Srebrenitsa: Bir Dünya Düzeninin Çöküşü

Srebrenitsa Soykırımı'nın 30’uncu Yıldönümü: “Türklere karşı isyanımızın yıldönümünde Müslümanlardan intikamımızı alıyoruz.” - Ratko Mladić

h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

“Türklere karşı isyanımızın yıldönümünde Müslümanlardan intikamımızı alıyoruz.”

Bu sözler, XX. yüzyıl Avrupa’sında yaşanan en büyük soykırımlardan birinin faili, "Bosna Kasabı" olarak anılan Ratko Mladić’in ağzından dökülmüştür. 8.372 Boşnak Müslüman’ın vahşice katledilmesinden doğrudan sorumlu olan bu şahıs, sözde uluslararası hukuk tarafından ancak 2017 yılında hapis cezası ile cezalandırılabilmiştir.

Birleşmiş Milletler (BM), Sırp milislerine karşı Bosnalıları korumak için yalnızca 300 kişilik Hollandalı askerî birlik (Dutchbat) göndermiş; NATO ise yardım etmeyi reddetmiştir. Böylece, BM “koruması” altındaki Srebrenitsa, Müslümanlar için bir cehenneme dönüşmüştür. Görevleri Müslüman sivilleri korumak olan Hollandalı askerler, bu insanları Sırp güçlerine teslim edip görev yerlerini terk etmişlerdir.

Bu gelişmeler, yalnızca 1990’lı yıllarda Sovyet sisteminin değil, aynı zamanda II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan sözde “yenidünya düzeni”nin de fiilen çöktüğünü; savaşları ve soykırımları önlemek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler'in pasifliğiyle ne denli işlevsiz kaldığını açık biçimde ortaya koymuştur. Konu Müslümanlar olduğunda sessiz kalmayı tercih eden dünya düzeninin çöküşünü başlatan dönüm noktalarından biri, “Srebrenitsa Soykırımı”dır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte değişen güç dengeleri, kendisini Balkanlar'da da göstermeye başlamıştı. Yugoslavya’dan birbiri ardına ayrılan ülkeler, sınır ve etnik gerilimlerle yüzleştiler. İlk olarak 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Hırvatlara, Sırpları koruma iddiasıyla müdahale eden Sırp birlikleri, ilk vahşet örneklerini burada sergilemişti.

1992 yılına gelindiğinde, bağımsızlığını ilan eden Bosna-Hersek’in doğusunda yaşayan Sırplar ayaklandı. Bosna Sırpları hem silahlandı hem de hem Yugoslavya Halk Ordusu’ndan hem de Sırbistan’dan doğrudan destek alarak bölgede kendi egemenliklerini kurmaya çalıştılar. Bu sürecin siyasal lideri Radovan Karadžić, askeri komutanı ise Ratko Mladić idi. Bu iki isim öncülüğünde Bosna’nın doğusundaki Müslüman nüfus kuşatıldı, tehcir edildi, katledildi. Onların ifadesiyle bölgede “etnik temizlik” yapılmaktaydı.

1993 yılında BM Güvenlik Konseyi, aralarında başkent Saraybosna ve Srebrenitsa’nın da bulunduğu 5 şehri “güvenli bölge” ilan etti. Ancak 1995 yılının Temmuz ayına gelindiğinde, doğuya sıkışmış durumda kalan Müslüman siviller Srebrenitsa’dan kaçmak zorunda bırakılmışlardı. BM tarafından bölgeye 1994 yılında gönderilen hafif silahlı Hollanda birliği (Dutchbat) ise saldırılar karşısında etkisiz kaldı.

Temmuz 1995’te Bosna Sırp birliklerinin saldırıları şiddetlendi. Dutchbat komutanı Thom Karremans, NATO’dan hava desteği talep etti. Ancak NATO, bu çağrıyı önce reddetti. 11 Temmuz günü yalnızca iki F-16 uçağı kısa süreli müdahalede bulundu. Aynı gün, Ratko Mladić’in komutasındaki Sırp güçleri Srebrenitsa’yı tamamen ele geçirdi.

Sırplar, yaşları 15 ile 70 arasında değişen erkekleri “savaş suçlusu” oldukları iddiasıyla kamplarda toplayarak ayırdılar. Aynı gün içinde Komutan Karremans’ın Mladić ile samimi görüntüler eşliğinde Müslümanları Sırp birliklerine teslim ettiği görüldü.

En küçüğü 12, en büyüğü 77 yaşında olan toplam 8.372 Müslüman erkek ve erkek çocuğu katledildi. Sayısız tecavüz, toplu infaz ve işkence gerçekleştirildi. Bugün hâlâ toplu mezarlar ortaya çıkarılmakta, kimliklendirme çalışmaları sürmekte ve bazı aileler hâlâ yakınlarının mezarına ulaşamamaktadır.

Yugoslavya’daki savaş, 1995 yılında Dayton Antlaşması ile sona erdi. Ancak bu soykırımın faillerinin yargılanması gecikti. 1999 yılında dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, “yargılamalardaki yavaşlık, hatalar ve yetersizlikler” nedeniyle örgütün öz eleştiri yapması gerektiğini vurguladı. Özellikle 2010’lu yıllardan itibaren Radovan Karadžić ve Ratko Mladić’in yargılanmalarına başlandı.

Bu süreçte, Karadžić uzun yıllar Bosna’daki Sırp yönetiminin başkanlığını sürdürdü; her iki isim de uzun süre bu katliamları tarihsel “başarı” gibi sunmaya devam etti. Günümüzde ise Sırbistan, bu olayı hâlâ resmî olarak soykırım şeklinde tanımamaktadır.

Yalnızca Sırbistan değil, 2024 yılı Mayıs ayında BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada Rusya, Çin ve benzeri bazı ülkeler de Srebrenitsa katliamının soykırım olarak tanınmasına karşı oy kullanmıştır.

Bu bir ilk değildi, son da olmadı. Srebrenitsa’dan yalnızca üç yıl önce, 1992 yılında Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında yaşanan katliam da uluslararası toplumun gözleri önünde gerçekleşmiş, BM ve diğer küresel aktörler benzer bir sessizliğe bürünmüştü.

Günümüzde ise Gazze’de yaşananlar, Srebrenitsa’dan farklı değildir. Neredeyse her gün ortalama 100 sivilin öldüğü, kişi başına düşen bomba miktarının kilogramla ölçüldüğü bir bölgede, bu vahşet artık “normalleşmiş” görünmektedir. Yaklaşık iki yıldır devam eden bu soykırıma karşı ne uluslararası hukuk, ne de II. Dünya Savaşı sonrası barış adına kurulan BM etkili bir reaksiyon gösterebilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, soykırımlar dün de aynıydı, bugün de aynı; Birleşmiş Milletler ise, konu Müslümanların ölümü olunca, dün de sessizdi, bugün de sessiz.

Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak, Srebrenitsa başta olmak üzere Hocalı, Gazze ve benzeri tüm soykırımların yalnızca bölgesel trajediler değil, aynı zamanda uluslararası sistemin ahlaki çöküşünün simgeleri olduğunu vurguluyoruz.

Dünya düzeninin adalet, eşitlik ve insan onuru temelinde yeniden şekillendirilmesi gerektiğine inanıyor; bu uğurda tüm devletleri ve kurumları çifte standartlardan uzak, ilkeli duruşlar sergilemeye çağırıyoruz.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA