ABD ile Çin arasında 2025’in başında imzalanan geçici ticaret uzlaşması, tarafların karşılıklı suçlamaları ve sertleşen yaptırımlarıyla fiilen sona erdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın çelik ve alüminyum ithalatına yönelik gümrük vergilerini %50’ye çıkaracağını açıklamasının ardından Washington, Çin’e yönelik teknoloji ihracatını da kısıtladı. Özellikle yarı iletken tasarım yazılımları ve ileri kimyasallar üzerindeki ihracat denetimlerinin sıkılaştırılması, Çin’in sert tepkisine neden oldu.
Çin Ticaret Bakanlığı, ABD’nin aldığı bu kararların Cenevre’de varılan uzlaşmayı ihlal ettiğini ve tek taraflı ekonomik baskılarla yeni bir kriz süreci başlattığını savundu. Ayrıca bazı Çinli öğrencilere yönelik vize iptalleri de ilişkileri daha da gerdi. Pekin, misilleme sinyali verirken, küresel piyasalarda belirsizlik tırmandı; altın fiyatları rekor düzeylere yaklaştı.
Kaja Kallas'tan Çin'e karşı ekonomik ittifak çağrısı
Bu gelişmeler yaşanırken, Avrupa’dan dikkat çekici bir çıkış geldi. Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Singapur’da düzenlenen Shangri-La Diyaloğu’nda yaptığı konuşmada, Çin’in Rusya ile birlikte “yeni bir küresel düzen kurma” hedefinin Batı açısından stratejik bir tehdit oluşturduğunu ifade etti. Kallas, “Ekonomik ittifaklar, yalnızca refah değil, aynı zamanda askeri caydırıcılık da sağlar,” diyerek Çin’in büyüyen etkisine karşı Batı’nın ekonomik dayanışmayla yanıt vermesi gerektiğini vurguladı.
Kallas, Çin’in ekonomik nüfuzunun sadece ticari bir mesele değil, aynı zamanda güvenlik politikalarının bir parçası olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
“Çin ve Rusya birlikte liderlik etmekten bahsettiklerinde, bu sadece ekonomik değil, stratejik bir meydan okumadır. Uluslararası hukuku savunmak, artık sadece mahkeme salonlarının değil, ticaret masalarının da görevidir.”
Kallas’ın bu söylemi, yalnızca Avrupa’nın pozisyonunu değil, ABD’nin Çin’e karşı başlattığı ekonomik baskı politikasına da bir tür siyasi meşruiyet kazandırma çabası olarak okunuyor. Brüksel ve Washington’un pozisyonlarının giderek paralel bir çizgiye taşındığı, Çin’e yönelik kolektif bir ekonomik baskı bloğunun inşa edilebileceği yorumlarına neden oluyor.
Gelinen noktada ABD–Çin ilişkilerindeki gerilim, sadece iki ülke arasındaki bir anlaşmazlık olmaktan çıkıp, Batı dünyasının Çin’in yükselişine karşı nasıl bir strateji izlemesi gerektiği sorusunu da beraberinde getiriyor.
Diğer İçerikler