ÖZET
11. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Haçlı Seferleri başlatıldığında Papa II. Urbanus “kâfir Türklerden kutsal toprakları (Filistin) kurtarmak için” Doğu ve Batı kiliselerini Türklere karşı birleşmeye çağırdı. 11 Eylül 2001’de, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların ardından eski ABD Başkanı George W. Bush Amerikan vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada; “Yeni Haçlı seferleri başlamıştır, bu savaş zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalıdır. Ordumuzun yapacak bir işi vardır ve bunu yerine getirecektir. Ya bizimlesiniz ya da onlarla.”[1] demişti.
ABD ve Batılı ülkeler dünya literatürüne “İslami Terör” diye yeni bir kavram kazandırdılar. Ancak, Batılı devletler 13. Yüzyıldan beri Avrupa’nın ortasındaki Müslüman varlığını görmezden geliyorlar. Hiç kimse Polonyalı Müslümanların 13. Yüzyıldan beri İslam’ı Avrupa’nın göbeğinde yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığını hatırlamak istemiyor. Muhtemelen hiç kimse bu çerçeveden Polonya’yı aklına getirmeyi doğru bulmuyor. Zira “terör dini” olarak gösterilen İslam’ın, 13. Yüzyılda beri Avrupa’nın ortasında barış içinde varlığını devam ettiriyor. Bu çalışmada, Cengiz Han’ın torunlarından günümüze ulaşmış tarihi miras olan Polonya’nın Bohoniki ve Kruszyniany köylerinde yaşayan Müslüman Tatarların tarihi ve onların mezarlığı (Mizar) incelenmiştir. Aradan geçen asırlar Müslümanların değişime uğramasına da yol açmıştır. Örneğin Tatarların, Hristiyan isimlerden devşirdikleri adlar gibi.
Anahtar Kelimeler:
Polonya, Bohoniki, Mizar, Haçlı Seferi Avrupa’da İslam
ABSTRACT
From the second half of the 11th century, Pope Urbanus II called the Crusades and urged the Eastern and Western Churches to unite against the Turks in order to save the Holy Land (Palestine) from the infidel Turks. On September 11, 2001, after the attacks on the World Trade Center in New York, former US President George W. Bush addressed American citizens in his speech; "The new Crusades have begun, this war will take time. Americans must be patient. Our military has a job to do, and it will do it. We will rid the world of those who are off the hook. "The New Crusades have begun, you are with us or with them." he had explained.
The US and Western countries have introduced a new term called "Islamic Terror" into world literature. Since the 13th century, however, Western states have ignored the Muslim presence in central Europe. Nobody wanted to remember that Polish Muslims tried to live in the heart of Europe and keep Islam alive since the 13th century. Probably no one thinks it right to think of Poland in this context. Because Islam, which is portrayed as a "religion of terror", has lived peacefully in central Europe since the 13th century. In this study, the history of Muslim Tatars living in Bohoniki and Kruszyniany villages of Poland, which is the historical heritage of Genghis Khan's grandchildren, and their cemetery (Mizar) were examined. The intervening centuries have also led to changes in Muslims. For example, the names that Tatars have gathered from Christian names.
