Middle East Monitor’den Çarpıcı Bir Analiz: İsrail Neden Yeni Ortadoğu'nun Mimarisini Şekillendiremiyor?

Middle East Monitor’da yayımlanan bir analize göre İsrail’in “Yeni Ortadoğu” vizyonu çökerken, bölgenin dengesi askeri güçten meşruiyete kayıyor. Gazze savaşının ardından Tel Aviv, hem içeride derin bir krizle boğuşuyor hem de dışarıda hızla yalnızlaşıyor. Washington’a bağımlılığı artan İsrail artık yeni bölgesel düzenin mimarı değil, önündeki en büyük engel olarak görülüyor.

h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Middle East Monitor’da Greg Pence imzasıyla yayımlanan “İsrail neden Yeni Ortadoğu'nun mimarisini şekillendiremiyor?” başlıklı makalede, Hamas – İsrail savaşında İsrail’in uğradığı güç ve itibar kaybı çarpıcı şekilde analiz edildi.

Orta Doğu yeniden şekilleniyor. Ancak bu dönüşüm, ne Washington’un ne de Tel Aviv’in hayal ettiği yönde ilerliyor. Dünya çapında yaşanan büyük jeopolitik kaymalar, bölgenin güç mimarisini kökünden sarsarken, İsrail kendisini bölgesel liderliğin zirvesinde değil, tam tersine, derin bir yalnızlık ve meşruiyet krizi içinde buluyor.

Greg Pence’in kapsamlı analizine göre, “Yeni Orta Doğu” vizyonu artık bir efsaneye dönüşmüş durumda. Gazze Savaşı’ndan sonra bölgede hem kamuoyunun hem de hükûmetlerin İsrail’e olan güveni ciddi biçimde azaldı.

İsrail’in iç siyaseti, bu gerilemenin en belirgin sahnesi. Benjamin Netanyahu hükümetine yönelik aylardır süren protestolar, toplumsal kutuplaşmayı keskinleştirdi. Koalisyonu ayakta tutan aşırı sağ dinî partiler, ülkenin laik-demokratik dokusunu aşındırdı. Halkın devlete olan inancı çökerken, İsrail artık kendi içinde de bir “meşruiyet boşluğu” yaşıyor.

Analiz, İsrail’in varoluşsal bir ikilemle karşı karşıya olduğunu vurguluyor: bir yandan güvenliğini sağlamak için askeri güce sarılan, öte yandan bu gücü kullanırken uluslararası itibarını yitiren bir devlet. Bu, tarihin ironilerinden biri: İsrail artık yalnızca dış tehditlerle değil, kendi iç yapısının çelişkileriyle mücadele ediyor.

Gazze Savaşı: Dönüm Noktasından Çöküş Noktasına

Gazze’nin yerle bir edilmesi, İsrail için askeri bir zafer değil, diplomatik bir felaket oldu. Dünya kamuoyu, yıkımın boyutunu sosyal medya ve bağımsız medya kanalları üzerinden gördükçe, Tel Aviv’in “öz savunma” söylemi inandırıcılığını yitirdi.

Kuzey Afrika’dan Körfez’e uzanan geniş bir coğrafyada Filistin meselesi yeniden canlandı; bu kez yalnızca halkın değil, hükümetlerin de gündeminde. İsrail artık bölgede güvenlik garantörü değil, istikrarsızlığın sembolü olarak görülüyor.

Orta Doğu’nun Arap başkentlerinde diplomatik ilişkiler buz tutarken, İsrail’in Körfez ülkeleriyle kurduğu “Abraham Anlaşmaları sonrası blok” neredeyse çöktü. Katar, Tel Aviv’le olan güvenlik iş birliğini askıya aldı; Kuveyt resmî güvenlik uyarısı yayımladı; Umman, İsrail’i açık biçimde “bölgesel kaosun kaynağı” olarak tanımladı. Birleşik Arap Emirlikleri bile ilişkilerini yeniden değerlendirme sürecine girdi.

Middle East Monitor bu durumu şu cümleyle özetliyor: “İsrail artık ne Körfez’in güvenliğini garanti edebilir, ne İran’ı sınırlayabilir, ne de kalıcı bir güvenlik sistemi kurabilir.”

ABD’ye Bağımlılık: “Stratejik Özerklik” Bir İllüzyon

Tel Aviv’in uzun süredir iddia ettiği “stratejik bağımsızlık”, Gazze savaşında büyük bir yanılsama olarak ortaya çıktı.

İsrail, savaşın son haftalarına gelindiğinde Iron Dome füze savunma sisteminde mühimmat sıkıntısı yaşamaya başladı ve acil olarak Washington’dan destek talep etti. ABD’nin tedarik zincirleri olmasa, savaşın sürdürülmesi mümkün değildi. Son iki yılda yapılan yüz milyonlarca dolarlık acil mühimmat ve silah sevkiyatı, İsrail’in kendi başına uzun soluklu bir çatışmayı yönetemediğini kanıtladı.

Bu tablo, yalnızca askeri bir zafiyet değil, aynı zamanda bölgesel liderlik iddiasını zedeleyen bir gerçeklik. Körfez’deki Arap hükümetleri, bu bağımlılığı dikkatle izliyor. Çünkü bölge, artık yalnızca güçlü değil, bağımsız aktörlere ihtiyaç duyuyor.

Wall Street Journal’ın da belirttiği gibi, “İsrail’in ABD’ye olan bu derin bağımlılığı, onu bölgedeki müttefikleri nezdinde güvenilmez hâle getiriyor.”

İç Politikada Çıkmaz: Dinî Radikalizm ve Etnonasyonalizm Kıskacı

İsrail’in yaşadığı krizin en derin boyutu, kendi içinden doğuyor, ülke giderek dinî köktendinciliğe ve etno-milliyetçiliğe savruluyor. Siyonist ideoloji, başlangıçta bir devlet kurma motivasyonuydu; bugün ise devleti içten çürüten bir dar ideolojik kalıba dönüşmüş durumda. Hükümet koalisyonları, aşırı sağ dinî grupların etkisinde hareket ediyor; bu durum, her türlü barış girişimini imkânsız hâle getiriyor. Filistin sorununun çözülmemesi artık taktik bir hata değil — yapısal bir felç hâline geldi. Bu ideolojik kapanma, İsrail’i bölgedeki Arap ve Müslüman toplumlarla bağ kuramaz hale getiriyor.

“Nasıl olur da dini teklikçi ve işgal temelli bir devlet, Arap ve Müslüman toplumlardan oluşan bir bölgeye liderlik edebilir?” sorusu, artık sadece Arap kamuoyunun değil, Batı’daki analistlerin de gündeminde.

Yeni Gerçeklik: “Yeni Orta Doğu” Tel Aviv’de Değil, Ankara’da Şekilleniyor

Yapılan analizlerin büyük bölümünde bölgede bir liderlik boşluğu doğduğu belirtiliyor. Ve analistlere göre o boşluğu dolduran ülkenin ismi ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son aylarda yürüttüğü diplomasi trafiği — özellikle Gazze ateşkes görüşmeleri ve Körfez başkentleriyle temasları — Ankara’yı bölgesel denklemde merkez konumuna taşıyor.

Reuters, daha önce Türkiye’nin eski AFAD Başkanı’nı Gazze yardım operasyonunun başına getirmesini “Türkiye’nin Orta Doğu’daki yeni rolünün işareti” olarak yorumlamıştı. AP ve Al Jazeera analizlerine göre ise Ankara artık “kriz sonrası düzenin” en aktif mimarlarından biri.

Analizler Ankara’nın yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda stratejik kapasite bakımından da Orta Doğu’daki güç denklemine geri döndüğü fikrinde mutabıklar.

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA