İran ile İsrail arasında tırmanan gerilim askeri cephede beklenmedik bir kırılmayla sonuçlandı. İsrail’in hava savunma sistemlerinden fırlatılan füzelerin kendi topraklarına isabet ettiği bildirildi. Olay, İsrail’in güvendiği teknoloji altyapısına olan inancı ciddi şekilde sarsarken, İran bu durumun kendi geliştirdiği yeni bir askeri taktiğin sonucu olduğunu ileri sürdü.
İsrail, 12 Haziran gecesi “Rising Lion” adı verilen bir operasyonla İran’ın nükleer ve askeri altyapılarına ani hava saldırısı düzenledi. Bu saldırının gerekçesi olarak, Tahran’ın kısa sürede nükleer silah üretim kapasitesine ulaşabileceği endişesi gösterildi. Hemen ertesi gün, İran yüzlerce balistik füze ve kamikaze drone ile İsrail’e karşılık verdi.
İsrail, karşı saldırıları püskürtmek amacıyla Negev Çölü’nde bulunan Nevatim Hava Üssü’nden THAAD ve Demir Kubbe sistemlerini devreye soktu. Ancak İsrail kaynaklarından sızan bilgilere ve İran Devrim Muhafızları'nın açıklamasına göre, fırlatılan bazı savunma füzeleri hedef şaşırarak tekrar fırlatıldıkları üsse döndü ve Nevatim Üssü’nü vurdu.
İran tarafı, bu durumun arkasında kendi geliştirdikleri elektronik savaş tekniklerinin yattığını savundu. Devrim Muhafızları’na göre, İsrail'in savunma sistemleri elektronik olarak yanıltıldı ve füze rotaları değiştirildi. İsrail tarafından olayla ilgili resmi bir açıklama yapılmazken, yaşananlar uluslararası medya ve askeri çevrelerde büyük yankı uyandırdı.
İsrail’in onlarca yıldır dünyaya örnek olarak sunduğu savunma teknolojileri, bu son gelişmeyle derin bir itibar kaybına uğradı. Hem Demir Kubbe hem de THAAD gibi sistemler, daha önce Filistin ve Lübnan’daki çatışmalarda yüksek başarı oranlarıyla tanıtılmıştı. Ancak kendi üslerini hedef alan bu son gelişmeler, İsrail’in askeri kapasitesine dair güveni sarstı.
Uzmanlar, bu tür hataların yalnızca teknik birer arıza olarak değil, aynı zamanda planlama ve yönetim eksikliklerinin işareti olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. İsrail'in hızlı refleksle yaptığı açıklamalarda egemen ve yenilmez güç imajı öne çıkarılsa da, pratikte bu gücün ne kadar işlevsel olduğu sorgulanmaya başlandı.
İsrail'in kendi topraklarını vurduğu iddiaları, ülkenin bölgedeki güvenlik stratejisini de yeniden tartışmaya açtı. “Kusursuz savunma” miti, elektronik savaş ve istihbarat oyunları karşısında zayıf kalmış görünüyor. Bu gelişmeler, Tel Aviv’in uzun vadeli saldırı planları yaptığı ve ani operasyonlar gerçekleştirme kapasitesinin sınırlı olduğu yönündeki yorumları da güçlendiriyor.
Sonuç olarak, İsrail’in hem teknik hem de politik düzlemde yaşadığı bu karmaşa, yalnızca kendi iç kamuoyunu değil, bölgesel ve küresel aktörleri de alarma geçirmiş durumda. İran’la yaşanan bu yeni nesil çatışma, sadece sahadaki güç dengesini değil, savaşın kurallarını da kökten değiştirebilir.
Diğer İçerikler