Pakistan- Hindistan Arasındaki Su Hukuku: İndus Suları Antlaşması

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 31 Mayıs 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Son dönemde uluslararası gündemdeki yerini koruyan Pakistan-Hindistan gerilimi, esasen iki temel eksen üzerinde şekillenmektedir: ilki, tarihsel ve siyasi yönü ağır basan Keşmir meselesi; ikincisi ise iki ülke için de stratejik ve hayati öneme sahip olan su kaynaklarının paylaşımıdır. Bu çalışmada kısaca, Hindistan ile Pakistan arasında 1960 yılında imzalanan ve İndus Nehri havzasına ilişkin su kullanımını düzenleyen İndus Suları Antlaşması (IWT) ile bu antlaşmanın geçerliliğini sürdüren hukuki ve siyasi dinamiklerden bahsedilecektir.

Nitekim 22 Nisan 2025 tarihinde, Jammu ve Keşmir bölgesinde meydana gelen terör saldırısı, Güney Asya’daki  kırılgan bir çatışma alanını yeniden uluslararası kamuoyunun gündemine taşımıştır. Ancak bu olayın ardından Hindistan tarafından verilen tepki, önceki benzer krizlerden farklı olarak, yalnızca diplomatik söylemlerle sınırlı kalmamış; aynı zamanda antlaşmalara dayalı hukuki mekanizmalar üzerinden de kendini göstermiştir. Yeni Delhi yönetimi, Pakistan’a ilettiği resmi bildiride, iki ülke arasındaki karşılıklı güvenin derin biçimde sarsıldığını ve Pakistan’ın Hindistan’ın uzun vadeli güvenlik kaygılarına tatmin edici bir yanıt veremediğini belirterek, İndus Suları Antlaşması’nı geçici olarak askıya alındığını kamuoyuna duyurmuştur.

Bu açıklamadan yalnızca birkaç gün sonra, 27 Nisan 2025’te Pakistan yönetimindeki Keşmir bölgesinde yer alan Jhelum Nehri'nde su seviyelerinde beklenmeyen bir artış yaşanmış, bu durum taşkınlara yol açmış ve bölge sakinleri can ve mal güvenliğini koruma mücadelesi vermek zorunda kalmıştır. Akabinde, 11 Mayıs’ta, Hindistan yönetimi, Pakistan’a önceden bilgi vermeksizin, Hindistan yönetimindeki Keşmir bölgesinde bulunan barajlardan Chenab Nehri’ne ani su salınımı gerçekleştirmiştir. Hindistan’ın Jhelum ve Chenab nehirlerinin akış rejimini tek taraflı olarak değiştirmesinin, yalnızca 1960 tarihli İndus Suları Antlaşması’nın değil, aynı zamanda uluslararası örf ve adet hukukunun da potansiyel bir ihlali niteliği taşıdığı yönündeki hukuki değerlendirmeleri beraberinde getirmiştir.

1960 İndus Suları Antlaşması Nedir?

İndus Suları Antlaşması, Hindistan ile Pakistan arasında, Güney Asya'nın en önemli su kaynaklarından biri olan İndus Nehri sistemi üzerindeki kullanım haklarını düzenleyen bir su paylaşım antlaşmasıdır. 19 Eylül 1960 tarihinde, Hindistan Başbakanı Cevahirlal Nehru, Pakistan Cumhurbaşkanı Muhammed Eyüp Han ve Dünya Bankası’nı temsilen Batı Afrika Birliği (WAB) üyesi Eugene Black tarafından Karaçi’de imzalanan bu antlaşma, yaklaşık on yıl süren teknik, diplomatik ve hukuki müzakerelerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Resmî olarak 1 Nisan 1960’ta yürürlüğe giren antlaşma, Hindistan-Pakistan ilişkilerindeki kronik gerginliğe rağmen uluslararası alanda örnek gösterilen bir su hukuku rejimi hâline gelmiştir.

İndus Suları Antlaşması, on yıllar boyunca süren siyasi anlaşmazlıklara, savaşlara ve krizlere rağmen uygulanabilirliğini ve geçerliliğini koruyarak, dünyanın en başarılı uluslararası su paylaşım mekanizmalarından biri olma niteliğini taşımaktadır. Antlaşma, İndus Nehri havzasındaki altı nehri taraflar arasında net bir biçimde bölüştürmüştür.

Antlaşmaya göre, Doğu Nehirleri olan Ravi, Beas ve Sutlej’in kullanımı tamamen Hindistan’a tahsis edilmiştir. Buna karşılık Batı Nehirleri olan İndus, Jhelum ve Chenab, Pakistan’a bırakılmış; ancak Hindistan’a da belirli sınırlamalar dâhilinde bazı kullanım hakları tanınmıştır. Bu haklar arasında depolama yapılmaksızın hidroelektrik üretimi gibi tüketim dışı kullanımlar, belirli alanlarda sınırlı tarımsal faaliyetler, evsel kullanım (içme suyu ) ve sıkı teknik denetim koşulları altında yürütülebilecek nehir tipi hidroelektrik projeler yer almaktadır. Bu sistem, taraflar arasında hem kaynak paylaşımını hem de teknik işbirliğini güvence altına almayı hedeflemektedir.

İndus Suları Antlaşması’nın bir diğer önemli özelliği, kapsamlı ve çok katmanlı bir işbirliği ve uyuşmazlık çözüm mekanizması oluşturmasıdır. Antlaşma uyarınca Hindistan, Sutlej, Ravi ve Beas nehirlerine erişim hakkına sahip olurken; Pakistan, İndus, Jhelum ve Çenab nehirlerini serbestçe kullanabilmektedir. Ayrıca antlaşma; hidrolik verilerin aylık bazda zorunlu değişimini (Madde VI), diğer tarafı etkileyebilecek herhangi bir altyapı çalışması hakkında önceden bilgilendirme yükümlülüğünü (Madde VII) ve her iki ülkeden kıdemli mühendislerin yer aldığı Daimi İndus Komisyonu aracılığıyla uygulamanın denetlenmesini (Madde VIII) öngörmektedir.

Bu kapsamda kurulan Daimi İndus Komisyonu, taraflar arasındaki teknik işbirliğini sağlamakta ve bilgi alışverişini koordine etmektedir. Antlaşma ayrıca üç aşamalı bir uyuşmazlık çözüm mekanizması içermektedir: İlk olarak, taraflar arasındaki teknik sorular Daimi İndus Komisyonu tarafından ele alınır; çözülemeyen farklılıklar Dünya Bankası tarafından atanan Tarafsız Uzman’a sevk edilir; nihai aşamada ise uyuşmazlıklar Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne taşınabilir. Bu yapı, suya dayalı gerilimlerin kontrollü ve barışçıl biçimde yönetilebilmesini sağlamaktadır.

Son olarak, antlaşma gelecekteki işbirliğini de kurumsal çerçeveye dâhil etmektedir. Tarafların hidrolojik gözlem istasyonları kurmaları, drenaj çalışmaları yürütmeleri ve nehir koruma faaliyetlerinde işbirliği yapmaları öngörülmektedir. En dikkat çekici yönlerinden biri ise, antlaşmanın herhangi bir çıkış (fesih) maddesi içermemesi ve dolayısıyla yalnızca tarafların karşılıklı rızasıyla değiştirilebilecek sürekli bir hukuki rejim tesis etmesidir.

Hindistan’ın İndus Suları Antlaşması’nı Askıya Alma Girişiminin Hukuki Açıdan Değerlendirilmesi

1) Süreklilik İlkesi ve İndus Suları Antlaşması madde XII Kapsamında Değerlendirme

İndus Suları Antlaşması, açıkça sürekli nitelikte bir antlaşma olarak tasarlanmıştır. Bu yön, özellikle madde XII’de yer alan şu ifadeyle hükme bağlanmıştır: “ Bu Antlaşma, iki Hükümet arasında bu amaçla akdedilen usulüne uygun şekilde onaylanmış yeni bir anlaşmayla sona erdirilinceye kadar yürürlükte kalacaktır.” Bu hüküm, anlaşmanın ancak her iki tarafın açık rızasıyla sona erdirilebileceğini öngörmektedir. Dolayısıyla, Hindistan’ın anlaşmayı tek taraflı olarak askıya alma veya feshetme girişimi, Antlaşma’nın bağlayıcı karakterine doğrudan aykırılık teşkil etmektedir.

Hindistan’ın eylemleri, Antlaşma’nın IX. maddesinde yer alan üç aşamalı uyuşmazlık çözüm mekanizmasını da doğrudan işlevsiz bırakmaktadır. Daimi İndus Komisyonu, tarafsız uzman ve tahkim mahkemesinden oluşan bu mekanizma, anlaşmazlıkların diplomatik ve hukuki yollarla çözümünü amaçlar. Ancak Hindistan’ın herhangi bir ön bildirimde bulunmadan ve müzakere yürütmeden tek taraflı eyleme başvurması, IX. maddedeki yükümlülüklerin açık bir ihlalini teşkil eder. Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargı yetkisine Hindistan’ın çekince koymuş olması da Pakistan’ın hak arama yollarını daraltmaktadır.

Bu durumda Hindistan’ın, Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından düzenlenen Devletlerin Uluslararası Hukuka Aykırı Eylemlerinden Dolayı Sorumluluğuna İlişkin Taslak Maddeler (ARSIWA)(2001) hükümleri uyarınca karşı önlem savunusuna dayanması da zayıf kalmaktadır. ARSIWA’nın 49. ve 52. maddeleri, karşı önlemlerin yalnızca haksız eylemin sorumlusu olan devlete karşı alınabileceğini ve bu önlemler öncesinde bildirim ve müzakere yükümlülüklerinin yerine getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Oysa Hindistan, herhangi bir diplomatik bildirim yapmaksızın Antlaşma’nın askıya alındığını basın yoluyla duyurmuştur. Ayrıca ARSIWA'nın 50(2)(a) maddesi gereği, mevcut uyuşmazlık çözüm prosedürlerinin varlığı durumunda bu yollar tüketilmeden karşı önlemlere başvurulamaz.

2) Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Bakımından Değerlendirilme

Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi (VCLT) uyarınca, antlaşmalar taraf devletleri bağlar ve taraflar pacta sunt servanda ilkesince bu yükümlülüklerine sadık kalmalıdır (Madde 26). Anlaşmayı tek taraflı askıya almak, bu temel ilkeye doğrudan aykırı bir işlem niteliğindedir. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 60. ve 62. maddeleri ise, bir devletin bir antlaşmayı tek taraflı olarak askıya alabileceği durumları sınırlı şekilde düzenlemektedir. Hindistan her ne kadar bu sözleşmeye taraf olmasa da, bu hükümler örf ve adet hukukunu yansıttığı için bağlayıcıdır. Hindistan’ın 23 Nisan 2025’te Pahalgam’da gerçekleşen ve 26 sivilin ölümüne neden olan silahlı saldırının ardından Antlaşma’yı askıya aldığını duyurması, bu çerçevede değerlendirildiğinde hukuken zayıf bir temele dayanmaktadır. Özellikle Hindistan’ın “askıya alma” terminolojisinden kaçınması, bu tür bir hukuki savunmanın zayıflığını da yansıtmaktadır. Her ne kadar Antlaşma dışındaki açıklamalarda anlaşmanın askıya alındığı ima edilse de, bu eylemin hukuki etkileri fiili bir askıya alma olarak değerlendirilmelidir.

Viyana Antlaşmalar Hukuku’nun 60. maddesi uyarınca bir antlaşmanın askıya alınabilmesi için ya taraflardan birinin açık ve ciddi bir ihlalde bulunması ya da anlaşmanın amacının gerçekleştirilmesi için elzem olan bir hükmün ihlali gerekir. Oysa Hindistan’ın askıya alma gerekçesi, su paylaşım rejimiyle doğrudan ilgisi olmayan bir saldırırdır. Bu olayın İslamabad’a atfedilebilirliği dahi ispatlanmamışken, Hindistan’ın Pakistan’ın Antlaşmayı ciddi şekilde ihlal ettiğini kanıtlaması mümkün görünmemektedir. Benzer şekilde, VCLT’nin 62. maddesinde düzenlenen rebus sic stantibus ilkesine göre “esaslı koşul değişikliği” ancak anlaşmanın temelini oluşturan koşullarda köklü ve öngörülemez değişikliklerin varlığı halinde geçerlilik kazanabilir. Oysa Pahalgam saldırısı ilk örnek değildir, geçmişte yaşanan savaşlar ve Keşmir’deki uzun süreli çatışma koşulları altında dahi işlerliğini korumuştur.

3)Uluslararası Örf ve Adet Hukuku Kapsamında Değerlendirme

Antlaşma’nın askıya alınması, uluslararası örf ve adet hukukunda yer alan sınır ötesi su yollarının “eşit ve makul kullanım” ilkesine aykırılık teşkil eder. Bu ilke, 1997 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde (UN Watercourses Convention) şu şekilde tanımlanmıştır:

• Madde 5 ve 6: Su yollarının “adil ve makul” biçimde kullanılması

• Madde 7(1): Diğer kıyıdaş devletlere "önemli zarar verilmemesi" yükümlülüğü

Palmas Adası Tahkimi ve Trail Smelter davasında formüle edilen zararsızlık ilkesi, devletlerin kendi topraklarını başka devletlere zarar verecek şekilde kullanmamalarını zorunlu kılar. Bu ilkeye göre, Hindistan’ın Jhelum ve Chenab nehirlerine aniden su bırakması ve Pakistan bölgesinde sele yol açması, önemli zarar yasağının ihlali anlamına gelebilir.

