Ermeni Apostolik Kilisesi ile Hükümet Arasında Kriz: “Gerçek” Ermenistan mı, “Geleneksel” Ermenistan mı?

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Analizler
  3. /
  4. Analiz
SDE Editör | 21 Temmuz 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Paşinyan'ın Gerçek Ermenistan Projesi

Kadife Devrim’in ardından başbakanlık görevine gelen Nikol Paşinyan, özellikle son üç yılda izlediği politikalarla Ermenistan'da reformist bir çizgi benimsedi. Paşinyan’ın “Gerçek Ermenistan” projesi, 2025 yılı Ocak ayında kamuoyuna sunularak 14 maddelik resmi bir yol haritası şeklinde Ermeni halkıyla paylaşıldı.

Yol haritasında en dikkat çekici maddelerden biri olan “Vatan devlettir; eğer vatanını seviyorsan, devletini güçlendir” ilkesi, vatan kavramını salt coğrafi bir algıdan çıkararak doğrudan Ermenistan devletiyle özdeşleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlayış doğrultusunda atılacak ilk adım, halkın katılımıyla yeni bir anayasanın referandum yoluyla kabul edilmesidir. Zira mevcut anayasa, devletsiz bir millet anlayışını yansıttığı ve geçmiş referandumların meşruiyetinin tartışmalı olduğu algısı nedeniyle ideolojik ve toplumsal bir yenilenmenin önünde engel olarak görülmektedir.

“Ruh bedenle kişi olur; millet de devletle halk olur” ilkesi, Ermeni milliyetçiliği yerine Ermeni halkı adı altında birleşmenin önemine dikkat çekiyor.

“İşte devlet, işte ekmek, işte vatan, işte geleceğin” ilkesiyle, refahın kaynağı olarak devletin halk tarafından yaratıldığı ve vatan, devlet ile ekmeğin artık birbirinden ayrı düşünülemeyeceği vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, Ermeni halkını tarihsel göç refleksinden uzaklaştırarak sorunlarla kendi devletinde yüzleşmeye ve refahı kendi devleti aracılığıyla sağlamaya çağırmaktadır.

“Gerçek Ermenistan” projesi, Ermeni halkının milli kimliğini oluşturan temel değerler üzerine inşa edilmiştir. Bu değerler arasında Ermenistan Cumhuriyeti, tarih, dil, diaspora, Hristiyanlık, sanat, çevre, hukuk, kardeşlik ve kültürel miras gibi unsurlar yer alırken, Paşinyan yönetiminin bu projeyle uygulamaya çalıştığı temel noktalardan biri olan bölgesel ve küresel uygarlıklarla etkileşim de milli değerler arasında yer almıştır.

“Değişim utanç verici değil, yaşamsal bir zorunluluktur” ilkesi, değişimi bir tehdit değil, yaşamsal bir zorunluluk olarak görür ve toplumu bu dönüşüme hazırlamayı amaçlar. Bu yaklaşım, geçmişe bağlı kalmak yerine, bireyin ve toplumun düşünerek dönüşmesini Ermenistan’ın varoluş koşulu olarak sunar.

“Bağımsızlık, azlara olan bağımlılığın çoklara olan bağımlılıkla değiştirilmesidir” ilkesi, bağımsızlığı mutlak bir kopuş değil, az sayıda güce bağlı kalmaktan çok sayıda aktörle dengeli ilişkiler kurmaya geçiş olarak tanımlar. Bu anlayış, Ermenistan’ın dış politikasında esnek, dengeleyici ve çok yönlü bir bağımlılık stratejisi benimsemesini gerekli kılar.

“Barış, komşular ortamında dış destek olmadan yaşama becerisidir” ilkesi, barışın komşular ortamında dış destek olmadan ve işbirliği içinde yaşama becerisi haline geldiğinde stratejik ve uzun vadeli anlamda mümkün olduğunu belirtir. Güvenliği sağlamanın en önemli bileşenleri ise bölge ülkelerinin karşılıklı bağımlılığı ile ülkenin bölgesel ve küresel tedarik zincirindeki ve ticaretteki yerinin güvence altına alınmasıdır.

