Filistin, yalnızca bir çatışma bölgesi değil; aynı zamanda modern karşı-ayaklanma stratejilerinin doğduğu ve şekillendiği bir merkez olarak öne çıkıyor. İngiliz emperyalizminin Ortadoğu’daki sömürge pratiği, 20. yüzyılın ilk yarısında burada karşılık buldu. 1936-1939 Arap Ayaklanması sırasında, İngiltere’nin sömürgeci refleksleri sistematik bir şiddet mekanizmasına dönüştü. Subay Charles Tegart’ın inşa ettirdiği tahkimatlı karakollar, sınır çitleri ve işkence merkezleri bu dönemin kalıcı izleri oldu.
Bu mekanizmalar yalnızca o günün baskı araçları olarak kalmadı; İsrail’in 1948 sonrası güvenlik stratejisinin altyapısını oluşturdu. Mandater dönemdeki İngiliz uygulamaları, İsrail’in yerleşimci-sömürgeci bir devlet olarak inşasında doğrudan etkili oldu. General Orde Wingate’in “Özel Gece Timi” gibi Yahudi yerleşimcilerden oluşan paramiliter yapılar, doğrudan İsrail ordusunun nüvesini oluşturdu. Bu güçler, köylere baskınlar düzenledi, sivilleri hedef aldı, sistematik şiddeti sıradanlaştırdı.
Fransa’nın Cezayir’de geliştirdiği “karşı-devrimci savaş” stratejileri de İsrail tarafından benimsendi. 1960’ta İsrailli generaller Yitzhak Rabin ve Chaim Herzog, Cezayir’e giderek Fransız ordusunun kullandığı kitlesel gözaltı, zorla yerinden etme, kimyasal silah, işkence, tecavüz ve propaganda taktiklerini inceledi. Bu uygulamalar, Filistin’e birebir uyarlandı.
Teknolojiyle Yükseltilen Şiddet
Zamanla, bu sömürgeci şiddet yöntemleri modern teknolojiyle birleşti. Gazze’ye yönelik saldırılarda “önce bomba, sonra sorgu” taktikleri uygulandı. 1967'de Gazze'de evlere el bombası atarak giren İsrail devriyeleri, sivillere karşı yargısız infazları bir prosedüre dönüştürdü.
2002’de El-Aksa İntifadası sırasında Batı Şeria’nın şehirleri — özellikle Cenin — tam bir abluka altına alındı. “Savunma Kalkanı Operasyonu” kapsamında yürütülen bu saldırılar, ordu-polis entegrasyonunun zirveye ulaştığı bir bastırma dalgasına dönüştü.
7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından ise şiddetin boyutu yeni bir düzeye ulaştı. Gazze’de yürütülen bombardımanlar yalnızca sivilleri hedef almakla kalmadı, aynı zamanda yapay zekâ destekli sistemlerle kitlesel ölümler otomatikleştirildi. İsrail’in geliştirdiği algoritmalar, “algoritmik imha” çağını başlattı. Hedef seçimi, veri üzerinden otomatikleştirilerek "maksimum hasar" anlayışı ile insan yaşamı, programlanabilir bir savaş unsuruna dönüştürüldü.
Yeni Savaş Alanları
İsrail, yalnızca bombalarla değil, insani yardımı da bir silah haline getirerek Gazze’yi yaşanmaz hale getirdi. “Gıda ve kaynak kontrolü” adı verilen bu strateji, Batı’nın tarihsel sömürge savaşlarında sıkça kullanıldı. İngiltere bunu Güney Afrika’daki Boer savaşlarında, ABD ise Küba, Filipinler ve Vietnam’da uyguladı. Bugün Gazze’de benzeri bir sistem devrede: gıda, su, ilaç ve yakıt girişleri engelleniyor; yardım konvoyları hedef alınıyor.
Kimyasal silah kullanımı da bu şiddet doktrininin bir parçası. Beyaz fosfor, zehirli gazlar ve patlayıcılar sivillere karşı kullanılıyor. Bu taktikler, Fas’taki Rif direnişine karşı Fransa ve İspanya’nın, Vietnam ve Cezayir’e karşı ABD’nin uyguladığı yöntemlerle paralellik gösteriyor.
Küresel Karşı-Ayaklanma Ağı
Filistin yalnızca İsrail’in uygulama alanı değil; aynı zamanda dünya genelindeki güvenlik güçlerine aktarılan bir “karşı-ayaklanma bilgi bankası”. İsrail’in “combat-proven” yani “savaşta kanıtlanmış” olarak etiketlediği sistemler, uluslararası savunma fuarlarında yüksek fiyatlarla pazarlanıyor. Bu, bir askeri-sanayi kompleksinden öte, bir "güvenlik kapitalizmi" modelinin inşası anlamına geliyor.
Laleh Khalili’nin deyimiyle Filistin, “küresel karşı-ayaklanmaların kilit laboratuvarı”dır. Jeff Halper ise İsrail’i, şiddeti rasyonel ve planlı biçimde uygulayan bir “güvenlik devleti” olarak tanımlar. Bu sistemin temel doktrini ise “kümülatif caydırıcılık”tır: aşırı, sistematik ve sürekli şiddetle düşmanı yıldırmak.
Bastırılamayan Direniş: Sumud
Ancak tüm bu baskı stratejilerine, teknolojik üstünlüklere ve küresel desteğe rağmen Filistin halkının direnişi sona ermedi. “Sumud” — yani sebat, direniş ve köklü duruş — hem İsrail içindeki sistematik baskıya hem de Batı’nın sınırsız desteğine karşı ayakta kalmayı sürdürdü.
Filistin bugün Haiti, Cezayir ve Vietnam gibi halkların bastırılmasına karşı yükselen direniş dalgalarının çağdaş temsilcisi. Emperyal bumeranga karşı durarak dünya genelinde ezilenlerle dayanışmanın sembolü haline geldi.
Kaynak
1. Middle East Eye - Israel has distilled western colonial war techniques, but fails to quell resistance | Middle East Eye
Diğer İçerikler