Keywords:
Poland, Bohoniki, Mizar, Crusade Islam in Europe
Bohoniki köyünde Tatar Müslümanların Mezarlığı “Mizar”
“Avrupa’da İslam” denildiğinde akla ilk gelen şüphesiz Osmanlı Devleti’dir. Bunun sebebi Osmanlı Devleti’nin, 14. Yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar Balkanlar'da varlığını sürdüren İslam’ın Avrupa’ya yerleşmesi, Birinci ve İkinci Viyana seferleri ve asırlarca üç kıtada hâkimiyetini sürdürmüş olmasıdır. 20. Yüzyılın sonlarına kadar Avrupalı seyyahların büyük bir hayranlıkla seyahatnamelerinde bahsettikleri Osmanlı kültürünün etkileri asırlarca Avrupa’da görülmüştür. Avrupalı seyyahlar Osmanlıyı özetle; toprakları üzerinde güneş batmayan, dilencisi olmayan, sadaka taşlarının ve hayvan koruma vakıflarının kurumsal hale geldiği, meramını kısa cümlelerle anlatan, muhatabını dinlerken sözünü kesmeyen, ikramda cömert, misafirperver, dindar, adil ve medeni millet olarak tanımlamıştır. Bir yanda büyük hayranlık duydukları, diğer yanda amansız düşman oldukları Osmanlı Devleti Avrupa’yı ikilem içinde bırakmıştır. İslam’ın dünyaya yayılması için Osmanlı Devleti’ni yeryüzünde Allah’ın kılıcı olarak gören Avrupalılar İslam dininin Avrupa’ya yayılmasını önlemek adına Haçlı seferleri ile Osmanlı’yı durdurmaya çalışmıştır. Bir kesim ise Hristiyan toplumun ekseriyetinin kilise tarafından maruz kaldığı baskı, adaletsizlik ve fakirlik sebebiyle haşmetli ve kudretli Osmanlı Devleti’nin himayesine girmeyi kabul etmiştir. Nitekim İstanbul’un Türkler tarafından fethinden asırlar önce 1054’te başlayan Ortodoks ve Katolik Kiliseleri arasındaki bölünmeye bağlı olarak Hristiyanlar arasında başlayan mezhep çatışmalarını bastırmak için düzenlenen Haçlı seferleri sırasında Konstantinopel (İstanbul) yağmalanmış, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, din adamları vahşice kılıçtan geçirilmiştir. 1453’de İstanbul fethedildiğinde Bizans İmparatorluğu'nun son Grandük’ü Loukas Notaras şehri teslim allan Fatih Sultan Mehmet Han’a; “Konstantinopolis’de Latin serpuşu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim”[2]
“Tarihin ve Osmanlı mirasının günümüz devletlerinin kimliklerine etkisini tanımlamak söz konusu olduğunda, tarihçiler ve bilim insanları en önemli noktaları gizlerler. Neredeyse tüm Balkan halkları, her yerde Osmanlı kültürünün etkileri olmasına rağmen bu etkiyi küçümsemektedir. “Balkanlar'ı Hayal Etmek” kitabının yazarı Maria Todorova (Oxford Press Libri, 1997), Balkan ülkelerinin tarihçilerini ve sosyologlarını o zamanın Osmanlı geçmişi ve mirası hakkındaki gerçekleri gizlemekle suçladığında ortalığı karıştırdı; Osmanlı alçakça ve itici olarak hatırlanır. (Todorova'nın ülkesi Bulgaristan'da, tarihin resmi görüşü Osmanlı dönemini tanımlamak için "Türk boyunduruğu" terimini kullanır). Yazar daha da ileri giderek, "Balkanlar'daki Osmanlı mirası" değil, "Osmanlı mirası olarak Balkanlar" olduğunu ve bunun düşünülmesi gerektiğini savunur. Böylece bize Türk dilinde ormanlık dağlar anlamına gelen "Balkanlar" kelimesinin de Osmanlıdan kaldığını işaret ediyor.” [3]
Todorova tespitlerinde, Avrupa’daki Osmanlı kültürünün etkilerini sadece geçmişte değil, 21. Yüzyılın siyasetinde de görmek mümkündür diye vurguluyor. “13. yüzyıldan Birinci Dünya Savaşı'na kadar Akdeniz'de nüfuza sahip olan en uzun ömürlü Müslüman imparatorluğu, modern dünyanın gelişiminde de önemli etkiye sahiptir ve bunun sonuçları bugün de devam ediyor. Sultan Selim aldığı askeri tedbirler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun alanını iki katına çıkararak Mekke, Medine ve Kudüs’ü kontrolü altına aldı. 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılar Balkanlar'dan Orta Doğu'ya, Kuzey Afrika'ya ve Arap Yarımadası'na uzanan bir alana hükmetti.”[4]
Büyük haçlı seferlerini düzenleyen ve Avrupa’ya “Türk korkusu” yayan Papalık makamının İslam düşmanlığı maalesef günümüzde de devam etmektedir. “Avrupa, 1054’den beri Türkleri ve İslam’ı kendisi için tehdit olarak görüyor. 1916’da İngiliz Başbakanı David Lloyd George, şöyle bir bildiri yayınladı: “Ülkenin her bir köşesinden genç adamlar uluslararası bir amacın sancağı altında bir araya geldiler, büyük bir Haçlı Seferi için.