Paşinyan'ın Gerçek Ermenistan projesinin karşısında ise Ermeni Apolistik Kilisesi ve eski hükümet yetkililerinden ibaret bir koalisyon yer alıyor. Kilise Paşinyan'ın bu projeyle değiştirmek istediği ideolojinin asıl savunucusu olarak Anayasanın değiştirilmesi, Toprak iddiası olmadan sadece bugünkü ülke sınırları içerisindeki Ermenistan'ı vatan kabul etmek, 3. garantör bir ülke olmadan Azerbaycan’la tek başına barış görüşmelerinin ve anlaşmalarının yapılması, 1915 sözde ermeni soykırımını tanımadan Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesi gibi meselelere tam muhalif konumda duruyor.

Kilise'nin önemli isimlerinden Archbishop Bagrat Galstanyan 1982 yılında ABD’nin Los Angeles şehrinde Türkiye Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı öldüren Hampig Sasunyan’ı “kahraman”, “adalet savaşçısı”, “intikam dolu bir adam” olarak kameralar önünde övmüştü.

Ermeni Apostolik Kilisesi’nin Tarihsel ve Toplumsal Rolü

Ermeni Apolistik Kilisesi[i] sadece bir dini kurum olmanın ötesinde Ermeni milli kimliğinin temel taşıyıcısı olarak tarih sahnesinde yer almıştır. Aziz Taddeus ve Aziz Bartalmay tarafından kurulduğuna inanılan ve 301 yılında Hristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden kilise dünyanın farkı bölgelerinde dağınık şekilde yaşayan Ermeniler için toplumun kültürel bütünlüğünü koruyan bir sığınak rolü oynamış, ortak ideoloji ve ortak bir milli kimlik oluşumunda en etkin rolü oynamıştır. Kilisenin merkezi, Ermenistan’ın Vagharshapat kentindeki Kutsal Etchmiadzin Ana Makamı[ii]’dır ve ruhani liderliği Bütün Ermenilerin Katolikosu[iii] yürütmektedir. Kilise Tüm Ermenilerin Katolikosluğu dışında, Antelias’taki Büyük Sis Evi Katolikosluğu, Kudüs ve İstanbul Ermeni Patrikhaneleri gibi yapılarla dünya genelinde örgütlenmiştir.

Ermeni toplumunun kilise ile olan ilişkisini ve kilisenin ideolojik örgütlenmesini anlamak açısından, Osmanlı dönemindeki Ermeni milliyetçi hareketlerinde kilisenin oynadığı rol önemli bir örnek olarak değerlendirilebilir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı hükümeti, İstanbul Patrikhanesi ile Eçmiyadzin Katolikosluğu arasındaki gizli yazışmaları tespit etmiş; bu yazışmalardan, bazı ruhanilerin dini görevlerinden saparak siyasi grupların etkisiyle hareket ettikleri ve Rusya ile iş birliği içinde Ermeni Devleti kurmaya çalışarak Osmanlı Devleti aleyhine örgütlendikleri anlaşılmıştır. Bu durum üzerine hükümet, kilise meselesine ilişkin yeni düzenlemelere gitme gereği duymuştur.

Günümüzde ise İstanbul Ermeni Patrikhanesi, ruhani açıdan Eçmiyadzin’e bağlı olmakla birlikte, idari ve siyasi bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olarak, devletin denetimi altında faaliyet göstermektedir. Patrik seçimleri, İçişleri Bakanlığı’nın onayıyla oluşturulan geçici sivil delegeler meclisi aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Patrikhane’nin tüzel kişiliği bulunmamakta, kilise, okul ve benzeri faaliyetlerini cemaat vakıfları üzerinden yürütmektedir.

Ermenistan’da din ve devlet ilişkileri Anayasal düzenlemelerle açık şekilde tanımlanmıştır. Ermenistan Anayasası’nın 17. Maddesine göre Din devletten ayrıdır ve dini örgütlerin faaliyet özgürlüğü garanti edilir. Aynı zamanda 18. Maddede Ermeni Apolistik Kilisesi ulusal kilise olarak tanımlanır ve kilisenin “Ermeni halkının ruhani yaşamında, ulusal kültürlerinin gelişiminde ve ulusal kimliklerinin korunmasında” ayrıcalıklı misyonu tanınır. Tüm Ermenilerin Katolikosu, Ulusal Ruhani Meclis tarafından seçilir. Seçim süreci tamamen kilisenin kendi yetkisiyle yürütülür ve devlet bu sürece karışamaz.

