Her Daim Kardeşlik: Pakistan ve Afganistan İhtilafında Çözüm Arayışları

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Faaliyetler
  3. /
  4. Toplantı
editör1 | 28 Ekim 2025
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), 25 Ekim Cumartesi günü “Her Daim Kardeşlik: Pakistan ve Afganistan İhtilafında Çözüm Arayışları” başlıklı kapsamlı bir konferansa ev sahipliği yaptı. Programda, iki kardeş ülke arasında süregelen anlaşmazlıkların nedenleri, tarihî arka planı ve çözüm yolları ele alındı. Oturum başkanlığını SDE Başkan Yardımcısı gazeteci Alper Tan üstlendi. Prof. Dr. Fazl ul Hadi Wazeen, gazeteci-yazar Mehmet Öztürk, araştırmacılar Sayed Suleyman Nabil, Dr. Furkan Hamid, Masooma Akhter, Firdous Sayid ve Abdul Satar Kawa konuşmacı olarak yer aldı.

Alper Tan: “Kardeş Kavgası Nasıl Biter, Türkiye’nin Rolü Ne Olur?”

Alper Tan, açılış konuşmasında, iki Müslüman ve komşu ülke arasındaki ihtilafın son derece üzücü olduğunu belirterek, “Dünyada birçok olay yaşanıyor; fakat iki Müslüman, kardeş ve komşu ülke arasında yaşanan bu çatışma gerçekten üzücü. Peki, bu kardeş kavgaları nasıl sona erer, kalıcı barış nasıl sağlanır ve Türkiye bu süreçte nasıl bir rol üstlenebilir? Bugün bu soruların cevaplarını arayacağız” ifadelerinde bulundu.

Prof. Dr. Fazl ul Hadi Wazeen: “Sorun Halklarda Değil, Yanlış Politikalar ve Dış Müdahalelerde”

Afgan akademisyen ve yazar Prof. Dr. Fazl ul Hadi Wazeen, Afganistan–Pakistan ilişkilerinin köklü geçmişine dikkat çekti. İki ülke halkı arasındaki ilişkilerin kardeşlik, dostluk ve ortak değerler üzerine inşa edildiğini söyleyen Wazeen, “Afganistan ve Pakistan halkları hiçbir zaman birbirlerine düşman olmadı. Bugüne kadar yaşanan ihtilaflar halklar arasında değil, hükümetlerin yanlış politikaları nedeniyle ortaya çıktı. Ayrıca dış güçlerin müdahaleleri de bu sorunları derinleştirdi. Bazen ABD, bazen Rusya, bazen de Hindistan gibi ülkeler bu anlaşmazlıkların büyümesinde etkili oldu. İngilizlerin Keşmir ve sınır meselesinde bıraktığı miras da bu çirkin tablonun bir parçasıdır” dedi.
Afganistan’ın, Durand Hattı’nı hiçbir zaman tanımadığını ancak bu sebeple Pakistan’a karşı hiçbir zaman savaş açmadığını hatırlatan Wazeen, “Afganistan’ın savaş niyeti olmamıştır; aksine Pakistan defalarca uluslararası hukuku ve komşuluk ilkelerini ihlal ederek Kabil’e saldırmıştır. Çözüm, halklar arasında değil hükümetler arasında aranmalıdır. İki ülke bağımsız hareket etmeli, dış baskılardan kurtulmalı ve doğrudan müzakerelere başlamalıdır” ifadelerinde bulundu.

Mehmet Öztürk: “Afganistan-Pakistan İlişkilerinin Düğüm Noktası: Durand Hattı”

Gazeteci ve yazar Mehmet Öztürk, konuşmasında Afganistan’ın tarihsel derinliğine vurgu yaparak, “Afganistan bölgenin en kadim devletlerinden biridir ve bunu Pakistan da kabul etmelidir. Taliban’ın yeniden iktidara gelişiyle iki ülke arasında iyi ilişkiler bekleniyordu ama tam tersi yaşandı. Taliban, ilk döneminde Pakistan’ı tanımıştı; ikinci dönemindeyse hâlâ bu tanıma gerçekleşmedi” dedi.
Öztürk, iki ülke arasındaki en büyük sorunun Durand Hattı olduğunu belirtti: “Bu mesele çözülmeden Afganistan–Pakistan ilişkilerinde kalıcı barıştan söz etmek mümkün değildir. İstanbul Konferansı’nda bu sorunun çözümü için adım atılması önemli olacaktır.” Ayrıca Pakistan’daki Afgan göçmenlere yönelik baskıların, Afganistan’ın Hindistan’la yakınlaşmasının ve su kaynaklarının paylaşımı konusundaki belirsizliklerin iki ülke arasındaki gerginliği artırdığını ifade etti. “Türkiye’nin her iki ülke ile güçlü ilişkileri, bu krizin çözümünde onu doğal bir arabulucu konumuna getirmektedir” diye konuştu.