”İngiliz Generali Allenby Aralık 1917’de Kudüs’ü Tiirklerden aldığı zaman, Punch dergisi yukarıdan bakan ve “Nihayet hayalim gerçekleşti!” diyen bir Arslan Yürekli Richard karikatürü çizerek The Last Crusade [Son Haçlı Seferi] başlığı ile yayınladı.” [5]
11 Eylül 2001’de, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların ardından eski ABD Başkanı George W. Bush Amerikan vatandaşlarına hitaben yaptığı konuşmada; “Yeni Haçlı seferleri başlamıştır, bu savaş zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalıdır. Ordumuzun yapacak bir işi vardır ve bunu yerine getirecektir. Dünyayı bu ipten kazıktan kurtulmuşlardan temizleyeceğiz. Ya bizimlesiniz ya da onlarla.”[6] şeklinde açıklama yapmıştı.
11. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren haçlı seferleri başlatıldığında Papa II. Urbanus “şeytan ruhlu, barbar, insan kanı ile beslenen Türklerden kutsal toprakları (Filistin) kurtarmak için” Doğu ve Batı kiliselerini Türklere karşı birleşmeye çağırdı. Her iki tari örneklere bakıldığında 947 yıl önce Papa II. Urbanus’un düşünceleri ile 947 yıl sonra eski ABD Başkanı George W. Bush’un düşünceleri arasında hiçbir fark olmadığını görürüz.
ABD ve Batılı ülkeler neden dünya Literatürüne “İslami Terör” diye yeni bir kavram kazandırmıştır sorusunun cevabı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Ne var ki, Batılı devletler 13. Yüzyılda beri Avrupa’nın ortasındaki Müslüman varlığını görmezden geliyorlar. Hiç kimse Polonyalı Müslümanların 13. Yüzyıldan beri İslam’ı Avrupa’nın göbeğinde yaşamaya ve yaşatmaya çalıştığını hatırlamak istemiyor. Muhtemelen hiç kimse bu çerçeveden Polonya’yı aklına getirmiyor. “Bugün neredeyse monoethnik ve ezici bir Katolik gibi görülen Polonya genellikle, İslam tarihi ile ilişkili değildir. Günümüzün Polonyalı muhafazakârları ve milliyetçileri, çoğu açık ırkçılar ve İslamofobi yaklaşımı ile geçmiş dönemi ve günümüzdeki dini terör olaylarını istismar ediyor. Polonya'nın ebedi ve kutsal misyonuna “Avrupa'nın İslam'a karşı savaş alanı” olarak inanıyorlar. Ancak tarihe daha yakından bakıldığında, hem uluslararası aşırı sağ, hem de Polonya-Katolik milliyetçileri tarafından yayılan cazibeli anlatılardaki üzücü kopuşlar ortaya çıkarmaktadır. Jan Sobieski III. siyasi nedenlerle Osmanlı düşmanıydı. Kesinlikle aşırı Polonya milliyetçisi ve Katolikti. Ancak aynı zamanda Osmanlı kültürünün de büyük bir hayranıydı. Osmanlı mutfağını diğer mutfaklara tercih etti ve akıcı Türkçe konuşuyordu. Genç bir hanedan mensubu olarak, Osmanlı başkenti İstanbul'da birkaç yıl geçirdi ve Osmanlı medeniyeti onda kalıcı bir etki bıraktı. Ayrıca, 16. Yüzyıl Osmanlı, Tatar, Fars ve hatta Babür Hint modasından ilham aldı. 17. yüzyılın Polonyalı bir beyefendisi olarak onun için İstanbul, İsfahan veya Delhi gibi yerlerin yanında Paris veya Viyana daha az dikkat çekiyordu.”[7]
