Wall Street Journal’da yayımlanan “Avrupa, Büyük Güç Mücadelesinde Yetişememe Endişesi İçinde” başlıklı analiz, Avrupa’nın küresel güç rekabetindeki konumuna dair sert tespitler içeriyor. Analizde, Avrupa’nın uzun yıllardır sürdürdüğü “büyük güç” algısının çöktüğü, kıtanın artık kendi kaderini belirleyemez hâle geldiği ve yeni dünya düzeninde “izleyici koltuğuna” sıkıştığı ileri sürülüyor.
Analiz, Avrupa’nın ekonomik ve stratejik bağımlılıkları nedeniyle ABD’nin bir protektorası hâline geldiğini, Çin’in kıtayı yalnızca bir pazar olarak gördüğünü, Rusya’nın ise Avrupa’yı yönlendirilmesi gereken bir “sorun” olarak değerlendirdiğini savunuyor.
Yazıda, Ukrayna Savaşı’nın Avrupa açısından kırılma noktası olduğu belirtiliyor. ABD’nin sahadaki liderliği ele aldığı, barış girişimlerini dahi Avrupa’ya danışmadan geliştirdiği ifade edilirken, Avrupa’nın ise “ritüelleri uygulayıp egemenliğini kaybettiği” bir döneme sürüklendiği vurgulanıyor.
ABD giderse fatura Avrupa’da kalacak
Analizde, özellikle olası bir Trump yönetiminin, Ukrayna’da yaşanacak olası başarısızlığın sorumluluğunu Avrupa’ya yükleyebileceği öne sürülüyor. Bu çerçevede Avrupa’nın, hem savaşın ekonomik maliyetleri hem de stratejik sonuçlarıyla baş başa kalacağı yorumuna yer veriliyor.
Yazıda, Avrupa’nın sanayi gücünün enerji krizi, yüksek maliyetler ve rekabet baskısı karşısında çözülmekte olduğu savunuluyor ve kıtanın “dünyanın ilk post-endüstriyel müze parçasına dönüşme” riski taşıdığı ifade ediliyor.
Yeni dünya düzeninde Avrupa odada yok
Analiz, ABD–Çin ticaret mimarisinin, ABD–Rusya güvenlik denkleminin ve Xi–Trump görüşmelerinin bile Avrupa’nın kaderini, Avrupa Birliği’nin kendi kararlarından daha fazla şekillendirdiğini iddia ediyor. Bu bağlamda Avrupa’nın, küresel düzenin yeniden kurulduğu masalarda “sadece dekoratif bir figür” olarak bulunduğu belirtiliyor.
Stratejik özerklik söylemi gerçeklerle çelişiyor
WSJ analizinde, Avrupa’nın kriz karşısında daha fazla komite, daha fazla ortak fon ve artan savunma harcamalarıyla “yeni bir güç merkezi” yaratabileceği iddiasının gerçekçi olmadığı savunuluyor. Gücün söylemlerle değil; maliyet, risk ve sonuç üstlenerek kazanılabileceği vurgulanıyor.
Analizde, Avrupa’nın kendi enerji temelini sökerek Rus gazına bağımlılığını sonlandırsa da bunun alternatif ve sürdürülebilir bir enerji düzeni yaratmadan yapılmasının ekonomik kırılganlık yarattığı ileri sürülüyor.
Avrupa kendini tarihin aynasında görüyor
Son bölümde ise analiz, Avrupa’nın büyük güç siyasetine hâlâ yön verebildiğine inanarak 21. yüzyıla girdiğini; ancak Ukrayna’nın, kıtanın yalnızca “başkalarının jeopolitik hesaplarında kullandığı bir araç” olduğunu gösterdiğini iddia ediyor.
Analize göre yeni dünya düzeninde ABD sahneden çekiliyor, Rusya nüfuzunu artırıyor, Çin yükselişini sürdürüyor ve Avrupa, “sanayisiz, enerjisiz ve iradesiz” bir yapı olarak kendisiyle yüzleşiyor.
Diğer İçerikler