Washington-Pretorya hattında eski dosyalar yeniden açılıyor
ABD’nin Güney Afrika’ya yönelik soğuk tutumu, yalnızca Uluslararası Adalet Divanı’ndaki (UAD) İsrail’e açılan soykırım davasına dayanmıyor. Washington’un tepkisi, aslında eski Başkan Donald Trump döneminde başlayan diplomatik çatlakların, yeni krizler ışığında yeniden şekillenmesinden ibaret.
Hatırlanacağı üzere Trump, 2018 yılında Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’nın toprak reformu politikasına karşı çıkarak ülkeye yönelik yardımları durdurmuş ve bu kararı, “beyazlara karşı ırkçı şiddeti teşvik ettiği” gerekçesiyle savunmuştu. Aynı zamanda Güney Afrika’nın İsrail karşıtı dış politikasını da hedef tahtasına koymuştu.
Bugünse tablo çok daha karmaşık. Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası, yalnızca Tel Aviv’de değil, Washington’da da alarm zillerini çaldı. Biden yönetimi açıkça davaya müdahil olmasa da, perde arkasında Güney Afrika’ya yönelik ekonomik ve diplomatik baskılar artıyor.
Güney Afrika’nın 2024’te yürürlüğe koyduğu Toprak Kamulaştırma Yasası, yine ABD’li muhafazakâr çevreler tarafından “ırk temelli yeniden dağıtım” olarak tanımlanıyor. Özellikle Fox News ve benzeri medya organlarında, bu yasa “siyah üstünlükçü sosyalizm” söylemleriyle hedef alınıyor. Ramaphosa hükümeti ise bu eleştirileri “eşitlik mücadelesine saldırı” olarak nitelendiriyor.
Ramaphosa’dan sert çıkış: “Zorbalığa boyun eğmeyeceğiz”
Güney Afrika Cumhurbaşkanı Ramaphosa, geçen haftaki açıklamasında ülkesine yönelik baskıların arttığını doğrularken, “Yeni sömürgecilik yöntemlerine boyun eğmeyeceğiz. Ne toprak politikamızdan vazgeçeriz, ne de uluslararası hukuku savunmaktan” dedi.
Bu açıklamalar, 2018’deki Trump dönemi krizinin yankılarını hatırlattı. Dönemin Beyaz Saray açıklamasında, Güney Afrika’nın politikaları “ABD müttefiklerine karşı tehdit” olarak tanımlanmış, Afrikalı azınlıkların mülteci olarak kabul edilmesi bile gündeme gelmişti.
Ancak bugün farklı olan bir şey var: Güney Afrika’nın yalnız olmadığı bir küresel iklim. UAD davasına destek veren ülke sayısı artarken, Batı dışı dünyada Güney Afrika “yeni bir küresel vicdan sesi” olarak konumlandırılıyor.
Diplomatik değil, sistematik bir karşı duruş
Güney Afrika yalnızca İsrail karşıtı bir çizgi izlemekle kalmıyor; aynı zamanda Batı merkezli düzenin adalet anlayışına kökten bir meydan okuma sunuyor. Trump döneminde başlatılan yaptırımların Biden yönetimi tarafından teknik gerekçelerle sürdürülmesi, bu sistematik karşı duruşun etkisini daha da büyütüyor.
Pretorya’nın son açıklamalarında ABD’ye doğrudan sert bir dil kullanılmaması, bunun geçici bir kriz değil, kalıcı bir paradigma farkı olduğuna işaret ediyor. Eski meseleler yeni çatışmalarla daha da derinleşiyor.
Diğer İçerikler