Sayed Suleyman Nabil: “Uhuvvet Zemininde Barış ve İslam Dünyasının Manevi Krizi”

Araştırmacı Sayed Suleyman Nabil, Afganistan–Pakistan ilişkilerini Mevlânâ’nın Mesnevî’sinden örneklerle yorumladı. “İnsan, yeryüzünde bir güvercin gibidir; onun mesuliyeti uçmaktır, fakat ayaklarını bağlayan ipler, yani dünyevi arzular, insanı uçmaktan alıkoyar” diyen Nabil, bu durumu İslam dünyasının mevcut hâline benzetti. “Bizler menfaatlerin esiri olduk. Uhuvveti, yani kardeşliği unuttuk. Kardeşliğin yerine çıkarları koyduk. Din, toplumlar arasındaki kabukları kırmak için gönderildi; fakat biz o kabukları daha da kalınlaştırıyoruz” ifadelerinde bulundu.
Nabil, kalıcı barışın değer temelli bir anlayışla mümkün olabileceğini belirterek, “İlişkiler menfaatten değere, çatışmadan müzakereye dönmelidir. Müslüman dünyasında kardeşlik yeniden inşa edilmedikçe ne Afganistan–Pakistan barışı ne de bölgesel huzur tesis edilebilir” dedi.

Dr. Furkan Hamid: “Kardeşlik Hukuku Yerine Güvenlik Kaygıları Hâkim”

Pakistanlı araştırmacı Dr. Furkan Hamid, konuşmasında iki ülke arasında yaşanan gerginliğin nedenlerine değindi. Hamid, “Pakistan, tarih boyunca Afgan halkına kucak açmış, milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmıştır. Ancak son dönemde Afganistan’daki Taliban’ın desteklediği TTP unsurları Pakistan’a saldırılar düzenlemektedir. Onlarca askerimiz hayatını kaybetti. Pakistan bu saldırıları önlemek için zaman zaman Afganistan’daki terör noktalarını hedef aldı. Biz Afganistan’ı kardeş ülke olarak görüyoruz, ama Taliban yönetimi aynı hassasiyeti göstermiyor” ifadelerini kullandı.

Masooma Akhter: “İki Ülke Arasındaki Siyasi Kargaşada Halklar Arada Kaldı”

Afgan araştırmacı Masooma Akhter, iki ülke arasındaki siyasi kargaşadan en çok halkların zarar gördüğünü söyledi. “Din, etnik yapı ve kültürel özellikler bakımından birbirine çok benzeyen iki halk, yapay sınırlarla ayrılmış durumda. Bu durum ticaretten sosyal hayata kadar her alanda olumsuzluk yaratıyor. Devletler karar alırken halkın sesine kulak vermeli” dedi. Akhter ayrıca Pakistan’ın kuruluş ideolojisinde yer alan “İki Millet Teorisi”nin göz ardı edilmesinin toplumsal kırılmalara neden olabileceğini vurguladı.

Firdous Sayid: “İstanbul’da Devam Eden Teknik Görüşmeler Bu Kazanımları Kalıcı Hale Getirebilir”

Gazeteci ve yazar Firdous Sayid, Pakistan–Afganistan hattındaki çatışmaların sadece iki ülkeyi değil, bütün bölgeyi etkilediğini belirtti. “Yüzyıllardır ortak bir mirasa sahip bu iki kardeş ülke arasındaki şiddet, bölgesel istikrarı zedeliyor. Türkiye ve Katar’ın arabuluculuğunda Doha’da sağlanan ateşkes önemli bir diplomatik başarıdır; İstanbul’da devam eden teknik görüşmeler bu kazanımları kalıcı hale getirebilir” dedi.
Sayid, çözüm için “Sınırı kabul et, pratikte erit” ilkesini önerdi. Bu kapsamda kademeli vize kolaylıkları, sınır-ötesi ticaret bölgeleri, ortak ekonomik koridorlar ve CPEC hattına entegrasyon gibi adımların atılması gerektiğini söyledi. Ayrıca Türkiye ve Katar gözetiminde ortak terörle mücadele ve istihbarat işbirliğinin güven inşasında önemli rol oynayacağını ifade etti.

Abdul Satar Kawa: “Afganistan Yalnızca İmparatorlukların Yıkıldığı Bir Yer Değil, Aynı Zamanda Büyük Medeniyetlerin Doğduğu Bir Beşiktir”

Araştırmacı Abdul Satar Kawa, Afganistan ve Pakistan’ın kaderlerinin tarih boyunca birbirine bağlı olduğunu vurguladı. “Afganistan yalnızca imparatorlukların yıkıldığı bir yer değil, aynı zamanda büyük medeniyetlerin doğduğu bir beşiktir. Bu tanımı eksiksiz kılmak için Pakistan’ı da içine almak gerekir; zira iki ülke aynı köklerden beslenen kardeş halklardan oluşmaktadır” dedi.
Kawa, iki ülke ilişkilerinde dört tarihî dönüm noktasına dikkat çekti: İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi, 1965’teki Hindistan–Pakistan savaşı sırasında Afganistan’ın kardeşlik temelli tutumu, Sovyet işgaline karşı verilen ortak direniş ve Taliban döneminde yaşanan dönüşüm. “Yeni dünya düzeninde Afganistan–Pakistan ilişkileri bu tarihsel tecrübeler ışığında yeniden tanımlanmalıdır” diyen Kawa, Türkiye’nin bu süreçte “İslam dünyasının ağabeyi” olarak arabuluculuk kapasitesine sahip olduğunu belirtti.
Konuşmasını, “Afganistan ve Pakistan aynı köklerden beslenen, aynı kaderi paylaşan kardeş ülkelerdir. Kardeşliği yaşatmak, savaşları kazanmaktan daha büyük bir zaferdir” sözleriyle tamamladı.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA