Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı tarafından ‘Barış, İstikrar ve Refah Üreten Dış Politika' temasıyla düzenlenen 16'ncı Büyükelçiler Konferansı'nın açılış konuşmasını gerçekleştirdi.
Fidan, konuşmasında, Türkiye'nin krizler karşısında edilgen bir izleyici değil, stratejik hamleleriyle süreçleri şekillendiren bir aktör olduğunu ifade ederek, sahada atılan adımların, bölgesel ve küresel denklemde somut yansımaların görüldüğünü ve görmeye devam edildiğini aktardı.
Fidan konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Bakanlığımız, geçmişten bugüne devlet teşkilatımız içinde müstesna bir kurum olmuştur.
Kadim bir devlet geleneğinin temsilcileriyiz.
Hariciye teşkilatımız, devletimizin bekası ve milletimizin refahı için daima kritik roller üstlenmiş, milletimizin takdirine defaatle mazhar olmuştur.
Tarihin en zorlu dönemeçlerinde, ustaca icra ettiği diplomasiyle, üzerine düşeni başarıyla yerine getirmiştir.
Bugün de gücümüzü, milli iradenin tecellisiyle çeyrek asırdır ülkemize liderlik eden Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü duruşundan alıyor, ‘‘Türkiye Yüzyılı’’ vizyonumuzu kararlılıkla inşa ediyoruz.
Şunu özgüvenle ifade etmek gerekir ki, Türkiye, diplomasi geleneği ve kurumsal hafızası bakımından, bugün dünyada ancak bir elin parmaklarıyla sayılabilecek köklü ülkeler arasındadır.
Güçlü Türk diplomasisi, derin birikimi ve her geçen gün daha da gelişmekte olan yetenekleriyle her türlü sınamanın altından başarıyla kalkacak kudrettedir
Uzak ve yakın tecrübelerimiz bize gösterdi ki, sınamalar bitmiyor ve bitmeyecektir.
Ancak bir şeyden kesinlikle eminiz: Güçlü Türk diplomasisi, derin birikimi ve her geçen gün daha da gelişmekte olan yetenekleriyle her türlü sınamanın altından başarıyla kalkacak kudrettedir.
Şartlar ne olursa olsun vazifemiz bakidir: Devletimizin âli menfaatlerini korumak ve uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlamak.
Hatırlayacağınız üzere, geçtiğimiz yıl 15. Büyükelçiler Konferansımızı “Türkiye’nin Diplomasi Hamleleri ve Küresel Yansımaları” başlığı altında gerçekleştirmiştik.
O günkü tespitimiz şuydu: Türkiye, krizler karşısında edilgen bir izleyici değil, stratejik hamleleriyle süreçleri şekillendiren bir aktördür.
Nitekim, aradan geçen süre zarfında, sahada attığımız adımların, bölgesel ve küresel denklemde somut yansımalarını gördük; görmeye de devam ediyoruz.
Bu yılki temamız: Barış, İstikrar ve Refah Üreten Dış Politika.
Bu tema, edilgenliği reddeden, uluslararası sistemin açıklarını kapatmaya talip, düzen kurucu dış politika anlayışımızın bir yansımasıdır.
Zira, uluslararası sistemin tıkandığı ve çözüm mekanizmalarının felç olduğu bu ortamda, barışı, istikrarı ve refahı diplomatik araçlarımızla bizzat biz inşa etmek zorundayız.
Bu inşa sürecinde en büyük dayanağımız, şüphesiz Hariciyemizin köklü kurumsal müktesebatı üzerine inşa ettiğimiz kapasite ve yeteneklerimizdir.
Bulunduğunuz başkentlerde sadece ne konuşulduğunu değil, ne "kastedildiğini", sahadaki siyasi ve kültürel kodlara hâkim, yetenekli ve kalifiye diplomatlar anlayabilir
Bu noktada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum.
Zamanın ruhu değişiyor.
Diplomasinin doğası da buna göre evriliyor.
Bugünlerde, sizlerin de şahit olduğu üzere, disiplinimiz içerisinde sıkça tartışılan bir konu var:
· İletişim teknolojilerinin hızlandığı,
· Liderlerin birbirine doğrudan ulaşabildiği,
· Yapay zekanın veri analizi yaptığı bir çağda, klasik diplomata ve diplomasiye hala bu denli ihtiyaç var mı?
