimiz her cephede iman dolu yürekleriyle göğüs göğüse çarpışıyor, şehid olanlarımız şehidler tepesini kocaman bir dağ haline dönüştürüyor!
“Süper güçlü her şeye hakim” ve “büyük olduklarını” söylüyorlar, biliyoruz ki onlar büyük değiller, sadece Firavun gibi büyüklenmektedirler.
Yaşadığımız kaotik iklim, İki Büyük Cihan Harpleri öncesinin bize bıraktığı arazlarıdır. Bugün dünyada büyük bir paradigma kırılmasına tanıklık yapıyoruz ve bu değerler dizisinin kırılması neticesinde yaşadığımız kurulu dünya düzeninin tüm arazları ve marazları üstümüze üstümüze yıkılıyor.
Kızıldeniz’den Kafkasya’ya kadar ki marazların göstergesi ve ifşası, bölgemizde on yıllardır devam eden kalleşlikler, ölümler, yıkımlar, acılar, feryatlar ve sel olup akan gözyaşlarımızdır!
Hangi yaramızdan, hangi yıkıntılarımızdan hangi kalleşliklerden bahsedelim ki?
Bize Irak olmayan Bağdat'ın yerle bir edilmesinden mi, onlarca parçaya ayırılıp tarumar edilen gruplardan mı?
Birleşik olan coğrafyalarımızı cetvelle çizip bize ırak-uzak edilen emperyalist oyunlardan mı?
Yoksa iğdiş edilen; sömürülmeye müsait hale getirilen zihni performansımızdan mı?
Veya… Göç kervanlarımızdan yükselen feryatlardan mı?
Şam, Halep, Hama ya da Humus ‘tan mı bahsedelim!
Turan'dan ve İran’dan Kızıldeniz’e, Anadolu’dan Basra Körfezi’ne kadar bütün yerleşkelerimizi ateşe atan ve bütün coğrafyamızın maddi ve manevi menfaatlerini yok etmek isteyenlerden mi bahsedelim?
Hülasa… Acem'den Şiraz’dan, Semerkant ve Buhara’dan, Hicaz’dan ve Yemen’den… Çin ya da Maçin olsun, esenlik yurdu coğrafyamız yangın yeri!
Ne demiştik… İçinde yaşadığımız kurulu dünya düzeninin tüm arazları ve marazları üstümüze üstümüze yıkılıyor.
Belki naif bir varsayımla dün Çeçenistan'daki, Bosna'daki, Suriye'deki soykırımlardan dünyanın haberi yoktu, Soykırımları ondan yapabildiler diyorduk.
Evet, bir an için hasbi duygularla bakarsak Çeçenya ve Bosna’daki soykırımlardan dünyanın çoğunun belki de haberi yoktu(?)
Suriye'de varil bombalarıyla Soykırım yapan Esad zulmünü, bugün Siyonist İsrail'in yaptıkları Gazze Soykırımını dünyaya duyuralım, herkes duyarsa bir şeyler değişir zannettik…
Heyhat!
Gazze’deki barbarlık dünyaya yayılıp arşa yükseldi.
Herkes duydu. Ama Soykırım durmadı.!
Tüm arazlar ve marazlarının ifşasıdır Gazze Soykırımı!
Demek ki, duymaları ya da duymamaları bizi acısız ve kedersiz bırakmıyor.
Ne acıdır ki, bu çaresizlik hissi katlanılamaz olduğundan, Soykırımı duyan ve gören insan artık duymak ve görmek de istemiyor.
Öncelikle...
Duyanlarla, duyarlılarla, görenlerle gücümüze güç katmaya devam etmeliyiz!
Bu gerçekliği geçici bir parantez olarak görmeliyiz!
Mütemadiyen devam etmeyecek olan bu marazi durumu kapatmak için, bizler de oyunu kendi kurallarımıza göre oynayıp, "Biz'in" içeresinde yaşayan muhtevasız, manüplatif ve inkârcı kişileri tanımalıyız ve onların zihinsel networklerinden kendimizi arındırmalıyız!
Hakikat şu ki; elleri kuruyacak cağdaş ebu Leheplerin, zürriyeti kahrolacak ebu Cehillerin anlayışı, inancı ve şiarı bizim soylu kavgalarımızın keskin kılıcıdır!
Geçici olan realiteyi hakikat sanan eblehlerden fersah fersah beri olmalıyız.
Bırakalım onlar üstatları Kâfir Fukayama’nın “tarihin sonu” zırvalarına inanadursunlar. Tarihin ve Talihin değişeceğinden ümidini kesmiş ve teslim olmuş kişi ve gruplardan behemehâl ayrışmalıyız!
“Beyaz Adamın” kurduğu araz ve maraz düzeninden bir tuğla çekmeliyiz.
Bir gedik açmalıyız surlarından. Boykot edilecek ürünlerden uzak durmalıyız!
İçtenlikle Dua etmeliyiz, kalben buğuz edersek hayırlı bir iş yapmış oluruz.
En pasifinden anamızın ak sütü gibi helal olan suratımızı asmalıyız!
“Beyaz Adamın” bakışından ve dahi gülümsemesinden şeref ve itibar arayanlardan olmamakla işe başlayabiliriz. Basamağın birincisi zelillikten kurtulmaktır!
Ülkesini, milletini, ümmetini “Avrupalı Beyaz Adama” şikâyet eden, zalimlerle aşbicik oynayarak teşriki mesai kuran ve bizlere karşı onların dilini kullanan, tarafında yer alan mazlumların dostu olamaz anlayışını ilke edinmeliyiz.
Her an bir başka tarafa dönebilen özellikleri ve ortaya çıkardıkları müşküller dolayısıyla, Dürzilik yapmamalıyız.
Kâfirlere ve zalimlere karşı pembe yanaklı, Müslümanlara ve mazlumlara karşı çatık kaşlı, itidalden bahseden, adaletten dem vuran “ama onlarda şöyle radikal” diyenlerin yanında-yöresinde bulunmamalıyız!
Ne okyanus ötesi nobranlığını, ne kıta Avrupa züppeliğini, ne liberal demokrat müptezelliğini, ne de fazladan gavurlaşanların gevezeliğine kulak kabartmamalıyız.
Düşük profil bir zeka, ayak bileğine bile ulaşamayacak derinlikte olanlar bizleri yönlendirmemeli!
Zulme karşı direnişimizi, mukavemetimizi; var olma ve var kalma çabamızı istihzaya alan yalancı/müptezel/bayağı/pespaye kişileri, şöhretinin cazibesine kapılması dışında hiçbir özelliği olmayanlar zevzekler Âdem olma çabasını bırakıp, beşer seviyesine düşmüş taklitçileri birer maymun olarak görmeliyiz.
Onlar esfel-i safilindirler, zalimlerin, katillerin cürüm ortaklarıdırlar!
Kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, küstah, paçoz, sokak kurnazı beş para etmez palavracıları da tanımalıyız ve onların zihinsel networklerinden kendimizi arındırmalıyız!
Direniş merkezlerimize “terörist”, ülkelerini ve topraklarını savunanlara “cihatçı” diyen terbiyesiz kişilere hazır cevap olmalıyız! Eziklikten uzak, komplekssiz cihat eden mücahitleriz diyebilmeliyiz…
Unutmayalım, akrebin huyu sokmaktır!
Gâvurdan fazla gâvurlaşanlar, iyi günlerde konfora konan, sıkıntıda ise pişmanlık ve itirafçılığa yatkın karakterler bizim dostumuz olamaz, maalesef, bu durum birçok “dost” bildiklerimize sirayet etmiştir, böyle dostluklara ihtiyaç hissetmemeliyiz!
Bu hal; gönüllü kulluk, ev zenciliği, efendiye yaltaklanma, galiplere öykünme, kendinden tiksinme davranışlarıdır ve insanın düşebileceği en aşağılık mertebedir.
Bu korkaklara ve taklitçilere söylenecek tek sözümüz vardır: “dünyada taklid edilemeyen tek şey cesarettir, cesaret ve yiğitlik de sizde yoktur, yıkılın karşımızdan!”
Bu tipler dünyaya ve olaylara kirli camdan bakanlardır, necisi camdan bakanlar yaşananları olumsuz, gri, soğuk ve kirli görürler.
İslam’a ve Müslümanlara batılıların gözlerine taktığı kirli gözlükten bakanlar asla iflah olmayacaklardır.
Ömrünü vatan, millet, cihad, ümmet, haysiyet, namus, izzet ve hürriyet diyenlere, müstehzi tebessümle bakıp “sen hala orada mısın” diyenlere vereceğimiz cevap; ‘evet, hâlâ aynı yerdeyiz!’ olmalıdır.
Yerimiz ve Vatanımız Mekke ve Medine’dir!
Bağdat ve Tebriz’dir! Şam’dır, Kudüs’tür, Gazze’dir!
Çanakkale Şehitleridir, Sarıkamış’tır…
Mohaç Ovasıdır, Niğbolu ve İstanbul'un fethidir ve dahi günümüzün Direniş Cepheleridir.
Öte yandan yakın gelecekte olağanüstü durumlara hazırlanmak, büyük bir hesaplaşmanın adım adım yaklaştığının idrakinde de olmalıyız.
İçinde yaşadığımız kurulu dünya düzeninin tüm arazları ve marazları ile başa çıkacağımız ve parantezin kapanacağı umudunu, gayretini, cehdini taşıyanlara;
Dua olsun… Bin can ile selam olsun…
Allah düşmanlara karşı galip ve muzaffer kılsın!
Güncel Yazıları
Suriye Bizim Neyimiz Olur?
13 Şubat 2025
Yüzyıl Önceki Trajedimiz ve Şimdi…
22 Mart 2024
2024: Bildiğimiz Dünyanın Sonu mu?
31 Ocak 2024
Kirli Tezgâhlara Çomak Sokan Yiğitler!
17 Kasım 2023
Batıda Doğulu Kalmak Mümkün Mü?
03 Ekim 2023
Almanya’daki Darbe Söylentisinin Şifreleri
26 Aralık 2022
Batı'nın Yunan Aşkı
10 Aralık 2022
Batı ya da Doğu, Hem Bir Kıtadır Hem de Bir Kafadır
30 Kasım 2022
Almanya’nın Dış Politikası: Yeni Güç, Yeni Sorumluluk!
24 Kasım 2022
Alman Dış Politikası ve Düşündürdükleri
14 Kasım 2022
Cinnet Geçiren Avrupa! Ya da Avrupa Cinnet Mi Geçiriyor?
04 Kasım 2022
Dünyanın Ahvali
26 Ekim 2022
İyi Bir İnsan: Aliya
12 Ekim 2022