Osmanlı Devleti’nin, dünyanın farklı coğrafyalarda bıraktığı kalıcı izlerin etkisi halâ görülmektedir. Bu itibarla yüzyıllardan beri, Hristiyanların arasında devam eden İslami geleneklere bugün dünyanın her yerinde rastlamak halâ mümkündür. Polonya’nın Bohoniki köyü ve Kruszyniany köyündeki Müslüman mezarlığı (Mizar), Cengiz Han’ın torunlarından günümüze ulaşmış tarihi mirastır. Aradan geçen asırlar Müslümanların da değişime uğramasına yol açmıştır. Örneğin Tatarların, Hristiyan isimlerden devşirdikleri adlar gibi: “Azulewicz, Alijewicz, Smajkiewicz, Sulkiewicz, Milkamanowicz, Bazarewicz, Józefowicz, Szehidewicz, Korycki, Poltorzycki, Buczacki”. Ancak, ilk nesillerden beri devam eden İslami isimler Polonyalı Müslümanların kadim geçmişe sahip çıktıklarını daha fazla ortaya koymaktadır: “Fatma, Ali, Ajsza, Bekir, Mustafa, Selim veya Chalima” gibi. Ancak Hristiyan isimi taşıyan bazı Müslümanların ikinci ön isim olarak Müslüman ismini de taşıdıkları görülmektedir. Örneğin Ali veya Adem isminin yanında Leon, Maria ve Joanna gibi isimleri birlikte taşımaktadırlar. Bununla beraber Müslüman ve Hristiyanların ortak kullandıkları isimler de yine Müslümanların kullandığı isimler arasındadır: Adem; Adam, Davut; David, Yakub; Jakob, İbrahim; Abraham veya Cebrail; Gabriel gibi…
Suriye’deki iç savaş sonucu meydana gelen uluslararası mülteci göçüne karşı çıkan Polonya hükumeti, yalnızca az sayıda Müslüman mülteci kabul edebileceğini, çoğunlukla Hristiyan mültecilerin sığınması için istekli olduklarını açıklamıştı. Sık sık Polonya halkının Müslümanları kabul etmeye hazır olmadığını açıklayan hükumetin söylemleri uluslararası siyasi çevrelerce eleştirilmişti. Oysa yerli Müslümanların altı yüz yılı aşkın süreden beri Polonya’da yaşadığı gerçeği nedense göz ardı ediliyor! Tatarlar, asırlardan beri Polonya'nın Bohoniki köyünde yaşıyorlar. Bohoniki, Avrupa’nın ortasında Cengiz Han’ın torunlarından miras kalan kadim bir Müslüman köyüdür. Müslümanlar sadece Polonya’da değil aynı zamanda Litvanya, Rusya ve Finlandiya'da da asırlardan beri varlığını sürdürmektedir. Avrupa’daki Müslüman varlığı Moğol Altın Orda Devleti’nin Doğu Avrupa'ya gelişine kadar uzanır. Müslüman Tatarların Doğu Avrupa'ya yerleşmesi 1385'te, Polonya krallığına bağlı Litvanya ordusu içinde özel birlik olarak yer alması ile başlamıştır. Cengiz Han'ın torunu Moğol Altın Orda Devleti hükümdarı Berke Han’ın 13. Asrın ikinci yarısından itibaren İslam dinini kabul etmesiyle “Moğol-Kıpçak evliliklerinin meydana getirdiği karma nüfusa Tatar denilmiştir. Litvanya Büyük Dükü Witold (Vytautas) Tatarları askerlik yapmak karşılığında ülkesine yerleştirmeye başlamıştı. Buna ek olarak, inançlarını yaşamalarını garanti altına aldı; cami inşa etmelerine ve yerel kadınlarla evlenmelerine izin verdi. Ancak Müslüman Tatarlar çok eşlilik yapmadılar. Polonya Kraliyet topraklarında, John Sobieski III. 1679'da Tatarlara toprak verdi. Bugün yerel Tatar topluluklarına ait iki cami ve bir dizi