Ermenistan’da Siyasi Güç Dengesi

Kilise, tarihsel misyonunun yanı sıra günümüzde de Ermeni toplumunda önemli bir kurum olarak kalmaya devam etmektedir. Caucasus Barometer 2024 anketlerine göre, Ermenistan’da halkın en çok güvendiği kurum yüzde 79 ile kilise olurken, hükümete (başbakan ve bakanlara) olan güven yüzde 28’de kalarak kilisenin oldukça gerisinde yer almaktadır. Paşinyan hükümetinin iç ve dış politikaları bağlamında, hükümete duyulan güven değişkenlik göstermiş, 2019’da en yüksek hali olan yüzde 71 iken, Karabağ savaşındaki yenilginin ardından 2021’de yüzde 13’e kadar düşmüştür. Bu yenilgi, halkın kiliseye olan güvenine de etki etmiş; 2021 verilerinde kiliseye güven oranı yüzde 34’e kadar gerilemiştir.

World Values Survey 2017-2022 anketlerinde de benzer şekilde kiliseye güven yüzde 70 iken, hükümete güven 24.5 yüzde ile sonuçlanmıştır.

Ermenistan’da Devlet - Kilise Çatışması

2018’de Ermenistan’da Serj Sarkisyan’ın üçüncü kez iktidara gelme girişimine karşı başlayan barışçıl protestolar, Nikol Paşinyan liderliğinde “Kadife Devrim”e dönüştü. Halk, yolsuzluk, adaletsizlik ve oligarşik düzene karşı sokağa döküldü. Paşinyan iktidara geldikten sonra yolsuzlukla mücadele, vergi reformları, gölge ekonomiyi küçültme, adli soruşturmalar ve kolluk kuvvetlerinde temizlik gibi adımlarla sistemi dönüştürmeye başladı.

Halkın desteğiyle iktidara gelen Paşinyan, eski elitlerin hâkimiyetindeki kurumlarla, özellikle de kilise ile gerilimli bir ilişki geliştirmiştir. Paşinyan’ın reformist çizgisi, kilise gibi geleneksel yapılarla çatışmasını kaçınılmaz kılmış; bu da devlet ile kilise arasındaki kurumsal bağların sorgulanmasına yol açmıştır. Paşinyan hükümeti, kilisenin kurumsal etkisini sınırlandırma politikasının bir parçası olarak, iktidara geldiği ilk yılarda 2019’da başlattığı ve 2023’te tamamladığı bir süreçle “Ermeni Kilisesi Tarihi” dersini devlet okullarının müfredatından çıkardı; dersi genel Ermeni tarihi içerisine entegre etti. Katolikos II. Karekin kararı “kısa görüşlü” olarak nitelemiş ve yetkililerle görüşme talebinde bulunmuş, ancak bu çağrı karşılık bulmamıştır.

2020’de patlak veren İkinci Karabağ Savaşı’nda Ermenistan’ın Azerbaycan karşısında uğradığı ağır yenilgi, yalnızca askeri değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal düzlemde de derin bir kırılmaya yol açtı. Bu yenilgi, Nikol Paşinyan’ın liderliğini sarsarken, özellikle Serj Sarkisyan ve Robert Koçaryan gibi eski cumhurbaşkanlarının başını çektiği, Rusya’ya yakın muhafazakâr siyasal çevrelerin yeniden sahneye çıkmasına zemin hazırladı. Söz konusu aktörler, kendilerini “gerçek Ermeni değerlerinin” ve “ulusal onurun” savunucuları olarak konumlandırarak, savaşın ardından oluşan toplumsal hayal kırıklığını siyasi sermayeye dönüştürmeye çalıştılar.

Bu dönemde Paşinyan’ın çatışmadan çok barışı önceleyen pragmatik tutumu, muhalefet tarafından Karabağ davasına ihanet olarak sunuldu. Bu söylem yalnızca seküler siyasi çevrelerde değil, tarihsel olarak ulusal kimliğin taşıyıcısı konumundaki Ermeni Apostolik Kilisesi tarafından da sahiplenildi. Kilise, sahip olduğu sembolik güç ve toplumsal meşruiyetle, Paşinyan’ın istifasını talep eden protestolara açık destek sundu. Katolikos II. Karekin’in yaptığı açıklamada, başbakanın görevden çekilmesinin "kamusal istikrarsızlığı ve muhtemel trajedileri önleyeceği" vurgulandı. Böylece kilise, yalnızca bir dini kurum değil, aynı zamanda muhalefetin ideolojik taşıyıcısı olarak da siyasal alanda belirgin bir rol üstlenmeye başladı. Bu süreç, kilise ile Paşinyan arasındaki çatışmanın salt ideolojik ya da değer temelli bir karşıtlıktan ibaret olmadığını; iktidar, temsil ve toplumsal meşruiyet eksenlerinde şekillenen çok katmanlı bir mücadele olduğunu açık biçimde ortaya koydu. Bu dönemde II Karekin'in "Kilise siyasetin üstündedir" diyerek kiliseyi geçici siyasi çıkarların değil, ulusun kalıcı değerlerinin temsilcisi olarak konumlandırması da bu görüşü doğrular nitelikte.

Bu protestolar Ermeni Apolistik Kilisesi ve eski rejim temsilcilerinin çabalarına rağmen başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun temel nedenlerinden biri halkın Paşinyan’a muhalif duran tarafa karşı duyduğu güven sorunu ve muhalefetin bu sorunun çözümüne alternatif sunamamasıydı. Özellikle Kadife Devrim'de olduğu gibi halkın önünde direnişe öncelik edebilecek umut vaad eden bir güç yerine bir zamanlar ayaklanmaların sebebi olan eski rejim mensuplarının olması protestoları kısa sürede durdurdu.

2024 yılına gelindiğinde, Ermenistan’da Paşinyan karşıtı protestolar yeniden canlandı. Bu kez tepkilerin merkezinde, hükümetin Mayıs ayında Azerbaycan’a dört terk edilmiş sınır köyünü geri verme kararı yer aldı. Muhalefet ve kilise bu kararı “ulusal ihanet” olarak nitelendirirken, Paşinyan bunu olası yeni bir savaşın önüne geçmek ve bölgesel istikrarı sağlamak adına zorunlu bir adım olarak savundu. Protesto dalgasına öncülük eden isim ise Başpiskopos Bagrat Galstanyan’dı. Galstanyan, dini otoritesini ve halk arasında biriken hoşnutsuzluğu bir araya getirerek geniş bir kitleyi harekete geçirmeyi başardı. Geçici bir hükümetin kurulması, dış politikanın yeniden tanımlanması ve erken seçim çağrısıyla sokağa çıkan bu hareket, ilk etapta güçlü bir toplumsal enerji üretse de tıpkı 2020 sonrası benzer girişimlerde olduğu gibi zamanla ivmesini kaybetti ve Paşinyan üzerindeki baskı etkisini yitirdi.

2025 yılına gelindiğinde, Ermenistan’da kilise ile devlet arasındaki gerilim adeta kişiselleşmiş bir savaşa dönüştü. Gerilimin fitilini ateşleyen olaylardan biri II. Karekin'in sözcüsü Peder Zareh Ashuryan'ın sosyal medyada Başbakan Paşinyan’ın sünnetli olduğunu öne sürerek onu Hristiyanlığa ihanetle suçlamasıydı. Bu açıklama, Paşinyan’ın aksini ispatlamaya hazır olduğu ve II. Karekin’in bekâret yeminini bozduğu ve çocuk sahibi olduğu iddialarını dile getirmesiyle büyüdü. Paşinyan, söz konusu durumu yalnızca bir dinî etik ihlali olarak değil, aynı zamanda bir “devlet güvenliği meselesi” olarak niteledi ve kilise liderinin görevden alınması gerektiğini savundu. Ardından hükümetin, anayasal sınırları zorlayarak yeni bir kilise liderinin seçimini organize etmek üzere bir “koordinasyon grubu” kurması, krizi kurumsal bir çatışmaya dönüştürdü.

