Son günlerde Hamas ile İsrail arasında sağlanan ateşkes anlaşması, hem bölgesel hem de küresel düzeyde yeni bir sürecin kapılarını aralarken, Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) olarak biz de bu kritik gelişmeleri değerlendirmek üzere alanında önemli bir isimle özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Konuğumuz, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olan ve Ortadoğu siyaseti, Filistin direnişi ve davası üzerine çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Halid El Uveysi. El Uveysi, Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonundan ateşkes sürecine, İsrail’in geleceğinden Filistin’in özgürlük mücadelesine kadar birçok önemli başlıkta çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
“Aksa Tufanı yalnızca Gazze için değil, tüm İslam dünyasının onuru içindi”
Soru: Yapılan her savaşın belli hedefleri vardır. Aksa Tufanı planlanırken hedef sadece Gazze miydi? Savaşın hedefleri neydi ve bu hedeflere ne ölçüde ulaşıldı?
Doç. Dr. Halid El Uveysi: Aksa Tufanı’nın hedefleri arasında gerek Gazze konusunda gerekse daha küresel büyük hedefler vardı; öncelikle bunu belirtmekte fayda var. Aksa Tufanı gerçekleşmiş olmasa bile Hamas kendi istihbaratının elde ettiği bilgiler doğrultusunda İsrail’in Gazze’ye saldırma ve tüm Hamas liderlerini yok etme planı olduğunu biliyordu. Hamas erken davranıp bütün bu planları alt üst etti. Operasyonun isminden anlaşılacağı üzere Aksa Tufanı, tüm İslam dünyasının kutsal bir yeri olarak bilinen Mescid-i Aksa’yı özgürleştirmek ve burada İsrail’in uyguladığı baskıları hafifletmek için yapılmıştı. Aynı zamanda Batı Şeria’da İsrail’in zulmü devam ediyordu.
Hamas ve direniş hareketleri, içerdeki ve dışarıdaki şartları göz önünde bulundurarak böyle bir hamlede bulundu. Aksa Tufanı sonrasında İsrail’in Gazze’ye vahşi ilk saldırısı değildi, fakat bu sefer İsrail’in vahşetini tüm dünya gördü. Ayrıca Filistin’in haklı davasına da tüm dünya inandı. Adil olmayan ve işlevsiz hale gelen dünya düzeninin gerçek yüzünü de Aksa Tufanı ortaya çıkardı; ne Birleşmiş Milletler, ne uluslararası hukuk ne de büyük devletler bu zulmü ve soykırımı durdurabildi. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle “Dünya beşten büyüktür” ve “Daha adil bir dünya mümkün” sloganlarıyla gündeme getirdiği meselenin artık Aksa Tufanı’ndan sonra günümüzde ve bulunduğumuz şartlarda ne kadar gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bütün güç ve ipler ABD başta olmak üzere İsrail’i destekleyen devletlerin elinde olduğu sürece benzer olayların yaşanması devam edecektir.
“Hamas, işgale karşı İslami kimlik merkezli direnişin adı”
Soru: Filistin’de çok sayıda direniş örgütü var. Hamas’ın diğer örgütlerden farkı nedir?
El Uveysi: Aslında bu soruya daha iyi cevap verebilmek için Filistin tarihindeki direniş hareketlerinin tarihçesine bakmakta fayda var. Filistinlilerin direnişi Hamas’tan önce, ta 1917’den itibaren İngilizlerin bölgeye müdahalesinin başlamasına uzanıyor. 1920’de Nebi Musa ve Mescid-i Aksa Burak ayaklanması başta olmak üzere günümüze kadar devam ediyor. Eğer bir direniş hareketi biterse bir diğeri başlıyor. Açıkçası Filistin’de işgal var olduğu sürece direniş ruhu ve hareketleri de hep var olur; belki isimleri değişir fakat mahiyeti itibariyle hepsi aynıdır: Filistin’i savunmak ve işgali bitirmek. Özellikle 1960’larda daha çok sol ve milliyetçi bir tabandan gelen El Fetih çok büyük rol oynadı. Hamas, 1987’de kuruldu, Hamas’ın farkı, daha çok İslami bir yapıdan doğmasıydı.
Ulusal ve milliyetçi bir kimlikten daha ziyade İslam’ı merkeze alarak İslami bir kimliği benimsemiş bir yapıdır. 2000’lerde, ikinci İntifada döneminde El Fetih ve Hamas hem askeri hem de siyasi olarak sürece destek sağladı. Fakat El Fetih, Oslo görüşmelerinden sonra daha siyasi bir yapı olarak faaliyetlerini devam ettirdi. Yaser Arafat siyasi faaliyetlerin yanında askeri mücadelenin de taraftarıydı; fakat bunu istemeyen İsrail onu zehirledi ve yerine Mahmud Abbas’ı getirdi. Bu şekilde El Fetih “Biz sadece siyasi mücadele vereceğiz ve silahlı mücadeleyi bırakıyoruz” dedi.