mezarlık o dönemden kalmadır. Bazı kaynaklara göre, 16. ve 17. yüzyıllarda Litvanya ve Polonya'da 25.000 kadar Tatar yaşıyordu.” [8] 25 bin rakamı günümüz ülke nüfusuna göre değil, 17. Yüzyılın ülke nüfusuna göre düşünüldüğünde paralı asker olarak Polonya ordusuna alınan Tatarların nüfusa oranının ciddi bir rakam oluşturduğu anlaşılacaktır. Günümüzde Polonyalı Müslümanların sayısı nüfusa oranla çok az olsa da, asırlar öncesine dayanan tarihi geçmişleri bakımından Polonya toplumunun önemli bir parçasını oluşturdukları kesindir. Yüzyıllar boyu dini inançlarını, adetlerini, geleneklerini ve Polonya tarihindeki özel yerlerini muhafaza etmiş olmaları şüphesiz altı çizilmesi gereken bir konudur.
“İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Polonya devleti tarafından resmen tanınan ve finanse edilen dinler arasında İslam da vardı. Müslümanlar her zaman Polonya nüfusunun sadece küçük bir kısmını oluştursa da, bu dini azınlığın, Polonya’nın bir parçası olması her zaman odak nokta olmuştur. Çünkü İslam'ın Polonya tarihindeki yeri kadim geçmişe dayanmaktadır ve İslam dinine mensup bu dini azınlık Polonya Cumhuriyeti'nin yerli vatandaşlarıdır.” [9]
“Bohoniki, Polonya'nın kuzeydoğusunda, Belarus sınırına yakın, Sokolka ilçesi içinde yer alan bir 100 haneli bir köydür. Sokolka'nın yaklaşık 7 kilometre doğusunda ve Bialystok'un 42 km (26 mi) kuzey doğusunda yer almaktadır. Bohoniki öncelikle Lipka Tatar yerleşimiydi. Bugün, köyde hala birkaç Müslüman Tatar aile yaşıyor. Köy, 20 Kasım 2012'de Polonya'nın resmi ulusal Tarihi Anıtlarından (Pomnik historii) biri olarak Polonya Ulusal Miras Kurulu Listesine alındı ve koruma altındadır.” [10]
Günümüzde Polonya'daki dört camiden birine ev sahipliği yapan Bohoniki köyü, Bialystok şehrine yaklaşık 50 kilometre ve Belarus sınırına yaklaşık sekiz kilometre uzaklıktadır.
Eğer köye gece yarısı varırsanız, birden fazla havlayan köpekler sizi karşılayacaktır. Fark edilmeden köyü geçmeniz neredeyse imkânsızdır. 18. yüzyıldan kalma ahşap cami, köyün gözde mimarisi ve bütün gece aydınlatılmaktadır. Çaprazındaki han ve köyün Müslüman mezarlığı (Mizar) az da olsa her gün bir miktar turisti kendine çekmekte. “Kolduny” veya “tatarskie pierekaczewniki” gibi geleneksel içli Tatar böreklerinin ikram edildiği handa Tatarlar da çalışmaktadır.
Moğollardan kalan savaşçılar çok iyi birer “Polonyalı çiftçi” oldular. Polonya'da, Cengiz Han imparatorluğunun halefi olan Altın Orda Devletinden kalan insanların torunları olan yaklaşık 2.000 Tatar Bohoniki köyünde yaşamaktadır. Ekseriyeti kendilerini Polonyalı olarak ve inanç bağlamında Polonyalı Müslümanlar olarak tanımlıyorlar. Genellikle Katoliklerle eşit tutulan bir azınlığın kendilerini Müslüman olarak muhafaza etmeleri son derece zor ve sıra dışıdır. Bununla birlikte Bialystok'taki insanlar Tatarların, bölgede yaşayan Ortodoks Polonyalılardan “daha iyi Polonyalılar” olduğunu söylüyorlar.