2025 yazında Ermenistan’da kilise-devlet gerilimi, Rus-Ermeni milyarder Samvel Karapetyan’ın gözaltına alınmasıyla birlikte dış politika boyutuyla daha da derinleşti. Ermeni Apostolik Kilisesi’ne yakınlığıyla bilinen ve aynı zamanda ülkenin enerji dağıtımında tekel konumundaki Tashir Group’un sahibi olan Karapetyan, tutuklanmadan hemen önce verdiği bir röportajda Başbakan Paşinyan’ı “kiliseye ve Ermeni halkına karşı saldırı başlatmakla” suçlamış ve “kendi yöntemleriyle” müdahalede bulunacağını açıklamıştı. Bu çıkıştan saatler sonra Paşinyan, Karapetyan’a sosyal medya üzerinden “Kendi yöntemimizle müdahale edeceğiz diyor. Şimdi sana kendi yöntemimle müdahale edeceğim. Daha doğrusu size” dedi ve gece saatlerinde Karapetyan’ın malikanesine operasyon düzenlendi. Karapetyan, “iktidarı ele geçirme çağrısı” yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Paşinyan, sürecin ardından Karapetyan’a ait olan ve ülkede elektrik dağıtımında tekel konumundaki şirketi kamulaştırma planını duyurdu. 16 Temmuz tarihinden itibaren Karapetyan ek olarak birkaç şirket aracılığıyla kara para aklamakla yargılanmakta.

Olayların ardından, 20 Haziran’da Nikol Paşinyan’ın Türkiye ziyareti kapsamında programda Türkiye Ermenileri Patrikliği’nden herhangi bir temsilci yer almadı. Paşinyan, patrikhane temsilcilerinin görüşmelere katılmaması üzerine “onlar gelmezse ben giderim” diyerek yapıcı bir tutum sergilese de beklenen görüşme gerçekleşmedi.

Başbakan Nikol Paşinyan’ın Türkiye ziyareti sonrası 25 Haziran’da Ermenistan’da hükümeti devirmeye yönelik darbe girişimi iddiasıyla 14 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında önde gelen iki din adamı, Başpiskopos Bagrat Galstanyan ve Başpiskopos Mikael Ajapahyan da bulunuyor. Yetkililer, bu kişilerin binlerce eski asker ve polisle birlikte yolları kapatmak, şiddeti körüklemek ve hükümeti istikrarsızlaştırmak amacıyla organize olduklarını ileri sürüyor. Darbe girişimine dair yayımlanan belgede, eski Cumhurbaşkanları Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan ile işadamları Samvel Karapetyan, Gagik Tsarukyan ve Samvel Aleksanyan’ın isimleri geçiyor. Belgede her bir oligarkın binlerce destekçiyi seferber etmesi beklendiği belirtilirken, planın Koçaryan ve Sarkisyan’ın ortak desteğiyle yürütülmesi öngörülüyor. Ayrıca Soruşturma Komitesi, muhalefet liderlerinin saldırgan ifadeler kullandığı ses kayıtlarını yayımladı.

Darbe girişiminin ifşasından sonra Paşinyan, Ermeni Apostolik Kilisesi’ne yönelik sert açıklamalarını devam ettirdi ve yapının “Hristiyanlık karşıtı, ahlaksız, ulus ve devlet düşmanı” bir grup tarafından ele geçirildiğini savundu. Paşinyan, kilisenin ruhani merkezi Eçmiadzin Ana Makamı’nın artık özgürleştirilmesi gerektiğini belirterek bu sürece bizzat kendisinin liderlik edeceğini duyurdu. Başbakan Paşinyan, Katolikos II. Garegin’in tutuklamaları yasa dışı bulması hâlinde, kendisinin de darbe ve kaos planlarına ortak olacağını öne sürdü. Paşinyan, güvenlik güçlerinin kilise merkezinde operasyon yapmasının önünde hiçbir engel olmadığını da vurguladı.

