The National İnterest’te yayınlanan “Türkiye Avrupa'nın Savunmasına Nasıl Yardımcı Olabilir?” başlıklı makalede, AB’nin güvenlik ve savunma işbirliği konusunda Türkiye’ye olan ihtiyacına ve aralarında kurulacak ilişkinin düzeyine ilişkin dikkat çekici tespitler yer aldı.
Ali Mammadov tarafından kaleme alınan makalede; ABD-Avrupa ilişkilerinde ortaya çıkan güven krizinden sonra, Avrupa ülkelerinin kendi savunma kapasitelerini artırmanın yollarını düşündüğünü, ancak kısa vadede mali kaynak eksikliği ve endüstriyel kapasite seviyesinin yeterli olmaması sebebiyle gerekli ölçekte askeri ekipman üretmelerinin mümkün görünmediğine dikkat çekiliyor.
Bu zorluklar göz önüne alındığında, Türkiye'nin Avrupa güvenliğindeki potansiyel rolü öne çıkıyor. Özellikle Şubat ayında Ukrayna ve Türkiye liderleri arasında gerçekleşen son toplantıda Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin, Rusya ile olası bir barış anlaşmasının savunma güvenilirliğini artırmak için Türk güçlerini Ukrayna'ya konuşlandırmaya ilgi duyduğunu ifade etmesiyle Avrupa’da Türkiye’ye olan ilgi de arttı.
Yazara göre, NATO'nun ikinci büyük ordusu olarak yaklaşık 402.000 askeri personelle Türkiye’nin güvenlik konusunda Avrupa’ya sunabileceği çok şey var. Zaten Türkiye, uzun süredir NATO üyesi ve Avrupa ile savunma iş birliği son yıllarda genişledi.
Avrupa-Türkiye arasındaki askeri işbirliği ile ilk olarak, Ukrayna'ya yönelik olası gelecekteki Rus saldırganlığını caydırmak başarılabilir. İkinci olarak, Türkiye'nin yalnızca Ukrayna'nın ordusunu değil, aynı zamanda diğer az gelişmiş Avrupa ülkelerinin silahlı kuvvetlerini de yeniden inşa etmeye katkıda bulunabilecek iyi gelişmiş ve büyüyen bir savunma sanayisi var. Mevcut tehdidin aciliyeti göz önüne alındığında, Türkiye ile iş birliğini güçlendirmek, aksi takdirde yıllar alabilecek bir çaba olan Avrupa'nın askeri hazırlığını hızlandırmaya yardımcı olabilir.
Ancak, Ankara'nın Moskova ile olan yakın bağları, hem stratejik fırsatlar hem de riskler getiren bir ilişkidir. Olumlu tarafta, Türkiye'nin Rusya ile olan diplomatik kanalları NATO ile Moskova arasında kriz yönetimi için bir köprü görevi görebilir. Öte yandan, Avrupa giderek Türkiye'ye bağımlı hale gelirse, Moskova Ankara'ya daha elverişli bir anlaşma teklif ederse ne olur? Dahası, Türkiye'nin Batı ile Rusya arasındaki ilişkileri dengeleme yeteneği, kendi çıkarlarını ilerletmek için sıklıkla kullandığı bir kaldıraç sağlıyor.
Küresel düzen sallanırken, Türkiye ile Avrupa arasında güven eksikliğinin artması kaçınılmazdır. Türkiye de Avrupa'ya karşı şüphecilik besliyor. Ankara, AB'nin Türkiye üyeliğine ilişkin vaatlerini yerine getirmemesi nedeniyle uzun zamandır hayal kırıklığını dile getiriyor. Bir diğer güvensizlik kaynağı da Türkiye'nin Batı'yı, en ciddi ulusal güvenlik tehditleri olarak gördüğü PKK ve YPG gruplarının destekçisi olarak algılamasıdır.
Mammadov’un görüşüne göre, Avrupa, Türkiye ile olan ilişkilerini kısa ve uzun vadeli olarak ele alabilir. Kısa vadeli, işlemsel bir ortaklık ya da Türkiye'nin kendi güvenlik mimarisine uzun vadeli entegrasyonu.
İlkinde Avrupa ekonomik kalkınma desteği sağlar ve karşılığında Türkiye, Avrupa artık dış yardıma ihtiyaç duymayana kadar güvenlik desteği sunar. Pragmatik, uygulanabilir ve nispeten basittir. Ancak, Avrupa'nın mevcut güvenlik zorlukları ve Transatlantik ilişkilerinin belirsiz gidişatı göz önüne alındığında - hatta Trump yönetiminin ötesinde - uzun vadeli bir ortaklık daha akıllıca bir seçimdir. Türkiye'yi Avrupa'nın güvenlik çerçevesine daha temel bir şekilde entegre etmek, gelecekteki belirsizlikler karşısında daha yüksek stratejik istikrar ve dayanıklılık sağlayacaktır.
Ancak, Avrupa'nın mevcut güvenlik zorlukları ve Transatlantik ilişkilerinin belirsiz gidişatı göz önüne alındığında uzun vadeli bir ortaklık daha akıllıca bir seçimdir. Türkiye'yi Avrupa'nın güvenlik çerçevesine daha temel bir şekilde entegre etmek, gelecekteki belirsizlikler karşısında daha yüksek stratejik istikrar ve dayanıklılık sağlayacaktır.
Uzun vadeli istikrar ve öngörülebilirlik ancak her iki taraf da karşılıklı kazanımlar görürse elde edilebilir. Potansiyel bir anlaşma her iki taraftan da tavizler gerektirse de, Avrupa birçok alanda uzlaşma sağlayabilir. Şu anda Türkiye'nin birkaç acil ihtiyacı var ve bunların başında ekonomik kaygılar geliyor.
Karşılıklı olarak faydalı bir çerçeve oluşturulabilirse, her iki taraf da daha istikrarlı ve öngörülebilir uzun vadeli bir ortaklık geliştirebilir. Sonuçta, Rusya ile yakın bağlarına rağmen, Türkiye nihayetinde Moskova'yı jeopolitik bir rakip olarak görüyor ve potansiyel Rus genişlemesi karşısında zayıflamış bir Avrupa'yı tercih etmeyecektir.
Diğer İçerikler