Bunun yanı sıra değinilmesi gereken bir nokta daha var: Hamas, 2005’te yapılan seçimde kazanıyor fakat bunu dünya kabul etmedi; “yanlış kişiyi seçtiniz” diyerek. Bu vesile ile Hamas ve El Fetih arasında çatışma yaşandı ve Gazze’nin yönetimi Hamas’ın eline geçti. Bugüne kadar gelen süreçte Hamas, Gazze’de farklı savaş stratejileri geliştirerek silahlı mücadeleyi devam ettiriyor. Bunu da söylemek gerekir ki Hamas tek başına bu savaşı yürütmüyor; İslam-î Cihad, Selahaddin Tugayları gibi diğer direniş eksenleri de bulunuyor. Fakat bu Batı Şeria için geçerli değil çünkü Mahmud Abbas yönetimi orada bu tür faaliyetlere izin vermiyor. Ayrıca Batı Şeria’da halkın yüzde 90’ı Mahmud Abbas’ı istemiyor.
“İsrail halkların baskısı altında ateşkese zorlandı”
Soru: İsrail sıkışmasaydı ateşkesi kabul etmezdi. Neden ateşkese mecbur kaldı?
El Uveysi: Aslında İsrail ciddi adımlar karşısında çaresiz kalacaktır. Fakat yaptığı her zulümden sonra, her saldırısından sonra bir tepki ve uyarı almadıkça cesaretlenerek daha kötüsünü yapacaktır. Peki bu cesareti İsrail nereden alıyor? Batı ülkeleri, ABD başta olmak üzere diyebilirsiniz fakat diğer ülkelerin ve özellikle İslam ülkelerinin sessiz kalması İsrail’i daha da cesaretlendiriyor. Ayrıca her ne kadar ateşkes konusunda anlaşmış olsa da yine İsrail’e güven olmaz. Fakat son dönemde halkların ve devletlerin baskısı ile ateşkes imzalamak zorunda kaldı. Çünkü Trump bile “Artık durmak gerekiyor çünkü dünya artık İsrail’den ve Siyonizm’den nefret ediyor” diyerek bir çıkışta bulundu. Tüm bunlara rağmen yine de temkinli davranmakta fayda var çünkü Netanyahu fırsat bulduğu süreçte soykırım yapmaktan ve saldırılarını devam ettirmekten vazgeçmeyecektir.
“Türkiye’nin rolü denge değiştirici olacak”
Soru: Ateşkes süreciyle ilgili genel değerlendirmeniz nedir? İsrail ateşkesi bozarsa buna karşı nasıl bir cevap verilmeli?
El Uveysi: Bu konuda, İsrail’in ateşkesi ihlal etmesi durumunda ciddi adımlar atılması gerekiyor. Özellikle müzakere sürecinde bulunan Türkiye ve Mısır gibi ülkeler caydırıcı bir güç olarak İsrail’in ateşkesi harfiyen uygulaması için zorlayabilir. İsrail kesinlikle bu konuda Türkiye’nin rolünden rahatsız olacaktır fakat geçmiş tecrübelerden yola çıkarak Türkiye’nin bu konuda yer alması ve ciddi adımlar atmasını temenni ediyoruz. Çünkü tüm ülkeler arasında, özellikle 7 Ekim’den sonra Hamas’ı bir direniş örgütü olarak tanımlayıp açıkça destekleyen Türkiye’nin Filistin ve Gazze için önemli bir rolü vardı. Bu destekle dengelerin değiştiğini de söyleyebiliriz. Ayrıca Türkiye, Filistin halkına ve davasına çok büyük katkılar sundu. Özellikle müzakerelerde İbrahim Kalın’ın katılımı büyük katkı sağladı ve Cumhurbaşkanı’nın Trump ile olan iyi ilişkileri görüşmelerin hızlanması ve yapıcı olmasında önemli rol oynadı. Hamas da Türkiye’nin garantör ülke olarak Gazze’de askeri güç bulundurması için talepte bulunmuştu ki bu da Türkiye’nin ne kadar önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Gazze’nin yeniden inşası konusunda da Türkiye çoktan hazırlık yapıyor; özellikle hastanelerin inşa edilmesi ve yeniden faaliyete başlaması için çaba sarf ediyor. Özetle Türkiye’nin buradaki rolü denge değiştirici diyebiliriz.
