Her yıl 28 Mayıs’ta Pakistan, ilk nükleer bombasını başarıyla test etmesinin yıl dönümünü kutluyor ve bu günü “Tekbir Günü” (Youm-e-Takbeer) olarak adlandırıyor. 1998 yılında bu tarihte Pakistan, dünyanın yedinci nükleer silah sahibi ülkesi ve aynı zamanda bazı Batı medya kuruluşlarının “İslami nükleer bomba” diye adlandırdığı silahı üreten ilk Müslüman ülke olarak nükleer kulübe katıldı.
İslamabad, bu nükleer denemesini, komşusu Hindistan’ın aynı yıl 11 ve 13 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirdiği bir dizi nükleer patlamaya karşılık olarak meşrulaştırdı. Hindistan, 1974 yılında nükleer güç sahibi olduktan sonra geçen 20 yılın ardından bu denemeleri gerçekleştirmişti. Bu durum Pakistan’ı zor bir duruma soktu. Zira iki ülke, 1965 ve 1971 yıllarında iki savaş yapmıştı ve ikinci savaş sonucunda Pakistan bölünerek Bangladeş devleti kurulmuştu.
Daha sonra, Hindistan ve Pakistan herhangi bir resmi anlaşma olmaksızın nükleer denemeleri durdurdu.
Caydırıcı Güç
Pakistan, nükleer silahlarını Hindistan’a karşı caydırıcı bir güç olarak gördüğünü sürekli vurgulamaktadır. Hindistan ise nükleer doktrininde olası düşmanları açıkça tanımlamaktan kaçınmaktadır.
1998 Eylül ayında Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, BM Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamada ülkesinin nükleer silahlara ulaşma kapasitesine sahip olduğunu belirtmiş ve “Bu testleri, mevcut nükleer silahların yayılmasını önleme rejimine meydan okumak veya büyük bir güç olmak için yapmadık. Aksine, güç kullanımına yönelik tehdidi önlemek için gerçekleştirdik... Hindistan’a yanıt olarak yaptığımız bu testler, bölgemizde barış ve istikrara hizmet etmiştir.” demiştir.
Pakistan ayrıca “Güney Asya’da ilk nükleer denemeyi yapan biz değildik ve tekrar başlatan da ilk biz olmayacağız” açıklamasında bulunmuştur. Bu da Hindistan’ın nükleer silahlanma yarışını başlattığına bir göndermedir.
Ancak iki ülke de nükleer denemelere tekrar başlamamaya sözlü olarak bağlı kalsa da, stratejik silahlar geliştirme yarışına devam etmektedir. Bu silahlar arasında nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip kıtalararası Hint füzesi “Agni” (5.000 km menzilli) ve Pakistan’ın “Şahin” füzesi (2.500–3.000 km menzilli) gibi balistik füzeler bulunmaktadır.
Birçok analist, Pakistan’ın nükleer silahlara sahip olmasının, iki ülke arasında stratejik caydırıcılık durumu oluşturduğunu düşünmektedir. Son 25 yılda taraflardan hiçbiri geçmişteki gibi geniş çaplı bir savaş başlatmamıştır. Bu da İslamabad ve Yeni Delhi'nin, tam teşekküllü bir savaşın nükleer silah kullanımına yol açabileceğinin farkında olduğunu göstermektedir.
Bazı araştırmacılara göre, Hindistan’ın nükleer silahlanmadaki asıl rakibi Çin’dir. Ancak Pakistan, caydırıcılık stratejisini doğrudan Hindistan’a karşı kurmaktadır.
Pakistan’ın “The Nation” gazetesinde yayımlanan bir makalesinde Belucistan Düşünce Merkezi araştırmacısı Şir Ali Kakar, “Bugün, Pakistan’ın batı sınırındaki durum hâlâ düşmanca ve Hindistan, bölgesel hakimiyet hayalleri kurarak kışkırtıcı ve tehditkar tavırlar sergiliyor. Bu karmaşık ve düşman dolu güvenlik ortamında Pakistan’ın nükleer caydırıcılığı kritik bir rol oynamaktadır.” ifadelerine yer verdi.
Kakar, Pakistan’ın nükleer kapasitesinin, ülkenin stratejik karar alma özgürlüğünü korumasına ve dış güvenlik desteğine bağımlı olmadan bağımsız dış politika izlemesine yardımcı olduğunu da eklemektedir.
Hindistan ve Pakistan’ın Nükleer Doktrinleri
2003 yılında Hindistan, nükleer doktrinini “ilk kullanan olmayacağız” ilkesi üzerine kurduğunu ilan etti. Buna karşılık Pakistan, resmi olarak herhangi bir nükleer doktrin açıklamamıştır. Bu durum, bazı gözlemciler tarafından Pakistan’ın gerektiğinde nükleer silahları ilk kullanan ülke olabileceği şeklinde yorumlanmaktadır.
Harvard Üniversitesi Atom Yönetimi Projesi araştırmacısı Sitare Nur, “Hindistan’ın ilan ettiği ‘ilk kullanmama’ politikasının aksine, Pakistan böyle bir ilkeyi benimsememiştir. Bu nedenle, belirli koşullar altında nükleer silahları ilk kullanan taraf olabileceği ihtimali ortada kalmaktadır.” diyor.
Sitare Nur ayrıca şöyle diyor: “Pakistan’ın nükleer cephaneliği, Hindistan’dan gelen geleneksel saldırılara ve nükleer tehditlere karşı bir caydırıcı olarak işlev görmektedir. Bu nedenle İslamabad, ilk kullanım seçeneğini korumanın ülke güvenliği açısından gerekli olduğunu düşünmektedir.”