Şunu gözden kaçırmamalıyız:
İçinde bulunduğumuz çağın birçok açıdan belirsiz ve öngörülemez yapısı, diplomatik ilişkileri ve diplomatların rolünü hiç olmadığı kadar hayati kılmaktadır.
Peki neden?
Birincisi; "enformasyon" ile "nitelikli bilgi" arasındaki fark derinleşmiştir.
Bugün dünya dev bir veri yığınına dönüşmüş durumda. Çok kısa sürede her türlü bilgiye ulaşmak mümkün.
Ancak o devasa gürültünün ve bilgi kirliliğinin içinden milli menfaatlerimizi ilgilendiren kritik emareleri ve nitelikli bilgiyi tespit edebilmek ve stratejik analiz yapabilmek her zamankinden zorlu ve hayati hale gelmiştir.
Bulunduğunuz başkentlerde sadece ne konuşulduğunu değil, ne "kastedildiğini", sahadaki siyasi ve kültürel kodlara hâkim, yetenekli ve kalifiye diplomatlar anlayabilir.
Bu nedenle, diplomatik faaliyetleri asla "salt bilgi taşıyıcılığı"na indirgeyemeyiz.
Bilginin bağlamsal, işlevsel ve kullanılabilir bir düzleme oturması esastır.
İkinci olarak, dış politikada olağanüstü bir gündem çeşitliliğiyle karşı karşıyayız.
Dolayısıyla, günümüzde diplomatlarımızın uluslararası ilişkilerdeki rolü ve etkinliği her zamankinden daha hayatî duruma gelmiştir.
Bugün diplomatik kariyer memurlarımız;
· Müzakere masalarından resmi ziyaretlerin organizasyonuna;
· Kalkınma yardımlarından insani faaliyetlere;
· Konsolosluk hizmetlerinden kültürel etkinliklere;
· Arabuluculuktan kriz yönetimine kadar geniş bir yelpazede görevlerini fedakârca ifa etmektedir.
Bugün, ticaret, finans, enerji, teknoloji ve göç gibi alanlar birer hibrit savaş unsuruna dönüşmüştür.
Dolayısıyla, günümüzün diplomat profili, muhtelif alanlarda stratejik hakimiyet gerektirmektedir.
Bir başka deyişle, günümüz dünyasında diplomat esasen çok yönlü bir stratejist olmak durumundadır.
Bu anlayışla, uzun erimli ve vizyoner bir bakış açısıyla dünyayı okuma pratiği geliştirmek zorundayız.
Türkiye eksenli, bağımsız ve milli bir vizyon esastır
Peki, gelinen noktada, Türk dış politikasının vizyonu nedir?
Bunun cevabını tek bir cümlede özetleyecek olursak: Türkiye eksenli, bağımsız ve milli bir vizyon esastır.
360 derece perspektifiyle yürüttüğümüz dış politikamız, işte bu güçlü vizyonun hem mimarı hem de taşıyıcısıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bizlere istikametini çizdiği, "Türkiye Yüzyılı" hedefiyle;
· Yakın coğrafyasında güvenlik ve refah üreten,
· Bölgesel ve küresel düzeyde "düzen kurucu’’ rolünü pekiştiren,
· Uluslararası ticarette pazar payını ve rekabetçiliğini artırmış,
· Ve uluslararası sisteme kendi özgün siyasi ve kültürel katkısını sunabilen, saygın ve lider bir Türkiye inşa ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde işte bu güçlü Türkiye vizyonumuzu sahada somut icraata dönüştürmek için hep beraber yoğun bir çaba sarfediyoruz.
Bugün Ortadoğu’dan Balkanlar’a, Afrika’dan Orta Asya’ya Türkiye’nin tutumunun kurulan denklemlerde dikkate alınması, bir "Türkiye Vizyonu"ndan bahsedilmesi tesadüf değildir.
Bu, gece gündüz demeden sebatla çalışan Hariciye teşkilatımızın ve arkanızdaki güçlü siyasi iradenin eseridir.
Bizim zihnimizdeki Türk dış politikası tasavvuru nettir: Türk diplomasisi zaman ve mesafe tanımaz.
