Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde “Türkiye’de Sivil Toplum ve STK’lar: Hukuki ve Sosyolojik Çerçeve” adlı panel düzenlendi.
Oturum başkanlığını SDE Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika Uzmanı Dr. Gökberk Durmaz’ın yaptığı panelde AHBVÜ Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Dilara Buket Didin, SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü Prof. Dr. Tevfik Erdem ve AHBVÜ Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaşar Salihpaşaoğlu konuşmacılar arasında yer aldı.
Sivil Toplumda gönüllülük konusunun hukuksal alt yapısına değinen Dr. Dilara Buket Didin, gelişmiş ülkelerin, gönüllülüğü sağlıklı bir toplum yapısına sahip olmanın öncelikli koşulu olarak değerlendirdiğine ve gönüllülüğü teşvik edici kamu politikalarını geliştirdiğine değindi. Bir ortak değer olarak gönüllülüğü arttırmanın Türkiye’nin de toplumsal sorunlarının çözümüne katkı sağlayacağını vurguladı.
Gönüllülük faaliyetlerine katılım açısından ülkeler ve oranlarından bahseden Didin, üç temel model üzerinde gönüllülük sisteminin kurgulandığını belirterek sözlerine şöyle devam etti: “İlk model, daha çok gelişmiş ülkelerdeki gönüllülük kültürüne sahip, sivil toplumun güçlü olduğu ülkelerde uygulanan ve daha az yasal ve kurumsal düzenlemenin yer aldığı modeldir. İkinci model, ülkelerin iş kanunu, sosyal güvenlik hukuku gibi farklı yasal düzenlemeler içerisinde gönüllülüğü düzenlediği bir modeldir. Üçüncü model müstakil bir gönüllülük yasasına dayanan ve bu yasa temelinde kurgulanan bir gönüllülük sisteminin teminini öngörmektedir.”
Türkiye’nin, vakıflar açısından yüzyılları aşan zengin bir tarihe sahip olduğunu söyleyen Didin, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’de yapılan idarî, malî ve hukukî düzenlemelerin etkisiyle dernek ve vakıflarının sayısının artış gösterdiği görülmekle birlikte kişi başına düşen vakıf ve dernek sayısının gelişmiş ülkelere göre oldukça düşük olduğunu vurguladı. Gönüllü kuruluşların sayısının azlığı gönüllülük faaliyetlerinin de sınırlı olmasına yol açtığını belirterek, Dernekler Yasası ve Vakıflar Kanunu’nun gönüllü kuruluşların sayısının artması ve kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi açısından yapısal bağlamda önemli yasal düzenlemeler olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Tevfik Erdem ise Sivil Toplum Kuruluşlarını sosyolojik açıdan değerlendirdi ve şöyle söyledi: “Bizde örgütlenme konusunda bir problem var. Çünkü örgütlü olmak bizde çok arzu edilen bir durum değil. Osmanlı geleneğinde de bu vardır, bizim siyasi kültürümüzde de bu vardır. Örgütlenme, merkezi iktidarın karşısındaki bir muhalefet olarak karşımıza çıkar.”
Erdem, Türkiye’deki gönüllük faaliyetlerinin oranının düşük olması ile ilgili olarak ise şöyle söyledi: “Peki bizde diğergamlık yok mu, ötekine karşı özveri yok mu kesinlikle çok daha fazla var. Bizde hep dayanışma vardır. Bu illa da bir sivil toplum kuruluşu üzerinden gerçekleşmez. Yani diğergamlığın işleme biçimi bizde daha farklı olabilir. Örneğin ramazan bayramından önce yapılan yardımların oranını istatistiksel olarak ortaya koyarsanız bunların çok yüksek bir oran olduğunu göreceksiniz. Ama bunların hiçbiri kayıtlı olmaz.”
Sivil toplumun, Doğu ve Batı toplumlarını birbirinden ayıran adeta bir turnusol kağıdı işlevi gördüğünü söyleyen Prof. Dr. Tevfik Erdem, şöyle söyledi: “Doğu toplumları daha çok gücün tek bir merkezde toplandığı ve bireylerin atomik bireyler olarak devletin etrafında şekillendiği, yerleştiği ve bireylerin tek başlarına devletle mücadele edemediği bir yapı. Bu Doğu toplumlarının temel özelliği olarak bize sunulur. Batı toplumlarında birey ve devlet arasındaki ilişkilerde ara yapılardan bahsedilir. Ara yapılar STK’ların ortaya çıkması için çok önemlidir.”
Konuşmasında örgütlenme özgürlüğüne ve sivil toplum kuruluşlarına demokratik alanın açılmasının önemine değinen Prof. Dr. Yaşar Salihpaşaoğlu, Demokratik toplumlarda sivil toplum hareketlerinin vazgeçilmez olduğunu vurguladı.
Salihpaşaoğlu, demokratik toplumlarda sivil toplum örgütlerinin baskılanamayacağını fakat düzenlenebileceğini belirtirken hukukun, sivil toplum örgütlerinin özgürlüğüne ve özerkliğine mümkün olduğunca az müdahale etmesi gerektiğini ekledi ve şunları söyledi: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, eğer ceza hukuku devreye girecekse idari tedbirlerle ya da düzeltici tedbirlerle sorunun çözülmesini tavsiye ediyor. Hukuk eliyle kapatma ise başvurulacak en son çare olmalıdır."
Örgütlenme özgürlüğü bağlamında AİHM'nin verdiği 1706 karardan 462'sinin Türkiye ile ilgili olduğunu belirten Salihpaşaoğlu, Türkiye'nin örgütlenme özgürlüğü konusundaki problemleri aşmak için yapması gerekenin mümkün olduğu kadar hukuku az devreye sokmak olduğuna değindi. Örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması gibi istismarının da sivil toplum örgütlerine zarar verdiğini vurguladı.
Bazı sivil toplum örgütlerinin örtülü bir amacının olmasının sivil topluma kötü gözle bakılmasını haklılaştıramayacağını belirten Salihpaşaoğlu, "Yapılması gereken en önemli şeylerden birisi sivil toplumun önünü açmaktır. Bu sadece demokrasinin bir gereği değildir aynı zamanda devletin hata yapmasını engelleyen çok önemli bir unsurdur. STK’lar özerk oldukları zaman, ortaya koydukları tavırla siyasal iktidarları yanlış eylemleri konusunda çekinmelerine yol açacağı gibi hatalarından vazgeçmelerine de neden olabilir. Sivil toplumun önündeki engellerin kaldırılması, sivil toplumun oluşturduğu iddia edilen tehditlerden çok daha yararlıdır.” diyerek sözlerini tamamladı.
Diğer İçerikler