Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği PKK’nın Kuzey Irak’ta başlattığı silah bırakma süreci, bölge genelinde yeni bir güvenlik denklemine kapı araladı. Bu sürecin doğal uzantısı olarak, Suriye’nin kuzeyindeki YPG yapılanması da yeniden gündeme geldi. Türkiye, YPG’nin silahsızlandırılması ve destekçilerinin bölgeden çekilmesi gerektiğini açık şekilde dile getiriyor.
Tam da bu atmosferde, 20 Temmuz’da dikkat çeken bir ziyaret gerçekleşti. ABD İstanbul Başkonsolosluğu tarafından yapılan açıklamaya göre, Terör Finansmanıyla Mücadeleden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Vekili Anna Morris’in başkanlığındaki ABD Hazine Bakanlığı heyeti, Türkiye’ye geldi. Heyetin, Ankara ve İstanbul’da Türk, Iraklı ve Suriyeli hükümet yetkilileri ile finans kuruluşlarıyla temasta bulunması planlandı.
Görüşmelerin resmi gündemi; terör finansmanı, yaptırımlar ve bölgesel ekonomik güvenlik olsa da, diplomatik çevrelerde asıl başlığın YPG’nin geleceği olduğu değerlendiriliyor. ABD heyetinin temaslarında, Başkan Donald Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılması yönündeki kararına vurgu yapılacağı ve İran’a karşı yürütülen “azami baskı kampanyası”na destek çağrısında bulunulacağı da ifade edildi.
Aynı açıklamada, ABD Hazine Bakanlığının, yeni Suriye yönetimine finans sektörünü para aklama ve terör finansmanına karşı güçlendirme konusunda yardımcı olmaya hazır olduğu da bildirildi. Bu vurgu, YPG'nin kontrolündeki bölgelerle ilişkili finansal yapılar ve kaynakların da masaya yatırıldığını gösteriyor.
Türkiye cephesinden bakıldığında ise bu ziyaretin anlamı çok daha stratejik. Ankara, YPG’nin sadece silah bırakmasıyla değil, aynı zamanda arkasındaki uluslararası desteğin çekilmesiyle etkisiz hale gelebileceği görüşünde. Bu bağlamda yapılan her temas, Türkiye’nin terörle mücadele politikasının bir parçası olarak okunuyor.
Görüşmelerin seyri, yalnızca diplomatik ilişkileri değil; sahadaki askeri ve siyasi dengeleri de doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Türkiye, sınır güvenliği ve bölgesel istikrar adına örgütün tamamen tasfiye edilmesini isterken, destekleyen aktörlerin bu denklemde nasıl bir rol oynayacağı önümüzdeki dönemin en kritik sorusu olarak öne çıkıyor.