“Filistin artık kendi kaderini kendi çizecek”
Soru: Ateşkes koşulları iki tarafça tam olarak uygulanırsa Filistin için nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
El Uveysi: Aslında Aksa Tufanı Filistin’i yeniden gündeme getirdi. Onun öncesinde insanlar Filistin konusunu neredeyse unutmuş ve konunun öneminin farkında değildi. Fakat Aksa Tufanı’ndan sonra İsrail’in yenilebileceğini açıkça gördüler. Artık tüm dünya ve Filistin halkı İsrail’in ne kadar güçsüz olduğunu gördü. Bununla birlikte İsrail’e sarsılmaz destek veren Batı ülkeleri, ABD başta olmak üzere artık İsrail’i tek tek yalnız bırakmaya ve destek vermemeye başladılar. Dolayısıyla Filistin ve Filistin halkı bu noktadan sonra kendi elleriyle geleceklerini tayin edecek ve Filistin ile Gazze’yi yeniden inşa edeceklerdir.
“İsrail’in sonu geldi, proje çökmeye başladı”
Soru: Bundan sonra İsrail’in geleceği nasıl olacak?
El Uveysi: İsrail tam 100 sene önce Batı ülkeleri tarafından kurulmuştur. Bunun yanı sıra İsrail sadece Yahudi Siyonist bir rejim değil, Batı sömürgeciliğinin de bir projesidir.
İsrail’in sonu artık gelmiştir. Bu tarihte bir ilk değildir; daha önce de Filistin haçlı bir proje ile işgal edilmiştir. Özetle Aksa Tufanı ile birlikte İsrail zulmün zirvesine kadar geldi ve bu zirve de aslında sonunu beraberinde getirdi. Bunun öncesinde de İsrail tam bir kriz içerisindeydi fakat Aksa Tufanı bu süreci daha da hızlandırdı ve İsrail’in ve Batı’nın gerçek yüzünü gün yüzüne çıkardı.
Bu yolun sonunda oradaki Siyonist devlet ve zulüm bitecek ve bu devlet kendi elleriyle ve emelleriyle sona erecektir. Bir avuç mücahid 7 Ekim’de onların olmayan itibarını yerle bir etti. Hatırlarsanız bunlar 6 günde 6 Arap devletini yenmişti fakat şu an geldiğimiz noktada iki yıldır dünyanın en gelişmiş silahlarını kullanarak bir avuç mücahidi yenemiyorlar. Bu yüzden onlar da sonlarının geldiğini anlamış durumda ve şu an yüz binlerce İsrailli İsrail’i terk ediyor. Günün sonunda bu topraklar kendi sahiplerine geri dönecektir.
“Silah bıraksa da direniş bitmez”
Soru: Hamas’ın kendini feshetmesi ve silah bırakması mümkün mü?
El Uveysi: Bu konu ilk defa gündeme gelmiyor. Zamanında El Fetih de Güney Lübnan’da silah bıraktı ama hemen ardından İsrail yine soykırıma başladı. Bu konuda Hamas silah bıraksa bile başkası kalkıp silahlı mücadeleyi devam ettirecektir. Hamas da “Filistin devleti kurulduğu zaman bu silahları Filistin ordusuna teslim edeceğiz” dedi.
“Bedel ödemeden özgürlük olmaz”
Soru: Bazıları Gazze’nin tamamen yıkıldığını ve 70 bin şehit ile yaralı olduğunu sürekli tekrarlayarak olumsuz bir tablo çiziyor. Hedefler ve sonuçlar göz önüne alındığında elde edilen neticeyi nasıl yorumluyorsunuz?
El Uveysi: Bu konu ile ilgili belirtmek gerekir ki verilen tüm mücadeleler bedel ödemeden gerçekleşemez. Dünyada bunun birçok örneğini görüyoruz. Özgürlük için verilen tüm mücadelelerde büyük bedeller ödenmiştir ve biz aslında bunu bir kayıp olarak görmüyoruz. Herkesin bilmesi gerekir ki Filistinliler bedel ödemekten çekinmiyorlar. Özellikle bağımsızlıkları, Mescid-i Aksa ve vicdanları için mücadelelerini sürdüreceklerdir. Filistin’deki herkes bedel ödemeye hazır ve 7 Ekim’den sonra dengeler değişti. Bundan sonra hesaplar değişecektir. Bu mesele sadece Filistin meselesi değil, tüm İslam dünyasının ve insanlığın meselesidir. Şu an Filistin tüm özgür vicdanlar için mücadele veriyor.
“Artık seyirci değil, aktif destekçi olmalıyız”
Soru: Son olarak dünyaya nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
El Uveysi: Filistin konusunda sadece izleyici olarak kalmamak gerekiyor. Daha fazla şeyler yapılması gerekiyor. Herkes ümmet olarak ve insanlık olarak bu soykırımın durdurulması için elinden gelenin fazlasını yapmalıdır. Gerek bir öğrenci, bir akademisyen, bir avukat gerekse sıradan bir insan olarak bu haklı davaya destek vermemiz gerekiyor. Sadece sözde değil, eylem olarak da somut bir şeyler yaptığımız zaman bunun sonuçlarını görüp hep birlikte Filistin’in özgürlüğüne şahit olacağız.
Röportajı Hazırlayanlar: Abdul Satar Kawa, Omneya Elkafafy