Krizin Dış Politika Yönü

Ermenistan’da kilise ile hükümet arasındaki gerilim, yalnızca ülke içindeki siyasi bir sorun olmanın ötesinde, bölgesel güç dengeleri ve dış politika açısından da önemli bir konu haline gelmiştir. Son dönemde Paşinyan hükümeti, dış politikasını ve ilişkilerini çeşitlendirerek "Gerçek Ermenistan" projesini uygulamaya başlamıştır. Ermenistan, Avrupa Birliği — özellikle Fransa — ABD ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeye; Rusya'ya ise bağlılığını kısmen azaltmaya çalışmaktadır. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Haziran ayında, başında Rusya’nın bulunduğu altı ülkeden oluşan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) toplantısına yine katılmayan Ermenistan’ı, KGAÖ karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda uyardı. Öte yandan, 16 Temmuz 2025 itibarıyla Erivan, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (SCO) tam üyelik başvurusunda bulunduğunu duyurdu.

Bu bağlamda Rusya’nın tutumu, Ermenistan’daki kilise ile hükümet arasındaki çatışmada ülkedeki siyasi dengeler ve dış politika üzerinde Rusya’nın etkisini korumaktır.

Lavrov, 30 Haziran 2025 tarihinde yaptığı açıklamada, Ermeni Apostolik Kilisesi’ne yönelik saldırıların endişe verici olduğunu belirtmiş ve kilisenin tarihî ve kanonik önemine vurgu yaparak toplumdaki merkezi konumunu ön plana çıkarmıştır.

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ise, Lavrov’un açıklamalarını eksik ve yanlış olarak değerlendirmiş, Rusya’yı ülkenin iç işlerine müdahale etmemeye çağırmıştır. Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov ve Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova da Rusya’nın Ermenistan’daki gelişmeleri yakından takip ettiğini ve özellikle Samvel Karapetyan’a gerekli desteği sağlamaya hazır olduğunu açıklamıştır. Bu açıklama, Karapetyan’ın yalnızca yerel bir figür değil, aynı zamanda Moskova’nın da dikkatle izlediği ve destek verdiği sembolik bir aktör olduğunu ortaya koydu.

Rusya’nın tavrı yalnızca diplomatik açıklamalarla sınırlı kalmamış, Federal Güvenlik Servisi (FSB) ve Rusya Soruşturma Komitesi tarafından yürütülen soruşturmalarda, Paşinyan’a yakın bazı iş insanları ve siyasetçilerle bağlantılı organize suç şebekeleri hedef alınmıştır. Bu gelişmelerle Moskova ekonomik ve hukuki araçları işe sokarak Paşinyan yönetimini dengelemeye çalışmaktadır.

Öte yandan, Rusya ile Ermeni Apostolik Kilisesi liderleri arasında da güçlü bağlar bulunmaktadır. Tüm Ermeniler Katolikosu II. Karekin, farklı zamanlarda Rusya ve Ermenistan arasındaki kültürel ve dini ilişkilerin güçlendirilmesine yaptığı katkılar nedeniyle birçok önemli devlet ve kilise nişanı ile ödüllendirilmiştir. Bu durum, Kremlin’in kiliseyi bölgedeki nüfuzunu sürdürmek için önemli bir araç olarak gördüğünü göstermektedir.

 


[i] Ermeni Apostolik Kilisesi, Hristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden ilk ülke olan Ermenistan’ın millî kilisesidir.

 

[ii] Eçmiyazin Katolikosu, “Tüm Ermenilerin Katolikosu” unvanını taşır ve en üst otorite sayılır. Katolikos, “genel” ya da “evrensel lider” manasındaki Katolikos Hristiyanlıkta özellikle Doğu kiliselerinde kullanılan en yüksek rütbeli ruhani liderlik ünvanıdır.

 

[iii] Tüm Ermenilerin Katolikosu, Ermeni Apostolik Kilisesi’nin en yüksek ruhani lideri ve en yetkili dinî makamıdır. Ermeni kilisesinde “Katolikos” unvanı, bir nevi “patrik” veya “papa” karşılığıdır ve dünya çapındaki Ermenilerin ruhani önderliğini temsil eder.

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA