Tarihler değişir, emperyalist güçler yeni oyunlar kurar. Ancak hak ile batılın mücadelesi hiç değişmez. Bu coğrafyada daima aynı sahne, farklı aktörlerle sahnelenmiştir. Dün Osmanlı’ya diz çöktürmek isteyenler, bugün Türkiye’yi dize getirmeye çalışanlardır. Dün Sevr’le Anadolu’yu parçalamak isteyenler, bugün terör örgütlerini kullanarak sınırlarımızı ve irademizi parçalamaya çalışmaktadır.Ancak unutulmamalıdır ki, Allah’ın vaadi haktır:
“Şüphesiz Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.” (Saff, 4)
Türkiye’nin bugün verdiği mücadele, yalnızca bir toprak kavgası değildir. Bu; iman ile çeliğin, dua ile teknolojinin, hendeklerde yazılan destanla göklerde süzülen insansız hava araçlarının birleştiği bir diriliştir.
PKK ve türevleri olan YPG, aslında emperyalizmin taşeronudur. Halkı temsil etmez, aksine kendi milletine ihanet eder. Çocukları zorla silah altına alan, masum köyleri ateşe veren bu örgüt, küresel güçlerin kanlı piyonudur. Ne ideolojileri vardır ne de bağımsız iradeleri; aldıkları silah da emir de efendilerindendir.
Küresel plan açıktı: Türkiye’nin Irak ve Suriye’de eli kolu bağlı kalması, sınırlarının terörle kuşatılması… Ama Türkiye oyunu tersine çevirdi. PKK/YPG bahanesiyle sahaya sürülen bütün planları boşa çıkardı. Türkiye bugün bölgede “işgalci” değil, “kurtarıcı” oldu. Musul’da, Kerkük’te, Halep’te Türkiye’nin varlığı mazlumların umudu, ümmetin güvenidir.
Asr- ı Saadet’te Müslümanların Hendek Savaşı’nda kazdığı hendek nasıl bir stratejik devrim idiyse, bugün Bayraktar TB2’ler, Akıncı’lar, Altay tankları ve MİLGEM savaş gemileri aynı ruhun modern tezahürüdür. O gün hendekler imanla kazıldı; bugün gökler teknolojiyle, denizler çelikle ama yine imanla birleşmektedir.
Dün ithal tüfeğe muhtaç olan Türkiye, bugün kendi mühendislik zekâsıyla, yerli ve milli teknolojilerle ürettiği İHA’lar, insansız savaş sistemleri, akıllı mühimmatlar ve savunma araçlarıyla bölgenin kaderini değiştirmektedir. Küçük atölyelerde başlayan hayaller, azim ve imanla birleşerek, bugün dünyanın konuştuğu, hem stratejik hem teknolojik bir destana dönüşmüştür. Her bir İHA şehitlerin kanıyla ve genç
mühendislerin fedakârlığıyla yoğrulmuş bir diriliş sembolüdür.
Savunma sanayimiz, Türkiye’nin sınırlarını ve mazlumların onurunu da korumaktadır. Kudüs’ten Karabağ’a, Gazze’den Bosna’ya uzanan bir etki alanı yaratmak, diplomasiyle birlikte güçlü bir sanayi ve stratejik bağımsızlıkla mümkündür.
Bugün geldiğimiz seviye, yarım asırlık bir birikimin eseridir; ama nihai hedef değildir. 2053 ve 2071 vizyonları, Türkiye’nin, küresel bir güç olma iddiasını taşır. Türkiye’nin 50 yıllık savunma sanayi serüveni, bir teknolojik başarı öyküsü değil; ümmetin yeniden ayağa kalkışının, mazlumların umut buluşunun ve imanla inşa edilen bir devlet iradesinin destanıdır. Her tank, her İHA, her füze sistemi yalnızca çelik değil; vicdan, iman ve dava bilinciyle yoğrulmuştur.
Güç yalnızca çelikten gelmez. Asıl güç, imanla birleşmiş kararlılıkta ve milletin sarsılmaz bilincinde yatar. Türkiye’nin savunma sanayisinde attığı adımlar; vatan sevgisi ve dava bilinciyle taçlanmıştır.
Ve Rabbimizin vaadi açıktır:
“Allah, sizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri halife yaptığı gibi onları da yeryüzünde halife yapacaktır.” (Nur, 55)
İşte Türkiye, imanla çeliği, akılla stratejiyi birleştirerek ümmetin yeniden ayağa kalkışının öncüsü olmuştur. Bugün göklerde süzülen her İHA, denizlerde ilerleyen her gemi ve sınırda nöbet tutan her asker, bu dirilişin canlı şahididir.
Şahane Bayramova
Diğer İçerikler