Aslında sadece dört Tatar ailesinin yaşadığı Bohoniki'de çok sayıda Polonyalı Müslümanın olduğunu da söylemek gerekir. Günde beş vakit namaz kılmasalar da, haç yerine mezar taşlarına hilâl yaptırmaktadırlar. Bohoniki köyünün sakinlerinden Tatar ailenin oğlu alkollü araç kullanmaktan ehliyetini aldırmış. Tatar Zofia “Polonyalılar arasında yaşıyoruz, Müslümanız, fakat biz Polonyalıyız" diye özetliyor.
Bohoniki'de Tatar Müslüman Mezarlığı “Mizar”
“Belediyenin turist rehberi Dżemil Gembiç: Asırlar önce Kırım Yarımadası'ndan gelen küçük bir Müslüman azınlık olan Tatarlar yüzyıllardır burada yaşıyorlar. 17. Yüzyılda Kral Jan Sobieski III.'nin Tatarlara hizmetleri karşılığında ödeyecek parası yoktu. O da borcuna karşılık toprak verdi. Ve böylece 1679'da ilk 45 aile buraya geldi. Vilnius'un çevresi, iç savaştan kaçan 14. Yüzyılda Lipka Tatarları olarak da anılan kadim Tatarlara ve Litvanya kökenli Tatarlara Polonya kralının toprak teklifi son derece cazip gelmişti. Bu yüzden Tatarlar vergi ödemedi, ancak her aile orduya atlı asker sağlamak zorunda kaldı. Tatar erkeklerin yerli kadınlarla evlenmelerine ve çocuklarını Müslüman olarak yetiştirmelerine izin verildi. Buna ek olarak, Tatarlar soyluların isimlerini ve onların sahip olduğu haklara da sahip oldular. İşte bu yüzden burada güzel Polonyalı isimlerimiz var: Murawski, Popwawski, Bogdanovich gibi.
Sonraki 350 yıl içinde, Tatarlar asimile oldular, yavaş yavaş çoğunluk toplumuna uyum sağladılar. Bugün bölgede toplam 3000 civarında Polonyalı Tatar yaşıyor. Köyden sadece dört kilometre uzaklıktaki Belarus’da, yaklaşık 6000'in Tatarın hala yaşadığı yer. Litvanya'nın biraz daha kuzeyinde 4000 Tatar yaşıyor.” [11]
Tatarlar ve İslam Avrupa'ya ait bir değerdir.
[1] Bkz. İnternet haber kaynakları
[2] Vasilios N. MAKRİDES, Makale: “Orthodoxes Christentum, Islam und der Westen: Eine spannungsvolle Beziehung”, 2019
[3] VOXEUROP; Anastas VANGELİ - Globus-Skopje, Makale; “Europa nach osmanischer Art”, 2010
[4] 010 5 Martin LÜSCHER, Makale: “Das Osmanische Reich hatte enormen Einfluss auf Europa” 2020
[5] Carole HİLLENBRAND, Makale: “The Legacy of The Crusades” başlığı ile Crusades (Ed. Thomas F. Madden, New York 2012, Metro Books), s. 200-211. Çev: H. İbrahim GÖK (Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi), “HAÇLI SEFERLERİNİN MİRASI”
[6] agk
[7] Leyla JAGİELLA, Makale: “Auf Spurensuche im geheimen Polen (1)”, Islamische Zeitung, Sayı 307, 2020
[8] Priv.-Doz. Dr. Agata S. NALBORCZYK, Makale: “Der Islam – eine traditionelle polnische Religion? Die muslimische Minderheit in Polen, 2015
[9] agk
[10] https://en.wikipedia.org/wiki/Bohoniki
[11] Alexander HERTEL, Makale: „Wir sind zuerst Polen, dann Muslime“, Deutschlandrundfunk, 2016