Ufkumuzun sınırları yoktur.
Şiarımız ise şudur:
· Gerek uluslararası düzenle,
· Gerek bölgesel krizlerle,
· Gerekse insanlığın geleceğiyle ilgili her konuda; Türkiye’nin her daim söyleyecek özgün bir sözü, masaya koyacak kendi doktrini vardır ve var olacaktır.
Başkalarının ürettiği kavramlarla, başkalarının çizdiği sınırlar içinde siyaset oluşturma devri çoktan kapanmıştır
Uluslararası ilişkiler literatürü, içinde bulunduğumuz dönemi tanımlamakta yetersiz kalmaktadır.
Mevcut duruma kimileri "İkinci Soğuk Savaş" derken, kimileri bunu "Çok Kutuplu Düzensizlik" olarak tanımlamaktadır.
Ancak kesin olan şu ki, düzensizliğin ve belirsizliğin arttığı bir çağdayız.
Fizik kurallarından Entropi bize der ki; "düzensizlik kendi haline bırakılırsa sürekli artar."
Başka bir deyişle, insan perspektifinden bakıldığında, kâinatta her şey kendi haline bırakıldığında doğal olarak daha düzensiz bir duruma doğru ilerleme eğilimindedir.
Bugün maalesef küresel güvenlik mimarisi kendi haline bırakılmıştır.
Peki bu yeni dünyada hareket tarzımız ne olmalı?
Bir başka ifadeyle, vizyonumuzu hayata geçirirken hangi ilke ve metotları benimsiyoruz?
Bakanlığımızın çalışma prensiplerini ve devlet içindeki rolünü, üç temel sütun üzerine yeniden inşa ediyoruz.
İlk olarak, Bakanlığımızın görevlerinden biri; devletimizin dış politikadaki muhtelif güç unsurlarının ve çeşitli alanlardaki ilişkilerinin stratejik envanterini tutmaktır.
Elimizde ne var, hangi sahada hangi araçlarımız mevcut? Hangi ilişkileri geliştiriyoruz?
Bunu anlık olarak bilen ve yöneten bir "veri merkezi" gibi çalışmaktayız.
Bu sayede sağlıklı politikalar üretebiliyoruz.
Bu minvalde, sizin sahadan süzüp merkeze sunduğunuz değerlendirmeler büyük önem taşımaktadır.
İkinci olarak, pozisyon üreten bir Bakanlığız.
Krizler kapımıza dayandığında "ne yapacağız?" diye sormuyoruz.
Kriz gelmeden senaryoları çalışıp, o konuda Türkiye’nin nerede durması gerektiğini, milli menfaatlerimizin hangi yönde ağır bastığını belirliyoruz.
Başkalarının ürettiği kavramlarla, başkalarının çizdiği sınırlar içinde siyaset oluşturma devri çoktan kapanmıştır.
Sizlerden beklentim açık ve nettir: Günlük mesainin yoğunluğunda lütfen büyük resmi hiçbir zaman gözden kaçırmayın.
Stratejik öngörülerinizi ve yaratıcı fikirlerinizi bizlerle paylaşmaktan çekinmeyin.
Üçüncü olarak, Dışişleri Bakanlığımız, dış ilişkilerin tamamının koordinasyonundan sorumludur.
Bu anlayış doğrultusunda, ülkemizin, güvenlik, savunma, istihbarat, teknoloji, ekonomi, ticaret, enerji, ulaştırma, sağlık, kültür, turizm dahil, tüm hedeflerini bütüncül olarak ele almamız gerekmektedir.
Bu sahaların tamamında dış ilişkilerimizi tüm boyutlarıyla uygulama ve koordine etme sorumluluğumuzu ilgili kurum ve kuruluşlarımızla yakın ve etkin bir eşgüdüm içinde yerine getirmekteyiz.
Bir başka ifadeyle, tüm devlet kurumlarımızın enerjisini tek bir noktaya odaklayan mercek görevini üstlenmekteyiz.
Bu görevi daha da etkin kılacak çalışmaları sizler her gün yürütüyorsunuz, yürütmeye de devam edeceksiniz.