Uluslararası Hukuk Derneği’nin hazırladığı ve 1997 Sözleşmesi’nde yer alan Madde 8(1) kapsamında, kıyıdaş devletlerin “iyi niyetli iş birliği” yapmaları gerekmektedir. Özellikle Madde 12 uyarınca, diğer devlet üzerinde “önemli etki yaratabilecek” her türlü önlem konusunda zamanında bildirimde bulunulması zorunludur.

Ayrıca, Antlaşma dışında da geçerli olan uluslararası örf ve adet hukuku ilkeleri, özellikle “önemli zarar vermeme” ve “adil ve makul kullanım”  ilkeleri Hindistan’ı sınır ötesi etkileri olan su kullanımlarında dikkatli davranmaya zorlamaktadır. Hindistan’ın barajlardan plansız su salımı gibi eylemleri, Pakistan için sel riski ve tarımsal zarar doğurabilecek sonuçlar yaratmakta ve bu da hem Antlaşma’nın hem de uluslararası hukukun ihlali anlamına gelmektedir. Her ne kadar Pakistan’ın yaptırım kapasitesi sınırlı olsa da, Devlet Sorumluluğu İlkeleri çerçevesinde orantılı, barışçıl ve yalnızca uyumu teşvik etmeye yönelik karşı önlemler alma hakkı doğabilir

SONUÇ

Altmış yılı aşkın bir süredir, çok sayıda savaşa ve diplomatik krize rağmen ayakta kalan İndus Suları Anlaşması (IWT), Hindistan’ın Pahalgam saldırısının ardından anlaşmayı askıya alma kararıyla birlikte tarihindeki en ciddi meydan okumayla karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişme, suyu yalnızca ortak bir doğal kaynak olmaktan çıkarıp, giderek daha belirgin biçimde stratejik ve jeopolitik bir araç hâline dönüştürmektedir. Sürecin seyri, yalnızca su kaynaklarının yönetimini değil, aynı zamanda Hindistan-Pakistan ilişkilerinin genel çerçevesini ve Güney Asya'daki bölgesel iş birliğinin geleceğini de yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.

Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’nı askıya alma yönündeki hamlesi, hem antlaşmanın kendi iç hükümleri hem de uluslararası antlaşma hukuku ve örf-adet kuralları çerçevesinde ciddi hukuki sakıncalar barındırmaktadır. Her ne kadar bu girişim belirli iç politik ya da güvenlik temelli gerekçelerle meşrulaştırılmak istense de, mevcut uluslararası hukuk rejimi çerçevesinde bu tür bir askıya alma işlemi geçerli ve meşru kabul edilmemektedir. Dahası, böyle bir adım Keşmir’deki kırılgan topluluklar üzerinde geri dönülmesi zor ekolojik ve insani sonuçlara yol açabileceğinden, yalnızca hukuki değil, ahlaki sorumluluk da doğuracaktır.

Sonuç olarak, Hindistan’ın İndus Suları Antlaşması’nı tek taraflı olarak askıya alma yönündeki girişimi, hem Antlaşmanın iç hukuk mantığına hem de genel uluslararası hukuk ilkelerine aykırıdır. Anlaşmanın sürekliliği, Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi, ARSIWA  hükümleri ve örf-adet hukukuyla güvence altına alınmışken, Hindistan’ın güvenlik gerekçeli siyasi tepkileri, hukuken geçerli askıya alma veya karşı önlem olarak değerlendirilemez. Bu bağlamda, Hindistan’ın su salınımı gibi fiili uygulamaları, anlaşmanın ihlali niteliğinde olup, uluslararası hukuki sorumluluğu da beraberinde getirmektedir.

 

 KAYNAKÇA

The Indus Waters Treaty, https://treaties.un.org/doc/Publication/UNTS/Volume%20419/volume-419-I-6032- English.pdf

Indus Water Treaty: Legal Analysis and Current Status, Indıan Express https://www.drishtijudiciary.com/editorial/indus-water-treaty-legal-analysis-andcurrent-status

Indus Treaty in “Abeyance”: A Strategic Pause, Not a Legal Breach, Nıshant Sırohi, https://www.orfonline.org/expert-speak/indus-treaty-in-abeyance-a-strategic-pause-not-alegal-breach

Uluslararası Hukukta Eylemin Devlete Atfedilmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Ülke Dışı Yetki Arasındaki İlişki, Miray Azaklı Köse https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/journal/ppil/article/uluslararasi-hukukta-eylemin-devleteatfedilmesi-ile-avrupa-insan-haklari-sozlesmesi-cercevesinde-ulke-disi-yetki-arasindaki-iliski https://www.arabnews.com/node/2598600/pakistan

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA