Yazıda öne çıkan başlıca değerlendirmeler şu şekilde:
Türkiye’nin geliştirdiği beşinci nesil yerli savaş uçağı KAAN, sadece Ankara’nın savunma kapasitesini artırmakla kalmıyor; aynı zamanda Batı’ya olan askeri bağımlılığı azaltma stratejisinin önemli bir parçası olarak değerlendiriliyor. Yazara göre KAAN projesi, Türkiye’nin ABD yapımı F-16 filosunu aşamalı olarak devre dışı bırakma hedefinin temelinde yer alıyor.
Türkiye, 2016 yılında TF-X adıyla başlattığı projeyi daha sonra KAAN ismiyle yeniden tanımlayarak, tamamen yerli ve milli imkanlarla çift motorlu, tüm hava koşullarında görev yapabilecek, yapay zekâ destekli bir hava üstünlük uçağı geliştirme yoluna gitti. Yazıda vurgulanan önemli bir nokta da, 2000’li yılların başında savunma ihtiyaçlarının %80’ini ithalatla karşılayan Türkiye’nin bu oranı günümüzde %20’ye kadar düşürmüş olması. Bu da Ankara'nın askeri karar alma süreçlerinde dış baskılara karşı daha dirençli hale geldiğini gösteriyor.
Ankit K, KAAN projesinin ABD ile bozulan ilişkiler bağlamında geliştiğini, özellikle Türkiye’nin 2019’da F-35 programından çıkarılmasının Ankara’yı askeri özerkliğe yönelttiğini belirtiyor. KAAN’ın, yalnızca Türkiye'nin yaşlanan F-16 filosunun yerini almakla kalmayıp, F-35’e doğrudan rakip olabilecek niteliklere sahip olduğu ifade ediliyor. Mach 1.8 hıza ulaşabilen KAAN’ın, F-35’in Mach 1.6’lık azami hızından daha üstün olduğu da vurgulanıyor.
Yazıya göre, bu uçağın teknolojik özellikleri ve maliyet avantajı, onu küresel savunma pazarında cazip bir seçenek haline getiriyor. Bu nedenle birçok ülke, KAAN projesine ortak olma ya da uçaktan satın alma yönünde girişimlerde bulunuyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Türkiye ile ortak üretim ve teknoloji paylaşımı konusunda görüşmeler yürütürken, Pakistan, 2025 başında Türkiye ile ortak bir üretim tesisi kuracağını duyurdu. Yazıda, KAAN’ın Pakistan'a sağlayacağı teknoloji erişimi ve Türkiye'ye getireceği düşük maliyet avantajı karşılıklı çıkar ilişkisi olarak değerlendiriliyor.
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto da Nisan 2025’te Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı ortak basın toplantısında KAAN projesine katılma niyetini açıkladı. Böylece proje, İslam dünyasında savunma alanında daha önce eşi görülmemiş bir iş birliği zemini oluşturmaya aday hale geldi. Yazıda, bu gelişmenin Batı için kısa vadede doğrudan bir tehdit olmasa da, İsrail gibi ülkeler açısından stratejik bir tehdit oluşturabileceği öngörülüyor.
Ankit K ayrıca, Türkiye’nin KAAN gibi projelerle ABD’nin küresel savaş uçağı pazarındaki liderliğine meydan okuduğunu ve bu durumun Washington açısından sadece ekonomik değil, jeopolitik etki kaybına da yol açabileceğini savunuyor. Özellikle ABD’nin “düşman” olarak tanımladığı bazı ülkelere savaş uçağı satmakta isteksiz oluşu, Türkiye’yi bu boşluğu dolduracak bir tedarikçi haline getirebilir.
Sonuç olarak yazıda, Türkiye’nin NATO üyesi olmasına rağmen Batı’nın çizdiği sınırlara bağlı kalmadığı, KAAN projesinin de bu duruşun en somut örneklerinden biri olduğu ifade ediliyor. KAAN, Türkiye’nin sadece kendi savunma ihtiyaçlarını karşılamayı değil, aynı zamanda küresel savunma ihracatçısı olarak yükselmesini sağlayabilecek bir araç olarak öne çıkıyor. Yazıya göre bu durum, Batı için bir alarm sinyali olmalı.
Diğer İçerikler