Hindistan’ın “ilk kullanmayız” yönündeki açıklamasına rağmen, son yıllarda Başbakan Narendra Modi hükümetinin Pakistan’a yönelik politikaları –özellikle Eylül 2019’da Cammu Keşmir’in özel statüsünü kaldırarak bölgeyi Hindistan’a dahil etmesi– bazı gözlemcilerin Hindistan’ın belirli koşullarda Pakistan’a veya Çin’e karşı nükleer silah kullanabileceğini öne sürmesine neden olmaktadır.
Güvenlik ve uluslararası politika uzmanı Pakistanlı yazar İcaz Haydar, “Hindistan’ın 2003 tarihli nükleer doktrini ‘ilk kullanım yok’ ilkesine bağlı olduğunu söylese de, uzmanlara göre bu tür açıklamalar çoğunlukla siyasi ve semboliktir, pratikte geçerli olmayabilir.” diyor.
2019 yılında International Security dergisinde yayımlanan bir makalede araştırmacılar Christopher Clary ve Vipin Narang, Hindistan ile Pakistan arasındaki nükleer caydırıcılığı incelemiş ve Hindistanlı yetkililerin “karşı güç hedefleme” mantığını giderek daha fazla geliştirdiklerini, böylece Hindistan’ın geleneksel “ilk kullanmama” politikasına istisnalar getirerek önleyici nükleer saldırılara kapı araladığını belirtmişlerdir.
İcaz Haydar, Hindistan’ın bu açıklamasını “bir aldatmaca” olarak nitelendiriyor. Çünkü nükleer karşılıklı saldırı durumunda, teknolojik gelişmeler ve hızlı saldırı programları sayesinde saldırıyı kimin başlattığını belirlemek neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Çin’in Tsinghua Üniversitesi’nden stratejik nükleer çalışmalar uzmanı Profesör Li Bin ise, Hindistan’ın bu açıklamasına değinerek şöyle diyor: “Bir devletin nükleer gücünün büyüklüğü, silahlarının doğruluğu ve konvansiyonel askeri kapasitesi bilinmeden, böyle bir açıklamanın doğruluğu teyit edilemez.”
"Nükleer Pakistan" İsrail'i Tehdit Ediyor mu?
Pakistan'ın nükleer programının yalnızca Hindistan'a karşı bir caydırıcılık aracı olduğunu sıkça vurgulamasına rağmen, 2011 yılında El Kaide lideri Usame bin Ladin'in Abbottabad'da öldürülmesinin ardından, bazı Pakistanlı çevrelerde nükleer doktrinin gözden geçirilerek Hindistan dışındaki potansiyel tehditleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği yönünde tartışmalar başladı.
Amerikan Silah Kontrol Derneği'nin internet sitesinde yayımlanan bir makalesinde, Harvard Üniversitesi Atom Yönetimi Projesi araştırmacısı Sitara Noor, zaman zaman İsrail'in Pakistan için potansiyel bir düşman olarak görüldüğünü belirtiyor. Bu görüş, Pakistan'ın İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmaması ve uluslararası platformlarda Filistin davasını destekleyen tutumuyla güç kazanıyor.
Noor'a göre, Hindistan ve İsrail arasındaki yakın savunma ilişkileri ve İsrail'in Pakistan'ın nükleer programına yönelik olası hava saldırılarında Hindistan'a destek verdiği iddiaları, Pakistan'da tehdit algısını artırıyor. Bu bağlamda, 2015 yılında Pakistan'ın orta menzilli balistik füzesi "Shaheen-3"ü test etmesi, özellikle ABD'de, bu füzenin İsrail gibi diğer hedeflere ulaşma kapasitesine sahip olabileceği yönünde endişelere yol açtı.
Ancak, bu tartışmalar zaman zaman gündeme gelse de, Pakistan makamlarından İsrail'i potansiyel bir hedef olarak belirleyen resmi bir açıklama yapılmamıştır. Aksine, Pakistan defalarca nükleer silah programının yalnızca Hindistan'dan gelebilecek tehditlere karşı bir caydırıcılık amacı taşıdığını vurgulamıştır.
Nükleer Caydırıcılığın Geleceği
Bölgede Çin, Hindistan ve Pakistan gibi üç nükleer silaha sahip ülkenin yanı sıra, nükleer silah geliştirdiğini iddia eden İran'ın varlığı, nükleer caydırıcılık stratejisinin sürdürülebilirliği konusunda ciddi sorular doğuruyor.
Pakistan ve Hindistan arasındaki tarihsel gerilimler ve Hindistan'ın nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik resmi anlaşmalara katılma konusundaki isteksizliği, iki ülke arasında nükleer silahlanma yarışının devam etmesine neden oluyor.
Hindistan'ın bölgesel bir süper güç olma ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde daimi üyelik elde etme arzusu, Çin ile yaşadığı sınır anlaşmazlıkları ve ABD'nin Çin'in yükselişini dengelemek için Hindistan'a stratejik bir ortak olarak bakması, bölgede nükleer caydırıcılığın geleceğini belirsiz kılıyor.
Tüm bu faktörler, Pakistan ve Hindistan arasındaki nükleer caydırıcılığın sürdürülebilirliğine dair güvence eksikliğini gösteriyor ve bu durum, bölgedeki barış ve güvenliğin geleceğini tehdit ediyor.
Prof.Dr.Fazl ul Hadi Wazeen
.
Diğer İçerikler