Filistin meselesinde en başından beri izlediğimiz ilkeli tutum, ateşkesin sağlanmasında başat rol oynadı
Bahsettiğim bu bütüncül kapasiteyi ve stratejik aklı, küresel vicdanı ve bölgesel istikrarı sınayan en kritik cephelerde bilfiil seferber ediyoruz.
Bu kapsamda bazı örnekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaşananlar, tüm insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiş, ancak aynı zamanda küresel bir uyanışa da vesile olmuştur.
Gazze’de İsrail’in işlediği soykırım karşısında, küresel vicdanın sesi olduk.
Filistin meselesinde en başından beri izlediğimiz ilkeli tutum, ateşkesin sağlanmasında başat rol oynadı.
Çabalarımız uluslararası kamuoyları nezdinde büyük yankı buldu.
Artık Batı başkentlerinde dahi iki devletli çözüm kabul görüyorsa, bunda diplomasimizin ısrarlı ve ilkeli duruşunun payı büyüktür.
Bugün geldiğimiz noktada, Filistin’de kalıcı barış için önümüzde halen uzun bir yol bulunmaktadır.
Bu bilinçle, iki devletli çözüm vizyonunu hayata geçirmek için sabırla ve kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz.
"Savaşın kazananı, adil bir barışın ise kaybedeni olmaz"
Bölgemizin karşılaştığı en çetin sınavlardan biri olan Rusya-Ukrayna savaşı dördüncü yılını geride bırakıyor.
Savaşın başladığı ilk günden bu yana, ilkemiz net oldu: "Savaşın kazananı, adil bir barışın ise kaybedeni olmaz."
Bu inançla, savaşın diplomasi masasında sona ermesi için en yoğun gayreti gösteren ülke olduk.
İstanbul, halen tarafların teknik düzeyde bir araya gelebildiği ve barışın parametrelerini tartışabildiği yegâne platform olma özelliğini korumaktadır.
Bu, Türk diplomasisine duyulan güvenin bir tezahürüdür.
Türkiye, savaşın diplomatik yollarla bitirilmesi için her türlü inisiyatifi almaya, kolaylaştırıcı rol oynamaya ve barış masasını yeniden kurmaya hazırdır.
Suriye’de işimiz aslında yeni başlıyor
Rejimin devrilmesinin sene-i devriyesinde Suriye, Türk diplomasinin tarihin doğru tarafında durduğu ve alnının akıyla çıktığı başka bir örnek olmuştur
Geriye dönüp baktığımızda, son 15 yılda Suriye sahasında tarihin en zorlu sınavlarından birini verdik.
Bunun siyasi ve ekonomik maliyetini ödedik; ancak insanlık onurundan taviz vermedik.
Bu süreçte yalnız bırakıldığımız, birçok ülkenin terör örgütleriyle taktiksel işbirliklerine girdiği dönemler oldu.
Ancak biz rotamızdan şaşmadık. Ve nihayetinde tarih kendi hükmünü verdi.
8 Aralık 2024, Suriye halkı için yeni bir umut sayfasının açıldığı bir milat oldu.
Ancak Suriye’de işimiz aslında yeni başlıyor.
Biz inanıyoruz ki; dış müdahalelerden arınmış, istikrarlı bir Suriye, bölgemiz için büyük bir artı değer olacaktır.
Türkiye, bu süreçte dost ve kardeş Suriye halkının yanında olmaya kararlılıkla devam edecektir.
Uluslararası sistemdeki mevcut kilitlenmeleri açmanın yollarını ararken, sizlere de önemli görevler düşmektedir
Elbette tüm bu başarılar, merkezdeki ve sahadaki tüm ekip arkadaşlarımızın, siz değerli Büyükelçilerimizin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarımızın özverili çalışmaları sayesinde mümkün olmaktadır.
Ancak mevcut başarılarla yetinemeyiz.
Dünya giderek daha çetin bir rekabetin içine giriyor.
Diplomaside elde ettiğimiz her başarının ardından, önümüzde aşılması gereken yeni bir eşik, daha zorlu bir sınav beliriyor.
Bugün uluslararası sistemin çeşitli alanlarda kilitlendiğini görüyoruz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde reform ihtiyacından tutun da küresel ticaret sistemindeki adaletsizliklere kadar pek çok alanda tıkanıklıklar mevcut.
Bu düğümleri çözmek için özgün fikirler üreten, sorunlara bölgesel ve yaratıcı çözümler sunan ülkeler ön plana çıkmaktadır.
Kendimizi sürekli rekabetçi bir konumda tutabilmemizin yolu, inisiyatif geliştirebilme kapasitemizden geçiyor.
Uluslararası sistemdeki mevcut kilitlenmeleri açmanın yollarını ararken, sizlere de önemli görevler düşmektedir.
Her an kendinize şu soruları sormanız önem taşıyor:
· Bu tıkanıklığı nasıl aşabiliriz?
· Ülkemizin menfaatlerini ilerletmek için daha fazla neler yapabiliriz?
· Uzun erimli stratejik ortaklıklar kurmak için nasıl yaratıcı fikirler geliştirebiliriz?
Bu bağlamda, öneri getiren, ufuk açan, proaktif bir yaklaşımı teşvik ediyor ve bekliyoruz.
Kadimden moderne tevarüs eden devlet aklımızla, krizleri sadece göğüslemiyor; onları fırsata dönüştürüyoruz
Diplomasi mimarimizin bir diğer boyutu da söylemdir.
Güçlü bir vizyona sahip olabilirsiniz.
Ancak bunu doğru ve sürekli güncellenen bir söylem ile tahkim etmeniz gerekmektedir.
Algıların, çoğu zaman gerçeğin önüne geçtiği bir çağda, haklı olmanız maalesef yetmiyor.
Haklılığınızı "doğru anlatmak" ve kitlelerle ulaştırmak zorundasınız.
Bu çerçevede sizden beklentimiz; görev yaptığınız ülkelerde Türkiye’nin haklı tezlerini ve vizyonunu, bulunduğunuz coğrafyanın diline ve kodlarına en uygun şekilde tercüme ederek, zihinlerde kalıcı bir etki bırakmaya devam etmenizdir.
Son yıllarda başardıklarımız bize şunu gösterdi: Çağımız, bölgesel ortaklıklar ve sahiplenme yaklaşımı üzerinden ilerliyor.
İddia sahibi olmak, sadece söz söylemek değil, zamanın ruhuna da hükmetmektir.
Eğer konjonktür dinamikse, bizim diplomasimiz de o denli çevik olmak zorundadır.
Geleceği şekillendirmek isteyenler; olayların arkasından sürüklenen değil, bu dinamizmin mantığını ve doğasını çözüp, o dinamizmi bizzat yöneten ve yönlendiren bir akılla hareket etmelidirler.
İşte tam bu noktada Türkiye, artan küresel düzensizliğe karşı, düzen kurucu vasfa sahip az sayıda aktörden biri olarak sahneye çıkmaktadır.
Başka bir devletin sistemini felç edecek bu krizlerin 4-5 tanesini aynı anda yönetebilme kapasitesine çok şükür sahibiz.
Bu hem tarihimizin bize yüklediği misyonun hem de uluslararası ilişkilerin mevcut koşullarının doğal bir sonucudur.
Kadimden moderne tevarüs eden devlet aklımızla, krizleri sadece göğüslemiyor; onları fırsata dönüştürüyoruz.
Bu çerçevede, tarih boyunca Türkiye’nin inisiyatif geliştirme kapasitesi yeni bir olgu değildir.
Çevremizdeki her kriz, aynı zamanda Türk hariciyesinin çözüm kapasitesini ve vizyonunu harekete geçiren bir imtihan sahası olmuştur.
Bugün de yenilikçi diplomasi anlayışımız çerçevesinde, bölgemizin ihtiyaçlarına yönelik yaratıcı platformlar geliştirmeye devam ediyoruz.
Temmuz ayında İstanbul’da ilk toplantısını düzenlediğimiz, ikinci toplantısını Ocak ayında gerçekleştireceğimiz Balkan Barış Platformu, bunlardan biridir.
Gönül coğrafyamızı teşkil eden Türk dünyasında da yeni bir dayanışma çağını inşa ediyoruz.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın Dönem Başkanlığı’nı, 2026 yılında ülkemizde düzenleyeceğimiz zirveyle Azerbaycan’dan devralacağız.
İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi Dönem Başkanlığını halen yürütmekteyiz.
Özellikle Filistin meselesi bağlamında, İslam âleminin ortak vicdanını harekete geçirmek için yoğun mesai harcıyoruz.
Elbette, halihazırda üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlarda da etkin ve yönlendirici roller üstleniyoruz.
Birleşmiş Milletler’de mazlumların sesi olmaya devam ediyoruz.
BM Güvenlik Konseyi’nin reform ihtiyacını en yüksek seviyede dile getiriyoruz.
Karadeniz’den Balkanlar’a, Afrika Boynuzu’ndan Güney Asya’ya, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biriyiz.
AGİT bağlamında, teşkilatın yeniden işlevsel hale getirilmesini destekliyoruz.
Bugün de aramızda bulunan Büyükelçi Sayın Feridun Sinirlioğlu’nun AGİT Genel Sekreterliği görevine seçilmesi, Türk diplomasisinin yetiştirdiği kadroların uluslararası camiada ulaştığı itibarı göstermektedir.
NATO ittifakındaki konumumuz ise hiç şüphesiz hayati önemdedir.
2026 yılında NATO Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağız.
Ankara’da düzenlenecek Zirve, Soğuk Savaş sonrasındaki en büyük dönüşümlerinden birini yaşayan İttifak’ın birliği ve dayanışması bakımından tarihî bir buluşma olacaktır.
Bu tarihi Zirve’nin hazırlıklarını da titizlikle yürütmekteyiz.
Bakanlık olarak kapsamlı bir dönüşüm süreci içindeyiz
Başarı, bizi rehavete değil, daha büyük gayretlere sevk etmelidir.
Çıtayı biz yükselttik, bunun gereğini yapacak olan da yine biziz.
Değişen dünyada rekabetçi kalabilmek için Bakanlığımızın da kendi içinde bir reform ve yenilenme sürecini kesintisiz sürdürmesi gerekiyor.
Çizdiğimiz küresel ufuk ve stratejik hedefler, ancak bu yükü taşıyabilecek güçlü bir kurumsal omurga ile hayata geçebilir.
21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bıraktığımız bu dönemde, diplomasimizin kurumsal mimarisini ve vizyonunu, çağın ruhuna uygun, çok daha kapsamlı bir yapıya kavuşturmak mecburiyetindeyiz.
Bu doğrultuda, Teşkilatımızı hem nitelik hem de nicelik olarak geliştiriyoruz.
Bakanlık olarak kapsamlı bir dönüşüm süreci içindeyiz.
Yıllardır dile getirilen kronik personel açığımızı kapatmaya yönelik önemli adımlar attık.
Kurum kültürümüzü nesilden nesile taşımak adına, ustalar ile çıraklar arasındaki köprüyü sağlam tutmamız önem taşımaktadır.
Bu konuda sizlere güveniyoruz.
Bir diğer önemli hamlemiz, Bakanlığımızın fiziki ve teknolojik altyapısını yenilemek oldu.
İnşası süren yeni Dışişleri yerleşkesi projemiz, kurumsal vizyonumuzun sembol projelerinden biridir.
Bakanlığımızın yeni yerleşkesinin temel atma törenini, Sayın Cumhurbaşkanımızın da teşrifleriyle 17 Eylül’de gerçekleştirdik.
Yeni yerleşkemizle birlikte teşkilatımız ilk kez kendisi için inşa edilmiş, tarihi misyonumuza ve temsil görevimize yakışır, müstakil bir yerleşkeye sahip olacaktır.
Elektronik arşiv ve bilgi yönetimi sistemlerimizi geliştirerek kurumsal hafızamızı kalıcı hale getiriyoruz.
Dijital altyapımızı güçlendirerek hızımızı ve etki alanımızı artırıyoruz.
İnsan kaynağıyla, fiziksel mekanlarıyla ve teknolojik donanımıyla; "Türkiye Yüzyılı"na yaraşır, küresel ağırlık merkezine dönüşmüş bir Hariciye teşkilatı inşa ediyoruz.
Kuşkusuz tüm bu adımları atarken, kurumsal kültürümüzün köklü değerlerini de yaşatmaya özen gösteriyoruz.”